06 Nisan 2022

Cüneyt Özdemir: Biz gazeteciler iş adamlarını neden öldürmeliyiz!

"Türk medyasında konuşulmayan en büyük sansürlerden biri reklam sopasıdır. Televizyonlarda birçok konuya giremezdiniz. YouTube'da ise eleştirme lüksümüz var, bizim için çok önemli bu."

'Ana akım' artık parmaklarımızın ucundaki akıllı telefonlarda mı? Sosyal medyada kurumlaşma yolunda adımlar atan gazetecilerden Cüneyt Özdemir, eski ana akımdaki kurumsal yapılardan sonraki kişisel serüvenini, YouTube'daki habercilik tecrübesi eşliğinde T24 Yıllık için anlattı.

Ocak ayında dağıtılan T24 Yıllık 2022 sayısında yayımlanan* Cüneyt Özdemir söyleşisini  paylaşıyoruz…

- Bir kanalın 'anchorman'i olmak yerine neden YouTube'dasınız? 

Ben bunu Kanal D'den ayrılıp -ayrılıp derken, kovulduğumda- New York'a gittiğimde uzun uzun düşündüm. Böyle durumlarda insan ilk başta "Bana yapılan büyük bir haksızlık var" diye düşünüyor. Sanki bütün sistemden dışlanmış gibi hissediyorsunuz ama sonra fark ediyorsunuz ki bunu tercih ettiğiniz için buradasınız. Öbürünü tercih etseniz orada olursunuz. 

Hayatta başka bir duruşum olsa belki de şu anda bir ana haber bülteni sunuyordum, bir haber kanalının başındaydım. 30 yıldır gazeteciyim, sürekli Erdoğan'ın uçağında olurdum. Ben onu tercih etmedim. 

Biz YouTube işine girdiğimizde finansal olarak size ortak olalım diyenler oldu ama kimseyi almadım dışarıdan. Şu anda da finansal olarak çok büyük değiliz ama kendi yağımızla kavrulabiliyoruz ve de her konuda konuşabiliyoruz. 

Gerçek lüks budur habercilikte. Bir gazeteci için en büyük lüks, istediğini söyleyebildiği bir mecrada olmak ve biz onu yaşıyoruz şu anda. Eksikler var mı, var tabii ki. Ama her şeyin de bir bedeli var. İsterdim ki daha çok paramız olsun ki daha büyük stüdyolarımız, daha iyi grafikerlerimiz, daha iyi teknik yatırımımız olsun. Ama şart değil, ben bu yola çıktığımda bir telefon vardı sadece, tripod bile yoktu. 

"Benim için 'ünlü spiker delirdi' diyorlardı"

- Ama şimdi bir stüdyonuz var. Televizyona benzediği için mi daha çok ilgi görüyor acaba?

Yok, ben ilk New York'ta yolda yürürken videolar çekmeye başlamıştım. Beni viral yaptılar "Adam delirdi, baksanıza deli gibi gülüyor" diyorlardı. Altına da "esrarından harman oldum" filan gibi bir şarkı koymuşlar. Baya insanlar "Ünlü spiker delirdi" diyordu, eşim dostum "Sen bir kariyer yaptın içine ediyorsun şimdi, bu kadar ucuz değil, yapma bunu" dediler. 

- Üzüldünüz mü bu yorumlara? 

Hayır, tereddüt ettim sadece. Acaba doğru bir şey mi yapıyorum, diye ama evet doğru yerden gidiyorum çünkü bu insanlarla konuşacaksam bu şekilde konuşacağım. Başka türlü, kravatla stüdyoya girip konuştuğum zaman bu insanlar beni dinlemeyecek. Dinlemiyorlardı da zaten. Şimdi dinliyorlar. 

Ben sokakta yürüyemiyorum şu anda. Bir tane bile olumsuz bir şey yok. Herkeste bir gülümseme ve sempati oluşuyor. Çünkü ben onlarla doğrudan konuşuyorum. YouTube'un doğası bu. Biz şunu kırmayı başardık; medyada insanlar bir süre sonra kendi benliklerini unutuyorlar ve kendi kendilerinin karikatürüne dönüşüyorlar. Artık onun içinde bir insan yok. Biz burada tekrar biz olabilmeyi başardık.

