11 Ekim 2019

Üç büyük kentin başsavcılarına dilekçemdir...

Saatlerdir masanın başında yarınki Tırmık'ı kotarmaya çalışıyordum ve sonunda Tırmık değil sizlere sunduğum bir dilekçe yazıyorum

Sayın İstanbul, Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcıları,

Sizlere aşağıda metnini göreceğiniz bir dilekçe ile başvuruyorum. Bir konuda açıklığa, kesin bilgiye, eskilerin tabiri ile "sarahat"a şiddetle ve acilen ihtiyacım var. Bunu da bana ancak sizler sağlayabilirsiniz.

Dilekçeme ayrı ayrı cevap verseniz de olur, içinizden biri cevap verse de olur.

Dün her biriniz ayrı ayrı, ancak birbiri ile çelişmeyen açıklamalar yaptınız.

Meselâ İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın açıklaması şöyleydi:

"Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal barışını, iç huzurunu, birliğini ve güvenliğini hedef alan; bu amaca hizmet eder mahiyette, her türlü yönlendirici haber, yazılı ve görsel yayın, operasyonel amaçlı sosyal medya hesapları ile birlikte kişi ya da kişiler tarafından suç oluşturan eylemlere yönelik Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca inceleme ve tespitler yapılmakta olup, yasal gereğine tevessül edilmektedir."

Açıklamanızın son cümlesi Türkçe açısından biraz kusurlu ama önemli değil; çünkü önemli günler yaşıyoruz. Zaten söylemek istediğiniz anlaşılıyor.

Bu açıklamanıza göre Türkiye Cumhuriyetinde bir "sosyal barış" ortamının hüküm sürdüğünü kabul etmişsiniz ve onu hedef almayı suç sayacağınızı belirtmişsiniz. Bu durumda "Türkiye Cumhuriyeti'nde sosyal barış zedelenmiştir" gibi bir cümle suç mu olacaktır? Eğer suç olacaksa elbette öyle bir cümle kurmayacağım...

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı zaten "resen", yani herhangi bir şikayet ya da başvuruya ihtiyaç duymaksızın kendisi karar vererek soruşturma başlattığını ilan etti.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ise daha kesin bir dil kullandı. Aynen aktarıyorum:

"Ulusal güvenliğin gereği olarak güney sınırımızdaki terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla Barış Pınarı Harekatı yapılmıştır. Güvenlik güçlerimizce başlatılan harekat dolayısıyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve terör örgütü propagandası niteliğinde sosyal medya veya diğer basın yayın yolları ile paylaşımda bulunanlar hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yasal işlem başlatılmıştır."

Sayın Başsavcılar, bu yazı için bilgisayar başına oturmadan önce açıklamalarınızı dikkatle, hem de çok dikkatle okuduğumu bilmenizi isterim. Zaten çok dikkatli okuduğum, iyice anlamaya çalıştığım için bu dilekçeyi yazıyorum ya...

Saatlerdir masanın başında yarınki Tırmık'ı kotarmaya çalışıyordum ve sonunda Tırmık değil sizlere sunduğum bir dilekçe yazıyorum.

*   *   *

Sayın başsavcılar,

Suriye'nin kuzeyine, orada da Fırat'ın doğusuna yönelmiş askeri harekâtla ilgili yerli ve yabancı haber kaynaklarının hemen hemen hepsini okudum. Sosyal medya ile aram iyi değil. Yani Twitter ve Facebook'a şöyle bir göz attım ve oralarda fazla oyalanmadım. 

Sizler de sosyal medya terimini kullanmışsınız. Diyeceğim o ki oralarda yazılıp çizilenler hakkında bilgim yok. Onlara ilişkin nasıl bir soruşturma başlattığınızı, başlatacağınızı.

Ancak T24 gibi meslekten gazetecilerin çalıştığı bir internet gazetesinde yazan biri olarak, meselâ İzmir Başsavcısının açıklamasında yer alan "bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla Barış Pınarı Harekatı yapılmıştır" cümlesindeki değerlendirmeyi benimsememek, o askeri harekât ile ilgili olarak İzmir Başsavcılığından farklı düşünmek, sözünü ettiğiniz suç kapsamında mıdır kestiremiyorum.

Suç kapsamında ise elbette o konuda kişisel görüşlerimi yazımda dile getirmeyeceğim. Devlet gücünü temsil eden savcılık kurumuna ters düşmekten çekinirim, korkarım.

Keza Cumhuriyet gazetesi davasında terör örgütüne üye olmadan terör örgütünün propagandasını yaptığımı iddia eden savcıya İstanbul 27. Ağır Ceza yargıçları hak verdi ve beni, öteki arkadaşlarımla birlikte hapis cezalarına mahkum etti. Benim payıma 7 yıl 6 ay düştü. Gerçi Yargıtay ilgili dairesi bu hükmü bozdu ve beraat etmemizi istedi ama, bu henüz kesinleşmedi. Bakalım 21 Kasım'da 27. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçları ne diyecek...

O yüzden açıklamalarınızda yer alan "Terör örgütü propagandası yapma" suçlamasına da hedef olmak istemem. Ama neyin propaganda olup olmadığını kestirmekte zorlanıyorum, zorlanıyoruz. Buna bir açıklık getirseniz ne kadar iyi olacak bir bilseniz.

Bir de sayın başsavcılar, ben meslek hayatım boyunca yazıp çizdiklerimle de kanıtlanır ki "iflah olmaz bir savaş karşıtı"yım. Eğer Suriye'nin kuzeyinde başlatılan harekat bir savaş ise bu konuda konuşmasam, yazmasam iyi olacak sanırım.

Kısacası sayın başsavcılar, açıklamalarınızı biraz daha ayrıntılayıp, "Şunu, şunu, şunu şöyle, şöyle, şöyle yazarsanız suç olur, şöyle yazmazsanız suç olmaz" gibi bir sarahat sağlarsanız, şu yaşlı ve meslek hayatı boyunca çok kez (galiba 7 kez) bir hapishanede konuk edilmiş gazeteciye büyük iyilik etmiş olursunuz.

Taleplerimi bilgilerinize arzeder, dilekçeme acilen cevap vermenizi dilerim...

Saygılarımla efendim.

Aydın Engin

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim