10 Mart 2019

Ezel Akay: Gerçek sanat, her zaman politiktir zaten

Ezel Akay, Yiğit Özgür karikatürlerinden uyarlanan “Hunililer” ile tiyatro rejisinde

Ezel Akay, sinemamızın en nevi şahsına münhasır, en renkli yönetmenlerinden. Akay, sinema ve reklam projelerinin yanında, bu sezon sürpriz bir proje ile döndü ve mizahını en sevdiğimiz karikatüristlerimizden Yiğit Özgür’ün karikatürlerinden uyarlanan Hunililer oyununu sahneye koydu.

Akay ile başarılı güncel politik göndermeleri de olan oyunu Hunililer’den, sinemaya ve yeni projesine uzandık, cevapları da haliyle kendisi gibi renkli ve özgün oldu…

Ben açıkçası Ezel Akay’ın sektörel bir küskünlüğü mü var, film çekmiyor derken; Hunililer gibi sürpriz bir projeyi sahneye koydunuz. Projenin başlangıç sürecinden bahsedebilir misiniz?

Genelde film çekimleri/projeleri, filmi ekim ya da ocak dağıtımına yetişebilmek için bahar-yaz aylarında gerçekleşiyor. Aralık nisan arası da biraz hazırlıkla geçiyor. Bu boşlukta genelde reklam filmleri çekiyorum. Eh, reklam filmi konusu ekonomiye çok bağlı olduğu için biraz boş geçecekti bu yıl. Ben de özellikle Arka arkaya gelen iki oyun teklifini değerlendirmeye karar verdim. Yiğit Özgür’ün karikatürleriyle uzun bir süredir, “bu işler nasıl oyuncularla, sahnede ya da kamera önünde canlandırılabilir” diye düşünüyordum. Aysa Yapım, Necip Eraslan bana elinde Yiğit Özgür karikatürlerinden yola çıkılarak yazılmış bir metin olduğunu ve yönetmenlik düşünüp düşünmediğimi sorunca, hemen “üstüne atladım!” Yazarımız Emre Özbay ile çalışarak metni bir “Hunililer” metnine dönüştürdük ve dedik: “O zaman Dans!”

Sizi başarılı sinema ve reklam filmlerinizle tanıyoruz. Tiyatro oyunu yönetmek neler hissettiriyor peki? Sizin için önemi ne oldu bu projenin?

Ben ilk dramatik eğitimimi zaten tiyatro üzerine yapmıştım. Hem oyuncu hem yönetmen olarak. Ama çok uzun yıllar önce tiyatro ve sinemanın kesiştiği bir yerde duruyorum denebilir. Bir iki pratik/deneyim problemini, sağ olsunlar, reji asistanlarım aracılığıyla aşınca geriye gayet zevkli bir çalışma süreci kaldı. Bir sinema yönetmeninin oyunculuk yönetmeyi öğrenebileceği tek yer tiyatro sahnesidir. Çünkü neredeyse oyuncu ve mizansen dışında uzun süre hiçbir şeyle ilgilenmeniz gerekmiyor. Dekor kostüm sahne mekanikleri falan hep sonradan/son anda oyuna ekleniyor. Oyuncular benim en önemsediğim dramatik performans partnerlerimdi zaten. Benim için eğitici ve eğlenceli oldu sonunda.

Yiğit Özgür çok değerli bir kalem… Sizce onun muadili bir mizahı sinemada gerçekleştirebiliyor muyuz? Mizahi açıdan ya da nitelik açısından yerli filmlerimizi nasıl buluyorsunuz?

“Yeni Mizah” sinemaya giremedi daha. Hala “Eski mizah” üzerinden birbirine benzeyen (bir-iki tane tabii, benzemeyen de var) popülist işler yapılıyor. Ama bundan yakınmıyorum, “olur ööle” diyorum. Ticari başarı kazanan bir formatın, benzerlerini yapmak bu endüstrinin tüm dünyada geçerli bir alışkanlığı. Türkiye mizah dergilerinin dünyaya hediye ettiği çok çok özel “Yeni, Türkiye Mizahı” henüz iddialı ve özgün bir uyarlama çıkaramadı Sinema’da… Bakalım, “kahramanlarımızı hangi maceralar bekliyor!”

“Yaratıcılık ve özgünlük otosansüre uğramış”

Bana göre bizde “aman politik bir şey söylemeyeyim, aman politik filmler yapmayayım” diyen yönetmenimiz çok fazla, üretimleri de bu doğrultuda. Katılır mısınız?

Ne biliim, öyle gibi duruyor. Ama Gerçek bir sanatçı “politik sanat yapayım, politik olmayandan yapayım!” falan demez, içinde yatanı uyandırır ve evrene salar. Gerçek sanat her zaman politiktir zaten.

Peki Türkiye’de sinema sektörünü ve film yapma koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşimiz zor, mali kaynaklarımız kısıtlı, popülizm baskısı ileri boyutta, çeşit az, sinema salonu sayısı çok çok az, genç yönetmenler çok yaşlı, yaşlı yönetmenler çok uyuntu, yaratıcılık ve özgünlük otosansüre uğramış, “muhtaç olduğumuz kudret” damarlarımızdaki kara delikler tarafından emiliyor, ama ben çok umutluyum.

“Sanatçı ancak devlet onu “arzu ederse” devletle iş yapabilir”

Türkiye’de kültür sanat atmosferini düşününce en çok canınızı sıkan şeyler ne?

Korku ve otosansür!

Yeni Sinema Yasası hakkında neler düşünüyorsunuz?

İyi şeyler düşünüyorum profesyonel açıdanFilm/TV endüstrisine bir faydası olacak. Tabii, yeni kanuna ilişkin yönetmeliklere çok bağlı…

Ama bir sanatçı olarak hiç önemsemiyorum diyebilirim. Sanatçı ancak devlet onu “arzu ederse” devletle iş yapabilir. Yoksa herkes kendi yoluna. (Gülüyor.)

ilk Türk-Çin ortak yapımı filminiz ‘Aşçı ve Prenses’ ne aşamada? Ne zaman izleyebileceğiz?

Durun yav, benim bitimi kanlandırmayın! “Ne zaman izleyebileceğiz” diyince birden canlandım… daha yolu var. Çünkü hem iki devlet arasındaki anlaşmalara (Çin çok farklı bir endüstri/izin mekanizmasına sahip), hem de büyükçe bir bütçenin uluslararası ve yerel kaynaklardan toparlanmasına bağlı. Bu iki alanda da bayaa ilerledik… bu yaz bir harekete geçeriz diye umuyorum. Sadece yönetmeniyim tabii ki o projenin, gerisi yapımcılarımızın elinde…

Biraz hikâyesinden bahseder misiniz? Siz de rol alıyorsunuz sanırım?

Selçuklu dönemi. Konya Aksaray Sultan hanı ve Çin Dunhuang kervansarayı arasında uzanan ipek yolu. Ünlü ve genç bir kervansaray aşçısı. Onunla yolları kesişen bir Çinli Şaman Prenses. O da bir büyülü yemekler aşçısı. Biri etçi öbürü vejetaryen. İğrenirler birbirlerinden. Kahraman aşçı, Kötü şamandan kızı kurtarır.  Çin, hint ve uygur memleketlerinden geçerek Konya’ya doğru at koştururlar. Kervansaraylarda durup yemekler yaparak hayatta kalan, hayat kurtaran, yollarına çıkan mitolojik fantastik karakterler ve yaratıklarla, “onlara yemekler yaparak çarpışan” bu ikili, sonunda Ölümsüz Hızır’ın yardımıyla, gidecekleri yere ulaşırlar. Ama, çok şaşırtıcı bir final var. İyi mi kötü mü, size söylemem.

“Hikâyesi olmayan yemek, sadece doymak için yenir”

Yönetmen kimliğinin yanı sıra Agora Meyhanesi’ni işleten Ezel Akay var bir de… Nasıl bir his meyhane işletmek? Özellikle bugünkü Türkiye koşullarında zorluklar yaşıyor musunuz?…

Aşçılık da bir hikâye anlatıcılığıdır. “Hikâyesi olmayan yemek sadece doymak için yenir” Hikâyesi olan, Haz verici yiyecekten az yenir, sağlıklıdır. Benim yemekten anladığım, haz verici olmakla aynı. İnsanlar hep yiyecekler, bu yüzden iyi bir restoran batan bir ekonomide en son batandır. Umarım sıyırırız.

Sinema filmlerinde artık içki ve sigaranın sansürlenecek olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Filim o filim, gerçek değil” Insanlar ne yapıyorsa filmlerde de o görünür. Sansürün her türüne “I-ıh!”

Gelecek projeleriniz neler? Sinemada ya da daha geniş sorayım: Dünya üzerinde mutlaka yapmak istediğiniz neler var?

Çok varARS LONGA, VİTA BREVİS (Sanat uzun, hayat kısa.)

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu