23 Ocak 2020

Havada asılı kalmış ilişkiler

Bazı ilişkiler bitemez, havada asılı kalır. Layıkıyla yaşanamadığı için bitemez. Yersiz ve kötü bir zamanda pause tuşuna basılmış gibidir

Bekle dedi gitti, ben beklemedim, o da gelmedi. 

Ölüm gibi bir şey oldu, ama kimse ölmedi. 

Sinema salonu

Kalabalığın içinde göz göze gelirler. Ve sahne birden durur, ekran yavaş yavaş kararmaya başlar. Seyirci filmin bittiğini düşünmez, düşünmek istemez çünkü insanın en büyük bilişsel ihtiyaçlarındandır: anlamak ve anlamlandırmak

Peki şimdi ne oldu? Film bitti mi? İlişki bitti mi? Konu gelecek sahnede sahnede bir yere varacak herhalde. Bu karanlık ne? Neden müzik girdi? Yo, yoo bitiyor olamaz, böyle bitiyor olamaz. Bitmesin…

Yönetmen, senarist ya da herhangi biri, bize bir şey söylesin! İkinci bir şans daha versin, bir suç mu işledik de pat diye bitti bu film? Vallahi uslu uslu izleriz, bir saat reklam da girse, hiç sesimizi çıkarmayız. Bu yazılar neden akmaya başladı? Olamaz, bitiyor gerçekten galiba… Böyle mi kalacak final? E peki ayrıldılar mı şimdi yoksa ertesi güne mi açılacak sahne, ya da 3 yıl sonraya filan? 

Hay Allah oyuncu isimleri de göründü, artık geri dönüş yok. Ama Aim çok derinden ve kalbî duygularla sevmişti Jade’i. Jade de onunla nefes alıyordu hani? ne oldu şimdi? Seve seve ayrıldılar mı yani? Birazdan birbirlerine doğru yürüyüp sarılacaklar ve her şeyi geride mi bırakacaklar? Yoksa arkadaş mı olacaklar? Ya yapmayın bunu bize, hey yönetmen, ayıp ya hu! 

Aklıma ne geldi dur dur, bazen isimlerden sonra son bir sahne çıkıyor, öyle planlamış olabilir yönetmen. Öyledir canım, böyle bitmez zaten. "Durun çıkmayın sayın seyirciler!" diye seslenesim geliyor ayaklanan seyircilere. Niye çıkıyorlar? Nasıl da böylece razı oldular bu bilinmez finale? Ne kadar kolay ayrılıyor herkes sahneden? Olanları kabul ettiniz mi, ya da anladınız mı hemencecik sonunu? Yoksa bu belirsizliği umursamıyor musunuz? Ben ne yapayım peki? Kalayım mı gideyim mi?

Aa bak en öndeki sırada birileri daha oturuyor, bazıları ekrana bazıları da benim gibi gidenlere bakıyor. Sanki herkes giderse film bir final yapmayacak gibi. Böyle havada asılı kalacak Aim ve Jade’in hikâyesi. Yok olmaz. Ben de oturduğum yerden kımıldamıyorum. Durun gitmeyin böyle kalamaz, yani kalmamalı, nasıl olur ki? 

Derken önde oturan gözlüklü ve şişme kabanlı bir adam aniden sahneye fırlıyor, koltukların ardındaki projeksiyon odasına doğru sesleniyor:

- Hey yönetmen, bu böyle kalamaz! Ya ayır onları ya birleştir ve mutlu et. Bunu bize bırakamazsın duyuyor musun beni?! diye sesleniyor olanca gücüyle, yönetmen orada mı ki?

Herkes kalakalıyor. Çıt yok. Az sonra birileri hareketi yeniden başlatacak ve grup çıkmaya devam edecek sanıyorum. Ama yanılıyorum. Seyircilerden ilk kalkanlar çıkış kapısına ulaşmış ve hatta bir çift çıkmış uzaklaşmış olsa da kalanların hepsi duruyor ve adama bakıyor. Ve adeta zaman duruyor. Biraz sonra bir orta yaşlı kadın, kısa, sarı saçlı, eşofmanlı, o da yürekleniyor:

- Öyle ya, biz nasıl tahmin edeceğiz gerisini? Böyle film mi olur? diye sesleniyor orda olmayan yönetmene… 

Ben içimden bir rahatlıyorum, bir rahatlıyorum. Oh be diyorum, bir tek ben böyle hissetmemişim demek ki. Üstelik evet bir şeyler yapmalı birileri. Yönetmeni aramalı, bir açıklama getirmeli bize. O kadar para verdik hem. Bu arada ekranda kayan yazıların sonu geliyor, bazı devlet kurumlarına teşekkürler geliyor. Artık ikna oluyorum film bitti. Ama böyle mi bitecek yani? İtirazım var.  

Salonun sağ kanadından genç, sırt çantalı, kalın gözlüklü, çekingen gibi duran biri sözü alıyor, beklenmedik bir ses tonuyla sanki hepimizin sesi oluyor. Sıkıntımızı dilekçeye yazar gibi teker teker bir güzel dile getiriyor. 

- Bazı ihtiyaçlarımız var yönetmen bey (artık herkes yönetmene açıktan konuşuyor, sanki Tanrı‘ya seslenir gibi). 

- Aim ile Jade son sahnede birbirlerini farkedecekler mi?

- Ederlerse birbirlerine koşup sarılacaklar mı?

- Birbirlerini hâlâ sevdiklerini birbirlerine söyleyebilecekler mi? 

- Aim aslında onu aldatmadığına Jade’i inandırmak için hiç çaba harcamayacak mı?

- Jade onunla olabilmek için hayalinden nasıl vazgeçtiğini anlatmayacak mı?

- Sarılıp ağlaşıp öpüşecekler mi, yoksa el sıkışıp kendi yollarına mı gidecekler?

Ve 7. şahsen ben bu elzem cevapları alamazsam film ücretimi iade istiyorum, yoksa size dava açacağım.

Genç bir kadın sözü alıyor: 

- Hangi gerekçeyle açabilirsiniz ki? 

Adam: 

- Bizi kararsızlıkta, belirsizlikte bıraktı bu yetmez mi? Arafta, karanlıkta kaldık. Bir umut bağlamıştık çiftin mutluluğana dair, onu kırdı, bunlar psikolojik şiddet değil midir küçük hanım? Şu karanlık dünyada bu küçücük salona kışın soğuğuna rağmen kalkıp gelmemizin ardında biraz umut, biraz heyecan ve mutluluk ihtiyacımızı karşılamak arzusu varken, yalnız hayatlarımıza bir umut olacakken, yönetmen başımıza gelecek en kötü şeyi yapıyor, ve bir aşkı belirsiz bir sonla öyle başıboş ortalığa bırakıyor? Birisini öldürseydi daha iyiydi!

Kalabalık içinde yavaş yavaş sesler yükseliyor adama hak vereler alkışlamaya başlıyor, giden çift yönetmeni almış geri geliyor, yönetmen yaka paça sahneye çıkarılıyor, yönetmen sahnenin ortasında tavana asılıyor ve sinema salonu ateşe veriliyor…

Bir derin nefesle gözlerimi açtım, film bitmiş, sonunu da kaçırmışım acaba ne oldu? İnşallah belirsiz kalmamıştır.

Hayalkırıklığı ve muz kabuğu

İnsanların belirsizliğe tahammül düzeyi düşüktür. Çoğu insanın çok daha düşüktür. Bir ego gelişim düzeyi olarak, bir yetişkinlik alameti olarak belirsizliğe tahammülün gelişkinliğini sayabiliriz. Kestirilemez durumlar, ani reaksiyonlar, belli belirsiz uyaranlar, insanları tedirgin eder. Belirsizlik, insanı tehlikeye karşı alarm durumunda tutmak zorundadır. (Her yerden bir tehlike gelebilir, o halde alarmı açık tutayım). Bu da çok enerji yakacağı için, sisteme fazla yük binmiş olur ve stres yükünü de arttırır. Bunu istemeyiz. 

Kişiler arası ilişkilerde karşımızdaki kişi, üzerinde bulunduğumuz herhangi bir duruma dair nasıl bir reaksiyon gösterecek, merak ederiz, bilmek isteriz. Bilmekle birlikte hatta, en azından büyük ölçekli hayal kırıklıkları yaratan türden reaksiyonlar olmayacağından emin olmaya ihtiyacımız vardır. Tıpkı bir bebeğin, ihtiyacı olduğunda annesinin orda olup olmayacağını bilmek istemesi gibi, acıktığında memenin geleceğini bilmeye duyduğu ihtiyaç gibi, ya da annesinin yüzüne baktığında ve güldüğünde ona karşılık vermesini beklemesi gibi. Bebeklerin özellikle ilk aylarında ve ilk yıllarında anneleriyle ilişkileri yaşam boyu geliştirecekleri yakın ilişkilerde bir öncü öğretici gibidir. Orada "öteki" ile yaşadığı deneyimleri, çeşitli biçimlerde daha sonraki "yakın ötekilerle" ilişkilerde belirleyici izler bırakacaktır. 