- 'YouTube gazeteciliği' terimini kullanmamız mümkün mü yani? 

Bu bugün YouTube olur, yarın Metaverse olur, öbür gün başka bir format olur. YouTuber olmak ya da olmamak, üzerinde takıldığım bir terim değil. Mecra değişiyor ama içerik değişmiyor. 

- Dünyada başka örnekleri var mı sizin yaptığınızın? 

ABD'de de var, Avrupa'da da var. Ama bu kadar ana akımın neredeyse başrol oyuncularının transfer olduğu ve orada aynı işi aynı şekilde yaptıkları bir ülke olduğunu sanmıyorum. Türkiye gibi ülkelerde çok ciddi bir haber alma platformuna dönüşmüş durumda YouTube. Bu biraz da zorunluluktan oldu. 

- Bu, Türkiye'deki politik şartlar sebebiyle gazetecilerin ana akım dışında farklı mecra arayışlarından mı kaynaklanıyor? 

Elbette. Zaten benim ilk çıkışım Rıza Sarraf davası ile oldu. O dönemdeki CNN Türk yönetimi benim davayı takip etmemi istemedi. Ama ben mahkemeyi takip ettim, çıkışta da ilk ara verildiğinde YouTube'dan yorumlarımı seslendirmeye başladım. Sonrasında da ben aslında ana akımda yaptığım işi YouTube'da yapmaya başladım. Bir anlamda oradaki bütün dükkânı alıp YouTube'a taşıdık ana hatlarıyla. Benden sonra da birçok gazeteci YouTube'u sadece bir kaybedenler kulübü olarak değil, aynı zamanda insanların kendini ifade ettiği bir buluşma noktası olarak gördü. 

- Neden Twitter değil de YouTube oldu? 

Çünkü YouTube'un bir gelir paylaşım modeli vardı. Gazetecilikte ekonomik özgürlüğünüz yoksa, editöryal özgürlüğünüz de olmuyor. YouTube buna ilk imkân veren platformdu. Şimdi Facebook da, TikTok da imkân vermeye başladı. Biraz da zorunluluktan veriyorlar. Çünkü kaliteli içerik üreticileri YouTube'da kaldı, öbür tarafa gitmedi. Benim mesela YouTube'da 1 milyon 250 bin takipçim var, Twitter'da 7 milyonun üzerinde ama ben Twitter'ı tamamen bir dağıtım ağı olarak görüyorum YouTube'a çekmek için. Biz sosyal medyada bir medya grubu kurduk aslında. Bizim medya grubumuz artık YouTube'da, Facebook'ta, Instagram'da, Twitter'da, TikTok'ta, DLive'da... Her yerde aynı içeriği farklı biçimde anlatıyoruz ve hepsinin de farklı profilleri ver. 

"Facebook muhafazakârların olduğu bir yer"

- Diğer mecralar, sizin durduğunuz yerden nasıl? 

Twitter daha liberal, Instagram daha HDP'nin ağırlıklı olduğu bir yer, Facebook çok muhafazakâr bir yer. YouTube'un ne olduğu daha belli değil, biraz daha ortada giden bir mecra. 

- YouTube'da habercilik, bir ölçüde 'şov yapmayı' gerektiriyor mu? 

Haber azaldığı zaman gerekiyor. Biz gazeteciler sörf yapan insanlar gibiyiz, bir haberin üzerine çıkıyoruz ve o dalga boyunda, haber ne kadar yüksekse o kadar uzun bir süre sörf yapabiliyorsun. Mesela Sedat Peker konuşmaya başladığında bütün Türkiye'de YouTube evreni yüzde 30 büyüdü Türkiye'de ve gelirleri dörde katladı. Yani, haber olduğu zaman ister YouTube'da ol, ister CNN Türk'te ol çok bir şey fark etmiyor. Ama haber olmadığı zaman şapkadan tavşan çıkartman gerekiyor. Belki de biz haberciler için en zor kısım da o. Biz de bir'oneman show'dan çıkarmak istiyoruz burayı. Mesela bir belgesel departmanı kurduk, program departmanı kurduk ve ona göre içerikler üretmeye başladık. 

- Sizce ana akım artık burası mı oldu? 

Ben iki üç yıl önce şöyle demiştim: Ben neredeysem ana akım orada. Yani ben CNN Türk'teysem evet ana akım orası, ben derken şahıs olarak söylemiyorum. Ama gazeteciliğin evrensel kurallarına yaslanan etik anlayışı olan, gazeteciliği bir kamu görevi olarak yapan insanları kastediyorum. Biz neredeysek ana akım orası. Eğer ana akımdan biz kovulup ya da farklı nedenlerden uzaklaştırılıp YouTube'a geçtiysek, bir anda YouTube ana akıma dönüşüyor. Eskiden mesela anchorman'lar vardı, ana haber bültenleri vardı. Artık yok. 

"Artık iş adamına dönüşmeliyiz"

- Peki, patronsuz bir medyanın buralarda kurumsallaşması mümkün mü? 

Tabii ki. Artık biz iş adamlarından kurtulmalıyız. Benim öyle bir konferans konuşmam vardı; 'Biz gazeteciler iş adamlarını neden öldürmeliyiz?' diye. İş adamlarından uzaklaşıp, biz gazeteciler bir şekilde iş adamına dönüşmeliyiz artık. Çünkü iş adamlarının ajandaları farklı. Ticari ya da manevi çeşitli çıkar peşindeler. Gazetecileri bir araç olarak kullanıyorlar. Kimi zaman iktidarı dövüyor; kimi zaman sopayı iktidarın eline veriyor, muhalefeti dövüyor. İhale alıyor, veriyor. Bir gazeteci olarak gideyim şu ihaleye gireyim gibi bir derdim yok ama bu sistemi yönetebilmem için benim bir peşin vergi nedir, KDV nedir bilmem gerekiyor. 

- Otosansür uyguladığınız oluyor mu? 

Türkiye'de televizyonda ne kadar uyguluyorsan, burada da o kadar uyguluyorsun. Hatta burada daha çok uyguluyorsun, çünkü burada daha çok izleniyor. Burada da Türkiye kanunları var, burada da Türkiye'deki dengeler işliyor, burada da peşinize troller düşüyor. YouTube'da kafana göre takılıyorsun, gibi düşünülmesin. Ben Türkiye ve dünya gerçekleriyle bir iş yapıyorum. Söyleyeceğimi söylerken on kere düşünüyorum. 

- Bugün programda teknik bir aksaklık olduğu için şikâyet eden izleyicilere ufak bir 'fırça kaydınız'. Televizyonda olsa yine yapabilirdiniz bunu yani, öyle mi? 

Denedim ama söyletmediler, Kanal D'den kovdular. Daha esprili bir sunum yapayım dedim, Aydın Bey'in hoşuna gitmedi. "Ben böyle bir şey istemiyorum" dedi. İyi ki de istememiş bak; patron, insanı medya sahibi yaparmış. Burada yapabiliyorum, yarın bir televizyonum olsa ben bu esprileri orada yapsam eminim daha çok izlenir o kanal. 

"Türk medyasındaki en büyük sansürlerden biri medya sopası"

- Hemen herkesin varsaydığı gibi gerçekten YouTube çok para kazandırıyor mu? 

Keşke kazansak. Çok para kazanamıyoruz ama kazanmayı isterdik. Keşke bir tek YouTube yeterli olsa. Ama kazananlar var. 

Bizim yaptığımız haber bir günde tüketilen bir haber. Bir günde 250-300 bin kişi seyrediyor ama ertesi gün eskiyor. Yarın bir video daha koyuyoruz, onu da 250-300 bin seyrediyor. Kimi zaman ay sonunda bir bakıyorsun 1 milyon seyredilmiş o video. Diğerlerine bakıyorsun, 'Midye yeme yarışması' filan gibi saçmalıklar milyonlarca izlenmiş. Ciddi haber ne yazık ki o kadar kazandırmıyor. 

