01 Temmuz 2021

Merkez Bankası'ndaki tasfiyelerin perde arkası ve İstanbul'a taşınma kaosu

İhtişamlı günlerinin gölgesine dönüşmüş bir Merkez Bankası...

Merkez Bankası bir süredir sadece faiz kararlarıyla değil tasfiyelerle de gündemde. Erdal Sağlam birkaç gün önce DW'de, Merkez Bankası'nda 90 yöneticinin görevinden alındığını, yerlerine AKP'ye yakın, deneyimsiz kişilerin atandığını yazdı.

Merkez bankaları insan kaynağı kalitesi ve kurumsal kapasite açısından ülkelerinin gözbebeği kurumlarıdır. Bir zamanlar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da öyleydi. Bugün ise adeta geçmişinin bir gölgesine dönüştü...

Yeni değil

Merkez Bankası'nda kurumsal yıpranmanın AKP iktidarının ilk dönemlerinde başladığını ve yıllar içerisinde hızlanarak devam ettiğini söylemek mümkün. Dönüp geriye baktığımızda, değişimin Merkez Bankası'nın en üst karar organı olan Banka Meclisi'nin yeniden şekillendiği Durmuş Yılmaz'ın başkanlığı döneminde başladığını görüyoruz. Bu dönemde atama ve yükselme kriterleri değişti, bankaya yeni alınan ekonomistler hızla yönetici pozisyonuna yükseltildi, vekaleten atama ve uzun süreli vekaletle görevlendirmeler yapıldı. Bankada yönetici profili değişmeye başlamıştı...

Başçı döneminde derinleşti

Bu durum Erdem Başçı'nın başkanlığı döneminde daha da hız kazanıp derinleşti. Onun döneminde danışman kadrolarına alımların arttığı, "Yazı grubu" diye adlandırılan Başçı'nın yakın çalışma grubuna katılan ekonomistlerin kısa sürede arka arkaya terfiler alarak yönetici olarak atandıkları; yine Başkan'nın bazı öğrencilerinin sınırlı tecrübelerine rağmen kritik birimlerde yönetici yapıldıkları biliniyor... Konuya yakın kaynaklar, o dönemde bankada daha önce örneği görülmemiş ilerleme yöntemlerinin ortaya çıktığını söylüyorlar. Bu dönemde başkan yardımcıları ve bazı banka meclisi üyeleri ile ortak makale yazma furyasının başladığı, yöneticileri makalelerine ortak yazar olarak dahil edenlerin daha kolay terfi ettikleri anlatılıyor...

Başçı'nın görevden ayrılmasından bir süre sonra yaşanan 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından diğer başka kamu kurumları gibi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nda da temizlik yaşandı. Bu dönemde Başkan Murat Çetinkaya tarafından banka içinden yeni yönetici atamaları yapıldı, yönetici yetiştirme programları hayata geçirildi. Aynı dönemde bankanın tüm iş süreçleri gözden geçirilerek organizasyonel yapı değiştirildi. Dönemin Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in katkı ve teşvikiyle, İngiltere Merkez Bankası'nın dönüşüm programında görev üstlenmiş bir uluslararası firmadan destek alındı. Baş ekonomistlik kadrosu güçlendirildi, Yapısal Ekonomik Araştırmalar, Risk Yönetimi gibi birimler kuruldu...

Dönüm noktası başkanlık seçimi

2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası Merkez Bankası'nda yokuş aşağı yuvarlanma başladı. Merkez Bankası yöneticilerinin görev süresi dört yıla düşürülürken bir yandan da görev süresi güvencesi ortadan kaldırıldı. Hukuken tartışmaya açık olsa da bu uygulama fiilen Merkez Bankası'na güçlü siyasi müdahalenin kapısını açmış oldu. Temmuz 2019'da Başkan Çetinkaya "söz dinlemediği" belirtilerek görevden alındı. Böylece, Merkez Bankası yöneticilerinin söz dinlemeleri gereken bir yeni dönemin başladığı ilan edildi.

Murat Uysal dönemi

Göreve atanan Murat Uysal'ın ilk işlerinden biri, kapsamlı bir yönetici tasfiyesi oldu. Eş zamanlı olarak geçmişte yapılmış organizasyonel değişiklikler de ortadan kaldırıldı. Tüm bunlar Merkez Bankası'nda yeni bir dönemin başladığını gösteriyordu. Esas karar vericinin Murat Uysal değil siyasi iktidar olduğu açık ve netti.

Uysal dönemi atamalarında tecrübe ve liyakat kriterlerinin tamamen ortadan kalkması ve banka içinde esmekte olan tasfiye havası, kurumun yıpranmasına yol açacaktı.

Naci Ağbal insan kaynakları müdürünü değiştiriyor

Naci Ağbal'ın başkanlığı bu süreçte kısa bir parantez oldu. Geçen kasımda Murat Uysal'ın yerine Merkez Bankası'na atanan Ağbal'ın attığı kurumsal adımların belki de en önemlisi, Uysal göreve gelir gelmez insan kaynakları genel müdürlüğü görevine getirilen Doğan Başar'ın görevden alınması oldu.  