Bebek anneyi/memeyi beklerken 

Eğer A. anne, yorgunsa, yoğunsa, isteksizse, orda yoksa veyahut bedeni orda olsa da ruhsal olarak orada değilse ve bu olamayış sık sık tekrarlanıyorsa, bebek ihtiyaç duyduğunda A. annenin orda olup olmayacağına dair beklenen miktardan daha yüksek bir düzeyde endişe eder. Ve bu ilişkisel konuma dair hassasiyetini gelişir. Yetişkinlikte de ilişkilerinde belli içeriklerde endişeye, şüpheye yatkın olabilir ve belirsizliğe tahammülü yoktur; çünkü travmatik şekilde öğrendiği şey beklentinin sonundaki hayal kırıklığıdır. "Belirsizlik: Sonunda yine hayal kırıklığı olacak, hep böyle olur."

Çoğu zaman orda olan, makul düzeyde bir gecikme, yorgunluk, isteksizlik, zorlanma, yoklukla bebeğini karşılayan B. annenin bebeği ise ortalama belirsizliklere karşı daha toleranslı olabilir. Beklediği seferlerin çoğunda hayal kırıklığına uğramamış bu bebeğin bu deneyimi, yetişinlikteki yakın ilişkilerine sakinlik olarak yansıyabilir. "Belirsizlik: Sonunda hayal kırıklığı olmayacak, olursa da bununla baş edebilirim."

İlgi, besleme ve benzeri ihtiyaçlar konusunda bebeği her zaman orda olan, adeta "hazır asker" gibi bebeğin başında bekleyen, hayatını buna göre düzenleyen, bebeği yukarıda sayılan her hangi bir konuda hayal kırıklığına uğratmayan, bunun için daima çok çaba sarfeden çok endişeli C. annenin bebeğinde de beklemeye dair tolerans alanı çok daha daralacaktır. İlişkilerdeki tansiyonu ve nabzı hep ölçecek, karşıdan gelecek reaksiyonları sürekli olarak takip edecek ve her işaretten olumsuz anlamlar çıkarıp, çoğunlukla tedirgin olacaktır. "Belirsizlik: Ödüm patlıyor. Hayal kırıklığı filan asla yaşayamam, olursa dünyanın sonu olur. O yüzden her şey her zaman açık ve net olmalıdır, belirsiz olamaz. Yeterince takip edersem bunu önleyebilirim veya olacakları önceden kestirebilirim."

Bebeklerin ilk aylarından uzaklaştıkça, makul miktarlarda hayal kırıklıklıklarına uğraması ego gelişimlerini destekler. Annenin zamanında bebeğin elinden tutarak bu belirsizlik ve bekleme alanında onu yavaş yavaş gezdirmesi, yetişkinlikteki ilişkilerinde bekleyebilme, bir anın içinde kalabilme, belirsizlik, kestirilemezlik ve bir konunun çözümünün uzaması gibi ilişkisel durumlara sabredebilmesine yardım edecektir. 

İnsan bir makine değil, zihninde onlarca şeyi birlikte işleten bir canlıdır. Bu işlemlerin sonucunda bir düşüncesi olur, buna dair bir duygusu olur bir davranışı olur. Böyle bir sürecin sürdüğü ve uzadığı durumlarda beklemek, sabredebilmek, anlamaya çalışmak, hem de kendi içinden geçen rüzgarların akıntısına biraz kendini bırakmak gerekir. O zamanlarda karşıdakini sıkıştırmak, zorlamak, iteklemek, hangi kıyıya yanaşacaksa bir an önce yanaşması için suni dalgalar yaratmak ancak kayığın alabora olmasına sebep olur. Her ilişkinin bir ritmi vardır, tıpkı her partnerin olduğu gibi. En başında ritmler nadiren tutar, çoğunlukla zamanla tutar, veya hiç bir zaman tutmaz. Kesinlik isterimcilik, ne olacaksa olsunculuk, bu böyle olmazcılık, rengini belli et artıkçılık ilişilerde kısa vadede verimsiz duygulara sebep olur. Eğer dana eti yemek istiyorsanız, veya kuru fasulye, pişmesini sabırla beklemeniz gerekir, etin veya bakliyatın altını erken söndürürseniz veya ateşi harlı açarsanız, içindeki suyu hızla çektirip eti sertleştirir, fasulyeyi de öldürür, kayış gibi bir yemekle karşılaşabilirsiniz. Oysa ki bazı yemekler gibi bazı ilişkilerin de diğerlerine kıyasla ağır bir ritmi, varlığı ile yokluğu arasında belirli bir süre için belirsizliği vardır. 