- Televizyonda reklam verenler için uygulanan otosansüler burada da var mı? 

Bizim zamanımızda, ben bir konuda konuştuğum zaman reklam müdürünün koridorda koşarak stüdyoya geldiğini görmüşümdür. "Sen ne yaptın, nasıl böyle bir şey dersin, o bize reklam veriyor" diye. Dedim, ne yapayım bana mı veriyor? Türk medyasında konuşulmayan en büyük sansürlerden biri reklam sopasıdır. Televizyonlarda birçok konuya giremezdiniz. 

YouTube'da ise eleştirme lüksümüz var, bizim için çok önemli bu. Turkcell Bip için bir iş birliğimiz olmuştu mesela ama yine Turkcell'i en çok eleştirenlerden biri bendim bu işi beceremediler diye. 

- Büyüyen ekibiniz eşliğinde, bir televizyon kanalı gibi, ileride örneğin talk show ya da spor programları gibi yeni boyutlar düşünüyor musunuz? Mesela Ertuğrul Özkök'e bir program yaptırmayı düşünür müsünüz? 

Hayır, buraya gelenlerin en büyük yanılgısı bir televizyon kanalı kurmaya çalışmaları. Düşünmem, çünkü Ertuğrul Özkök kendi YouTube kanalını kurup, kendi programını gayet rahat yapabilir diye düşünüyorum. Ama geleceğin Ertuğrul Özkök'leri için neden olmasın. Ertuğrul Özkök o anlamda iyi bir örnek. Şu anda benim star arayışım yok ama star yapma arayışım var. Daha genç birileri gelsin, biz onları yoğuralım, bizim tornamızdan çıksın. 

- Eski ana akımı yok eden bu durum geçtiğinde tekrar bu kurumsal yapılara girmeyi düşünür müsünüz? 

Hayır demem ama işlevi ne, nasıl bir kurumsal yapı olduğu önemli. Ama bu mecrayı da bırakacağımı sanmıyorum. Burada büyük bir kitle var çünkü. Bilemiyorum. Amerika'dan döndüğümde bir iki teklif geldi ama kabul etmedim. Hem yönetici hem içerik yöneticisi olarak. 

- 2022'de YouTube medyasındaki beklentileriniz neler? 

2022 ve 2023 Eylül'üne kadar YouTube patlayacak. Çünkü önce ekonomik kriz, ardından seçimler, tekrar haberleri çok popülerleştirecek Türkiye'de. Herkesin merak ettiği bir mecraya dönüşecek. Bence hem Youtube için hem gerçek haberciler için büyük büyümeler yaşayacağımız bir dönemdeyiz. Sert geçecek ama yeni hükûmet kurulana kadar hem ekonomik olarak hem izleyici sayısı olarak büyümelerin olacağı bir dönem olacak.



* Bu söyleşi ilk olarak, T24'ün kâğıda basılan tek yayını olan ve ocak ayında dağıtılan T24 Yıllık'ın 2022 sayısında yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Adnan Oktar mağduru baba Elvan Koçak’ın ‘Katarsis’i üzerinden sorular...

Bir çocuğun cinsel istismara uğramasını pornografik bir soruya dönüştürmekle hangi ‘Katarsis’ sağlanıyor? 

Deprem çocuğunun 'şah ve mat'ı: Hena, enkaz altında kalan satranç kupasına nasıl kavuştu?

"Enkaz altında kaldığına üzüldüğün, manevi değeri en fazla olan şey senin için neydi?”

‘Türkiyeli kadınlarda porno’, ‘Müstehcen’ belgeseli gibi yapımların yaratıcısı olan ve artık porno yönetmeni olarak anılmak istemeyen Mihriban Tandoğan anlatıyor

'Müstehcen' belgeselinin yönetmeni Mihriban Tandoğan'ın kapısını çaldım; belgeseli, son görüşmemizden bu yana neler yaşadıklarını, OnlyFans'te neler olduğunu ve sansürü konuştuk.