28 Mayıs 2020

Babacanlı yılların bilançosu: Ekonomide ne yaptı, ne yapamadı?

Yapılanlar ne pahasına yapıldı?

İnternette Babacan rüzgarı esiyor. YouTube’daki söyleşileri eşi görülmemiş izleyici sayılarına ulaşıyor, Ekşi Sözlük’te sık sık hakkında başlık açılıyor… Bu ilginin iki sebebi var: Davutoğlu’ndan farklı olarak merkezi hedeflemesi ve daha önemlisi, onun döneminde ekonomide işlerin rayında gittiği, o ayrılınca bozulduğu düşüncesi. Babacan Hükümet’i 2015’te bıraktı. O günden sonra ekonomi gerçekten de bozuldu. Rastlantı mı? Bugün ekonomide Babacanlı yıllarla ilgili olabildiğinde objektif bir bilanço çıkarmaya çalışalım. Olabildiğince diyorum çünkü mutlak objektiflik imkansız bir iş. E. H. Carr, "Tarih nedir?" adlı kitabında objektif tarih diye bir şey olamayacağını; çünkü hangi olayların inceleneceği, hangilerinin görmezden gelineceğinin bile bir seçimi gerekli kıldığını, o seçimin de kişisel görüşleri, inançları, ideolojileri yansıttığını söyler. Benimki de muhtemelen öyle olacak. Şahsen Babacan’a oy vermem, ona ilişkin şüphelerim, önyargılarım var. Ama demokrasi konusundaki ilkeci tutumunu beğendiğimi de eklemeliyim.

Babacan 2002’de iktidara gelen AKP’nin ilk ekonomi bakanıydı. Arada Dışişleri Bakanlığı yaptığı bir dönem oldu ama hükümette kaldığı dönem boyunca ekonominin onun çizdiği rotada ilerlediğini söylemek herhalde yanlış olmaz. Babacan ekonomiyi nereden nereye getirdi? Ne yaptı ne yapamadı? Yapılanlar ne pahasına yapıldı?

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)

2002: 238,3 milyar dolar

2015: 859,5 milyar dolar 

Babacan döneminde ekonomi yaklaşık dört kat büyüdü. O ayrıldıktan sonra? Küçüldük, 2019’da gayri safi yurtiçi hasıla 740 milyar dolara kadar inmişti.

Ekonomik büyüme

2003: % 5.6

2015: % 6.1

Türkiye 2001 Krizinde yüzde 6 küçüldükten sonra hızlı büyüme patikasına girdi. Bu büyük oranda Kemal Derviş’in IMF gözetiminde uygulamaya koyduğu "Güçlü ekonomiye geçiş" programı sayesinde oldu ama Babacan programın icraatını, ince ayarlarını iyi yaptı.

Kişi başına gelir

2002: 3.589 dolar

2014: 12.022 dolar 

2001 Krizinde kişi başına gelir 3 bin dolara kadar inmiş, Türkiye resmen yoksul ülkeler ligine düşmüştü. Babacan döneminde kişi başına gelir 3.5 kat arttı. İktidara yüzde 36 oy ile gelen AKP’nin daha sonraki seçimlerde yüzde 50’ye çıkmasının ana sebebi bence buydu.

Babacan ayrıldıktan sonra kişi başına gelir geri gitmeye başladı, geçen yıl 9 bin dolara düştü. Bu yıl belki 8 bin dolarları göreceğiz. İnsanların Babacan’ı özlemesi sebepsiz değil.

Yalnız burada dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta var: Kişi başına gelirdeki yüksek artış, TL’nin dolar karşısında değer kazanması sayesinde mümkün oldu. TL o kadar değerlendi ki, bir ara "1 TL=1 dolar olur mu?" diye konuşulur oldu. Bu o kadar da iyi bir şey değildi, çünkü TL’nin değerlenmesi ithalatı patlattı. "Peynir ekmek gibi BMW satılan ülke eşekten nasıl düştü?" başlıklı yazımda anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye kıt kaynaklarını ithalata harcayan bir ülke haline geldi.

İşsizlik

2002: % 9.8

2015: % 10.3 

Babacan döneminde ekonomideki hızlı büyümeye rağmen işsizlik azalmadı, arttı. Onun dönemindeki büyüme istihdam yaratmayan bir büyümeydi. Bu kapitalizmin doğal seyri miydi, Babacan’ın uyguladığı ekonomi politikasının eksiği mi, tartışmaya açık.

Enflasyon

2002: % 29.7

2015: % 8.8

Babacan’ın en büyük başarısı enflasyondaydı. Türkiye’nin ezel ebed meselesi yüksek enflasyon onun döneminde bitti. Türkiye çok uzun bir aradan sonra yeniden tek haneli enflasyonu gördü. Paradan sıfır atıldı, YTL’ye geçildi, TL iade-i itibar gördü.

Bütçe açığı  / GSYH

2002: % -3.5

2015: % -1.3 

AKP iktidarı yakın zamana kadar bütçe açığına çok dikkat ederdi. Öyle ki, AB’ye üyelik ufkunun ortadan kaybolduğu ortamda mali disiplin Türkiye’nin çıpası haline gelmişti. Bunda Babacan’ın payı yadsınamaz.

Cari açık / GSYH

2002: % -2.4

2015: % -3.7 

Babacan döneminde ithalatın patlamasına bağlı olarak cari açık da arttı. Bir ara yüzde - 6, -7’lere çıkmıştı. Ama Babacan ayrıldığında ithal ürünlere taksit sınırlaması gibi önlemlerle yeniden inişe geçmişti. O ayrıldıktan sonra tekrar gemi azıya aldı.

Dış borç

2002: 129 milyar dolar

2015: 399 milyar dolar

Geldik zurnanın zırt dediği yere: Babacan döneminin ekonomik başarılarının arkasında Türkiye’ye yağmur gibi yağan doların büyük payı vardı. Bu dönemde özel sektör borcu patladı. Türk bankaları yurtdışından düşük faizle borçlandılar, aldıkları parayı yurtiçinde kredi olarak dağıttılar. Düşük faiz fırsatını kaçırmak istemeyen vatandaş ev almaya koştu. Ev talebi patlayınca fiyatlar da patladı. İstanbul’un dağındaki dairelerin fiyatı milyon liraya çıktı. Dağa taşa site inşaatı kondu. Kısacası onun döneminde Türkiye inşaat öncülüğünde büyüdü. Babacan döneminin ekonomideki simge figürü kimdi? Bence Ali Ağaoğlu’ydu. Babacan döneminde Türkiye’den küresel ölçekte bir teknoloji çıkamadı, inşaat kaynakların çoğunu emdi, kıt kaynaklar betona gömüldü.

Babacan’ın günahını almayalım: İnşaattaki önlenemez büyümeyi önlemek için onun döneminde "Rant Vergisi" tasarısı hazırlandı. Ama Erdoğan, "İnşaat sektörüne dur, sanayiye ilerle derseniz çöküntü başlar. Türkiye’nin kentsel dönüşümlerle birlikte inşaatı ayakta tutması gerekir" diyerek tasarıya karşı çıktı.

Yine de ama Babacan’ın payını görmezden gelemeyiz: Dış borçtaki patlamayı durdurmak için yapılabilecek başka şeyler de vardı. Örneğin Brezilya, para biriminin aşırı değerlenmesini önlemek için 2006’da sıcak paraya vergi getirmişti. Babacan TL’deki aşırı değerlenmeyi seyretmekle yetindi. Oysa bu dönemde bazı ihracatçılar değerli TL’ye isyan ediyordu. "İntiharının dokuzuncu yıl dönümünde bir Anadolu patronunu düşünmek" başlıklı yazımda anlattığım Nuri Sözkesen, Türkiye’nin bu politikayla duvara doslayacağını yıllar öncesinden söylemişti…

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?