Asılı kaldım bir ipin ucunda 

Her ilişki biter. 

Ama bazı ilişkiler bitemez, havada asılı kalır. Layıkıyla yaşanamadığı için bitemez. Yersiz ve kötü bir zamanda pause tuşuna basılmış gibidir. Yaşana yaşana bitmemiştir yani, yaşanmamışlıklarıyla ve yaşanacak günlerin olası potansiyeliyle orada öylece, hayalet gibi dururlar. Zombilerin ne ölmüş ne ölememiş olması gibi. Bu ilişkiler kimi defa, vakti geldiğinde oradan yer yüzüne iner, ısıtılır, tazelenir, yeniden paketlenir, işe yaramayan kısımlar ve çürümüş bölümler itinayla ayıklanır ve çifte sunulur. Hem de demlenmiş, olası riskleri defalarca gözden geçirilmiş, özlenmiş, istenmiş, tadı bilinen, güvenli bir tarafıyla.

Fakat bazen de böyle donmuş ilişkiler sonsuza dek havada öyle asılı kalır. Söylenecek sözler yeterince söylenmemiş, sarılacak bedenler yeterince sarılmamış, ya bir acelecinin dalgasıyla alabora olmuş gibidir, ya replikler bitmiş, ya sözler boğazda dizilip durmuştur. Kim bilir. O kadardır belki de, oraya kadardır. 

Öneride bulunmayacağım, kiminiz bu asılı paketi vakti geldiğinde alır bir açarsınız, kiminiz de bir daha asla açmamaya yetecek gerekçelerinizi koyarsınız yanına, havaya. 

Her halükarda söyleşmek iyidir olan bitene dair, susmaktansa.

Sinema salonu üzerine 

İnsanlar olanlara anlam vermek ve kendi mantık silsilesinde tutarlı bir şekilde anlamlandırmak isterler. Söz konusu meseleyle ilişkilerini bitirip rafa koymaya ihtiyaç duyarlar. İnsan zihinsel tembellik eğilimine sahiptir ve belirsizlik alanındaki sürekli aktif zihin hiç insana göre değildir. Çünkü zihin kendini yormak istemez. Belki de biyolojik bir ortaklıkta, enerjisini ekonomik kullanma ihtiyacından kaynaklanıyordur. Filmin sonundaki tahammülsüzlük hem belirsizlik alanına dair genel hassasiyetimize, hem de ilişkilerdeki belirsizliğe karşı özel hassasiyetimize işaret ediyor. 

Sinema sahnesindeki insanların bu filme geliş amaçlarına dönersek, insanın "mutluluk" çağında ne kadar mutsuz olduğunu, "özgürlük" çağında ne kadar kısıtlanmış olduğunu, "ilişkiler ve iletişim" çağında ne kadar yalnız olduğunu görebiliriz. 

İnsanın mutsuzluğu ve yalnızlığı, kendi geçmişinden gelen bilinçli ve bilinçdışı kurallarının ördüğü duvarların kalınlığında değil midir?


Yazarın Diğer Yazıları

Seçmenin cevabı: Seçimin psikolojik analizi 101

14 ve 28 Mayıs seçimleri, özellikle muhalefetteki siyasi partilere sert bir dille ve yüksek volümle seslendi: Değişin!

Utancımı duyan var mı? | Afetzedelere ve çaresiz tanıklara, psikolojik ilk yardım

Bu hafta uzaktakilerden veya bölgeden en çok duyduğum, gördüğüm okuduğum, yüksek düzeyde hissedilen utanç duygusu ve yoğun bir yardım etme isteği ve sorumluluğu. Bana kalırsa yaşadığımız utanç ve sorumluluk duygusunun üç sebebi var. Bir, bu kadar kötülük karşısında iyiliğe olan ihtiyacımız; iki, yaşamda kalmanın ve şanslı tarafta olmanın getirdiği suçluluk duygusu ama en önemlisi de utanması ve sorumluluk alması gereken kişilerin utanmaması ve sorumluluk almaması. Onların sahip olmadığı utanç sorumluluk duyguları sanırım bizde ikame ediyor

Kadın cinsel(siz)liği

Bakmaya bile cesaret edemediği, orada, aşağılarında başına bela olacak bir organın içine, nasıl olacak da bir erkeğin penisi girecektir? Yüzyıllarca kalınlıktaki kapıları kırarak hem de. Cinsellik budur kızım!