Dönüşüm hızlanıyor…

Geldik bu yıla... Mart ayında Merkez Bankası başkanı bir kez daha değişti. Yeni Başkan Şahap Kavcıoğlu'nun ilk icraatlarından biri Ağbal'ın görevden aldığı Doğan Başar'ı tekrar İnsan Kaynakları Genel Müdürü yapmak olacaktı. Bir süre sonra Erdal Sağlam'ın yazdığı gibi orta ve üst düzey yönetici kadrolarında kapsamlı bir değişime gidildi. Bu kez kimin kimi tasfiye ettiği, atamaların nasıl bir amaç güttüğü çok da belli değildi. Zira Berat Albayrak'ın onayıyla Murat Uysal döneminde göreve atanan yöneticiler de, daha görevlerinde bir-iki yılı doldurmadan değiştiriliyordu...

Yeni atamaların ortak noktası, eskiye göre daha tecrübesiz, kıdemi daha az, yönetim kabiliyetleri konusunda soru işaretleri daha fazla isimlerin atanmış olması. Banka içinden gelen haberlere göre kadro değişiklikleri, tayin ve terfiler şu sıralarda hız kesmeden, alt kadrolara yayılarak devam ediyor.

Kavcıoğlu'nun etkisi sınırlı

Konuya yakın kaynaklar bu döneme ilişkin bazı kritik noktalara dikkat çekiyorlar. İlk olarak Merkez Bankası'ndaki değişikliklerde Kavcıoğlu'nun gücünün ve etkisinin sınırlı görünmesi. Öne çıkan en önemli isim, son genel kurulda Banka Meclisi üyesi seçilen Ertan Aydın. Aydın, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Meltem Taylan Aydın'ın eşi. Yakın zamanda Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Ne işi var arkeoloğun Merkez Bankasında?" diye eleştirdiği kişi. Çünkü Aydın, Hacettepe Üniversitesi Ön Asya Arkeolojisi bölümünden mezun. Daha sonra Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi'nde iktisat eğitimi almış. Merkez Bankası'na yakın kaynaklar, son dönemdeki insan kaynakları hamlelerinde Ertan Aydın'ın esas karar verici olarak öne çıktığını belirtiyor.

Bir iddiaya göre Aydın'ın bankada artan etkinliği, Külliye'deki danışmanların Kavcıoğluna da tam güvenmediklerinin bir işareti.

Külliye'nin bankadaki etkisinin arttığını kaydedenler, son 90 kişilik tasfiyenin bunun bir işareti olduğunu belirtiyor. İddialara göre 90 kişilik listeyi Kavcıoğlu Banka Meclisi toplantısına yarım saat kala getirip onaylanmasını istemiş...

"İstanbul'a taşınma mobbing'e dönüştü"

Diğer taraftan, Merkez Bankası çalışanlarından, İstanbul'a taşınma sürecinin Murat Uysal döneminden itibaren bir yıldırma ve mobbing aracına dönüştüğüne dair feryatlar da yükseliyor. İstanbul'da kiralanan mevcut binanın birçok açıdan yetersiz olduğu, kiralama öncesinde bu konuda yapılan uyarıların görmezden gelindiği, bazı inceleme not ve raporlarının dikkate alınıp işleme konulmadığı belirtiliyor. Bana ulaşan haberlere göre faiz kararlarının alındığı Para Politikası Kurulu toplantıları bile hâlâ Ankara'da yapılıyor. Zira bu toplantılar için gereken oda, kayıt sistemi gibi teknik özellikler İstanbul'daki binada mevcut değil.

Karaköy'e dönüş!

Son olarak bazı birimlerin yer sıkıntısı sebebiyle Merkez Bankası'nın tarihi Karaköy Şubesinde çalışmalarına devam etmesi kararı alındığını da duydum. Bazı birimlerin de bankanın İstanbul Fenerbahçe'de yer alan bir binasına taşınmasının gündemde olduğu söyleniyor.

Kısacası banka birimlerinin Ankara'nın yanı sıra İstanbul'da birkaç farklı mekanda çalışması gündemde. Bu da, İstanbul'a taşınma sürecinin birimlerin ihtiyaçları, yerleşim düzenleri gibi unsurlar planlanmadan başlatıldığını gösteriyor.

Plansız taşınma

Yeterli hazırlıklar yapılmadan İstanbul'a taşınmanın başlatılması ve plansız bir biçimde yürütülmesinin personel üzerinde yıldırıcı bir etkisinin olduğu da söyleniyor. Birimler ve görevlendirilecek kişiler bazında somut kriterlerin yeterince net tanımlanmadığı, bazı isimler için istisnaların kolaylıkla uygulandığı, bazıları için ise İstanbul'da görevlendirmenin cezalandırma yöntemi olarak kullanıldığına dair şikayetlerin arttığı belirtiliyor.

Sonuç: İhtişamlı günlerinin gölgesine dönüşmüş bir Merkez Bankası...

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?