16 Şubat 2020

İlişkiler: Asla ayrılamayanlar ile asla ilişkide duramayanlar

İlişkinizde çoğunlukla iyi ve ferah duygular hissetmiyorsanız niye içinde durmaya devam ediyorsunuz? İyi niyetle ve karşılıklı olarak içinde olduğunuz ilişkinin çeşitli duygusal ve sosyal nimetlerinden faydalanmayacaksanız, duygu dünyanızı zenginleştirmektense ilişkinin eksiklerini işaretlemekle zaman geçirecekseniz, o zaman da niye bir ilişki istiyorsunuz?

İlişkim olsa bir dert, olmasa bir dert.

Ama en azından başımızda bir erkek var.

Yalnızlık zor. Hiç kolay değil.

Bunun yaşlılığı da var. Nasıl ayrılayım, yalnız mı kalayım?

Bu yaştan sonra bekar mı kalacağım?

Ondan vazgeçersem bir daha böyle uygun birini bulamam diye korkuyorum.

Derdi tasası çok evet ama napalım, benim babam/annem da çekilecek adam/kadın değildi; annem/babam bir ömür çekti, idare etti. Kadın/adam biraz idare edecek.

Aslında çok sorunlarımız var, çekilecek ilişki değil, ama birbirimize yakışıyoruz. Yaşı yaşıma, kariyeri kariyerime uygun.

Herkes bizi ideal, örnek çift diye gösteriyor, kimse içimizi bilmiyor, nasıl ayrılabiliriz?

Evet hiç mutlu değiliz ama evi düzenliyor, yemeğimizi yapıyor, çamaşırlarımızı yıkıyor, çocuklarıma bakıyor, nasıl bunu bırakıp ayrılayım?

Dövmüyor, sövmüyor, aldatmıyor ne diyerek ayrılacağım ki?

Ele güne ne derim? Cinsel hayatımız yok diye mi ayrılacağım, ayıplarlar?

Artık sevmiyorum diye ayrıldım, desem kimse inanmaz ki? Başka biri var zannederler.

Arada bir çok öfkeleniyor, ama bana elini kaldırmadı, evi yıkıp geçiyor ayrı. Ama beni seviyor.

Ben çok hoşlanmıyorum ama o beni çok seviyor, nasıl bırakayım?

Ele güne karşı "terk edildi" mi dedirteyim?

Ele güne karşı "bir ilişkiyi yürütemedi" mi dedirteyim?

Ele güne karşı yalnız mı kalayım?

Ailemizin bir namusu var.

Ayrılırsam ailem tepeme üşüşür, beni yalnız bırakmazlar. Nasıl ayrılayım?

Asla ayrılamayanlar 

Ayrılamamanın binlerce sebebi..Ruhu çekilmiş, içi kurumuş, gözünün feri solmuş ilişkilerden binlerce gerekçemsi cümle.. On binlerce arafta kalmış, mutsuz, acı çeken insanla dolu hiçbir yere gitmeyen ilişkiler treni. Yolcuların hepsi dışarıya ümitsiz gözlerle bakıyorlar. Gözlerinin ferleri söndü sönecek. Tren her gün önümde duruyor. Bakıyorum yeni bir yolcu almış. Bazen de bakıyorum bazılarını bırakıyor uygun veya çok uygunsuz bir yerde. Yolcular çift olarak indikleri halde kalabalığın içinde hızla kayboluyorlar, koşar adım, farklı yönlere doğru.

Evet ilişkilerden çıkmak çok zor, duygusal olarak ayrışmak, ve dahi ayrılmak ve kaybetmek dünyanın en zor acılarından birini yaşatıyor insana. Ölüme benzer. Bir çok kişi bu acıdan kaçındığı için kıvrım kıvrım bükülerek ilişkilerinde "olmaya", ilişkilerini "oldurmaya" çalışıyorlar. Ama olamıyorlar.

Aslında korkulan sadece ayrılık acısı da değil, ayrılık acısı her zaman ve her durumda aynı derecede hissedilen bir şey olmuyor. Özellikle ilişki içinde zaten çok acı çekiliyorsa, ilişki içinde ilişkinin ilişkiye dair umut veren özellikleri artık tükenmişse, partnerler denedikleri onlarca yolla belirli bir noktadan bir diğerine gidilemiyorsa artık; ayrılığın acısı o kadar yıkıcı olmuyor. Gözlemlerime bakarak şunu diyebilirim, ayrılıktan korkulmasının en belirgin sebeplerinden biri "diğerleri". Diğerleri ne düşünecek? En önemli ikinci sebebi ise yalnızlık korkusu, ki çok anlaşılır bir sebep. Kültürel olarak yalnızlığımızdan (daha doğrusu kendimizle baş başa kalışımızdan) epeyce korkuyoruz, yalnızlık deneyimimiz genellikle az ve yalnız ya da bir başımıza-kendimizle kalınca ne yapacağımızı da pek bilmiyoruz. Kalabalık-korumacı aile kültürünün bir etkisi olsa gerek. Öte yandan da yalnız kalma ve kendiyle ilişkisini yürütme becerisini biraz entelektüel bir beceri olduğunu gözlemlemek mümkün.

"Yalnızlık" özellikle önerdiğim bir şey değil elbette, ama bir o kadar da korkarak kaçılmasının karşısında durduğum söylenebilir.

Bir ilişkiden ayrılmak insanı bir süre o kişiyle yaşadığı hayata kıyasla yalnızlaştırabilir doğru, ama sonsuza kadar değil! Ancak bir duygusal partnerin varlığında o yalnızlık hissinden kurtulabilmek de üzerinde düşünülmesi icap edilen bir durum. Arkadaşlar var, dostlar, aile var, müzik var, doğa var, hayvanlar var, kitaplar var. Çoğu durumda gerçek yalnızlık bile söz konusu olmuyor.

Asla ilişkide duramayanlar

Bir başka uçtan bahsedeceğim şimdi de. Bu iki uç ilginç bir şekilde yarattıkları diyalektiğe rağmen ilişkiler dünyasında sayıca paralelce artıyor.

Bir yanda asla ayrılamayanların ilişkilerini sanki bir girdap içinde yaşarken savrulmaları, diğer taraftan da asla ilişkide duramayanların ilişkiden ilişkiye, flörtten flörte savrulmalarıyla ilişkiler tarihi bakımından ilginç bir dönem yaşıyoruz.

Aman sana (bana) kadın/adam mı yok?

O da bulunmaz hint kumaşı saymasın kendini, hiç çekemem.

Bak ne biçim giyinmiş, bütün sempatimi aldı götürdü, nasıl insan içine çıkacağım bununla?

Dışarda beni bekleyen onlarca insan var seninle mi vakit kaybedeceğim?

Evet, iyi ve hoş biri ama ailesi ilerde başımıza dert olur kesin. Yok yok olmaz bu iş.

Şimdi her şey güzel ama bu ilişkinin geleceği yok bence, hiç vakit kaybetmeyelim.

İki ay oldu sevgili olalı, ne evlilikten bahsediyor ne bir şey.

Ailesiyle bile tanıştırmadı, neyi bekliyorum ben bu ilişkide?

Bütün arkadaşlarıma evleniyor, biz daha ancak gezme tozma peşindeyiz, bu böyle gitmez.

Beni oyalıyor.

Dün yemekte Aslı ile Ahmet'in romantik ilişkisinden bir alay ederek bahsetti ki, şok oldum. Yok yok kim bilir neler var daha.

Hepsi böyle bunların. 

Asla ilişkide duramayan, kompartmandan kompartmana atlayan, trenden inip uçağa, attan inip eşeğe binen, adeta karda yürüyüp iz bırakmayan kişilerin ise, bu koşturma gerekçeleri arasında yine birinci sırada "diğerleri" geliyor. Diğerleri onu, yanına yakıştıracak mı? En ideal partneri seçmiş olacak mı? En ideal seyahatlere çıkılma potansiyeli, en ideal evliliğin gerçekleştirilme ihtimali var mı? Adeta sevip-sevilecek değil, kurumsal bir anlaşma yapılacak bir partner seçimi söz konusu? "Değerlendirmelerimiz sonucu sizi biraz göbekli ve soğuk espriler yapan bir aday olduğunuz için reddediyoruz. Duygularımız mı? Canı cehenneme! Onlar geriden gelir biz uygun adayı bulunca siz merak etmeyin."

Böyle girilen ilişkilere sözüm yok, ama bunun sayıca çoğunluğu oluşturması şaşırtıcı, özellikle gençler arasında. Acaba aşk filan nerede? Asla ilişkilerde duramayanların ikinci sebebi ise, birinciyle benzer bir sebep ama altını özenle çizmek lazım. Dışarıdaki alternatiflerin çokluğu yani yeni piyasaya çıkacak "ayfon 759032"ü de bir görme ihtiyacı. Seçeneklerin fazlalığı karar vermeyi zorlaştırır. Kaygı yaratır. Her karar bir kayıp da içerir, diğer adayların hepsinin kaybı, gibi. Oysa reyonları gezecek, daha hepsine bir göz atacak, belki daha iyisini bulacaktık! Kapitalist düzen bize: "daha iyisi ve daha yenisi dışarda seni bekliyor, neden eski modelle "mutsuz" olasın kiiii hanıııımm" diye bağırıyor sokaktan…

Şüphesiz ilişkilerden çıkamamaya ve ilişkilerde kalamamaya dair gerekçelendirmeye bireysel hikayelerden bakılsa ve yaşamlar kişilerin kendisi ile birlikte psikanalizden geçse, bütün bu davranışları açıklamanın daha özenli yolları bulunur. Ancak sosyoloji diye bir alan da var. Ve ilişki biçimlerimizi toplumsal bağlamda incelemek hem minör hem major düzeylerdeki açıklamalara ışık tutacaktır. Dışardaki gerçekliği düşünmeden bireysel bağlamda bazen fazla takılı kalabiliyoruz.

Diğerlerini boşverin 

İlişkinizde çoğunlukla iyi ve ferah duygular hissetmiyorsanız niye içinde durmaya devam ediyorsunuz?

İyi niyetle ve karşılıklı olarak içinde olduğunuz ilişkinin çeşitli duygusal ve sosyal nimetlerinden faydalanmayacaksanız, duygu dünyanızı zenginleştirmektense ilişkinin eksiklerini işaretlemekle zaman geçirecekseniz, o zaman da niye bir ilişki istiyorsunuz?

Güzel bir tanışma dönemindeyiz bence. Doğal gidiyor. Kah yaklaştık, kah uzaklaştık. Heyecanlandık, kızdık. Masamızı önceki ilişkilerimizden getirdiklerimizle kurduk epeyce. Bunların farkına varmamız kolay olmadı tabi. Çatıştık, tartıştık, uygun olmadığımıza kanaat getirdik zaman zaman ama birimizden biri her seferinde bunların başlangıçta olabileceğini hatırlattı diğerine. Uyumlu olduğumuz kadar olmadığımız bir çok alanı birlikte keşfettik. Kimisi anlayış gösterilebilir düzeydeydi, kimisi ise asla değil. Bunları konuşmaya başlayınca hoşgörü gösteremeyeceğimiz davranışlarımızı düşünmeye başladık. İlişkimiz ve her şeyden önce duygularımız bize güzel bir gelecek vaadediyor ise bu sorunlu olabilecek alanlarda mutlaka bir şeyeler yaparız. Kimse kimseyi üzmek ve rahatsız etmek için bu ilişkiye girmedi sonuçta. Partnerim başka biri, ben de ona göre yabancıyım. Benzerliklerimiz ve farklılıklarımız var. Katlanabileceğimiz ve katlanamayacağımız davranışlarımız var birbirimizde. Farkındayız. Ama bu farklılıklar için birbirimize kızmaya ve birbirimizi kırmaya ne lüzum var, saçma olmaz mı? Bambaşka tarihlerden ve deneyimlerden gelmişiz. Birbirimizi anlamamız için çaba göstermemiz gerekli. Paylaşmak, eğlenmek, duygulanmak, sevmek ve sevilmek istiyoruz ikimiz de. Hayat yeterince sıkıntı ve acı dolu değil mi zaten. Çocuksu duygularımız ve yetişkin düşüncelerimizle bulunacağız bunun içinde.

Ondan hoşlanıyorum, hatta neredeyse seviyorum ve onu özlüyorum, o da beni sanırım. İşte bu, uğrunda emek vermeye değer bulunmaz bir hint kumaşı.

Yeter ki ilişkimiz bize nefes aldırsın. Şüphesiz biz ona iyi bakarız.

Yazarın Diğer Yazıları

Seçmenin cevabı: Seçimin psikolojik analizi 101

14 ve 28 Mayıs seçimleri, özellikle muhalefetteki siyasi partilere sert bir dille ve yüksek volümle seslendi: Değişin!

Utancımı duyan var mı? | Afetzedelere ve çaresiz tanıklara, psikolojik ilk yardım

Bu hafta uzaktakilerden veya bölgeden en çok duyduğum, gördüğüm okuduğum, yüksek düzeyde hissedilen utanç duygusu ve yoğun bir yardım etme isteği ve sorumluluğu. Bana kalırsa yaşadığımız utanç ve sorumluluk duygusunun üç sebebi var. Bir, bu kadar kötülük karşısında iyiliğe olan ihtiyacımız; iki, yaşamda kalmanın ve şanslı tarafta olmanın getirdiği suçluluk duygusu ama en önemlisi de utanması ve sorumluluk alması gereken kişilerin utanmaması ve sorumluluk almaması. Onların sahip olmadığı utanç sorumluluk duyguları sanırım bizde ikame ediyor

Kadın cinsel(siz)liği

Bakmaya bile cesaret edemediği, orada, aşağılarında başına bela olacak bir organın içine, nasıl olacak da bir erkeğin penisi girecektir? Yüzyıllarca kalınlıktaki kapıları kırarak hem de. Cinsellik budur kızım!