27 Ocak 2020

Yine Silivri yolunda ve yine…

Saati gelince duruşma salonuna gidilecek. Kimimiz sanık, kimimiz izleyici, kimimiz avukat, kimimiz haberci olarak…

Yine Silivri yollarına düşeceğiz. Trakya bozkırında, yan yana sıralanmış hapishane bloklarının hemen önündeki, duruşma salonlarının bulunduğu binanın girişinde güvenlik denetimi ve giriş kartı için sıraya gireceğiz.

Erken geldiysek duruşmaların yapılacağı binanın kırk elli adım ötesindeki "karavan kafe"lerden birine oturacağız. Yakıcı Trakya ayazında bir sıcak çaydan yardım umacağız. Önümüzdeki park alanına Silivri’den gelen minibüsler art arda yolcu boşaltacak. Minibüslerin "güzergâh" gösteren tabelalarında ilk durak olarak "adliye" yazacak, son durak olarak da "hapishane". Her duruşma sırasında yaptığımız o çok bayatlamış espriyi yine de içimizden biri tekrarlayacak:

- Minibüsler Türkiye’de hukukun ve yargının durumunu özetliyor.

Kah kah kah, keh keh keh!..

Bu kırık kahkahalar neşenin değil, örtülmek istenen bir öfkenin dışa vurumu.

* * *

Saati gelince duruşma salonuna gidilecek. Kimimiz sanık, kimimiz izleyici, kimimiz avukat, kimimiz haberci olarak…

Sabahı sadece Osman Kavala böyle yaşamayacak.

O, hapishane bloklarını alttan duruşma binasına bağlayan tünelden jandarma eşliğinde geçerek getirilecek. Elleri kelepçeli. Ama salona girmeden biz görmeyelim diye kelepçeleri çıkarılacak. Bu önemli(!) ve çok ciddi(!) güvenlik önlemini hiçbirimiz yadırgamayacağız. Sadece içimizden kimileri aynı yolu aynı koşullardan aldıkları için değil, tutukluluğunun 819. gününü tamam edecek olan Osman Kavala’nın ne kadar tehlikeli bir terörist(!), ne kadar azılı bir darbeci(!) olduğunu hepimiz çok iyi ve çok yakından bildiğimiz için…

30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yargıçları ve savcısı yerlerini alıncaya kadar aramızda böyle soğuk şakalar yaparak bekleyeceğiz.

Kah kah kah, kih kih kih!..

* * *

Farkettiniz değil mi?

Tırmık yazarı lâfı dolandırıyor.

Duruşmadan önce "Yav sence ne olacak, Osman’a tahliye çıkar mı" sorularından bunaldığı için…

Verecek cevabı olmadığı için...

24 Aralık’taki duruşma öncesinde kof umutlar dağıtanlar yüzünden karar açıklanınca salondakilerin çakılıp kalışlarının dolaysız tanığı olduğu için…

30 Ağır Ceza Mahkemesi başkanı Mehmet Galip Perk’in o günkü kararı açıklarken, hızla, adeta saklarcasına söylediği o cümleyi unutmadığı için:

" … AİHM kararının kesin olup olmadığı hususunun sorulduğu Adalet Bakanlığı cevabının beklenmesi…"

Aynı mahkemenin kupkuru, ruhsuz bir sesle, "Adalet Bakanlığı'na sorulan yazının cevabının henüz gelmediği anlaşıldığından" diye başlayan ve sonu kolayca tahmin edilebilecek bir cümle kurması olasılığını dile getirmek istemediği için…

Bir sonraki duruşma öncesinde yazarken arkadaşı Osman Kavala’nın içeride geçirdiği günleri bir kez daha parmaklarıyla hesaplamak istemediği için…

Çok öfkeli olduğu ve öfkesini dile getirirse bir savcının "durumdan vazife çıkaracağını" bildiği için…

Tırmık yazarı lafı dolandırıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim