17 Ocak 2022

Safra kesesinin intikamı

Sinsi ve kindar safra kesem, gece 02.20’de çok, ama çok acımasız darbelerle beni uyandırdı ve kendini tanıttı.

Eğer 3 Ocak Pazartesi günü ya da akşamı bana “Safra kesesi nedir, nerededir, ne işe yapar, neden vardır” diye sorsaydınız, biraz boş bakıp düşündükten sonra dudaklarımı küçümseme içeren bir pozla süzer ve “Valla adını duymuşluğum var ama vücudun neresindedir, ne işe yarar, ne yapar, neden vardır, bende de var mıdır hiç bilmiyorum” derdim.

Sinsi ve kindar safra kesem bu sözleri duymuş ve pusuya yatmış. Aynı gece 02.20’de çok, ama çok acımasız darbelerle beni uyandırdı ve kendini tanıttı. Uyanır uyanmaz kıvranmaya başladım. Bütün bedenimi kaplayan, içimde dört dönen bir sancı ile kıvranmak, kıvranmak ve başka hiçbir şey yapamamak. Buna düşünmek de dâhil.

Üç gün, tam üç gün böyle geçti. Ya kıvranmak ya da güçlü ağrı kesici haplar yutup, sızıp uyumak.

Dördüncü gün ağrılar hafiflemeye başladı. “Eh artık doktora gidebilirim. Hele şu halsizlik geçsin, hemen giderim” diye oyalanırken akşam oldu ve alçak safra kesesi “intikam operasyonunu” yeniden başlattı. Yeniden ve aralıksız kıvranmak yani.

TV seyretmeden, bilgisayarın da, kitabın da kapağını bile kaldırmadan geçirilen bir hafta sonu ve hafta başı.

Nihayet safra kesesi saldırısının yedinci günü biraz hafifleyen ağrılar sayesinde doktor karşısına çıktım. Oram mıncıklandı, buram mıncıklandı, röntgenler çekildi. Ardından karın ve bel bölgesine sürülen reçel kıvamında bir madde eşliğinde ultrason dedikleri bir “sonografik araştırma” yapıldı ve maalesef hiç tıp okumadığı halde kendini “Prof. Med. Dr.” olduğunu sanan “Evdeki”nin teşhisi yine doğru çıktı: Safra kesesi iltihabı

Yuttuğum ve yutacağım bir sürü hapla ağrılarım artık yok denecek hale geldi. Antibiyotiklerle iltihap dağıtılacakmış, sonra da safra kesemi bir cerraha teslim edecekmişim.

12 gündür tek satır yazamayışımın hesabını bir “mazeret tezkeresi” işlevi de taşıyan bu paragraflarla sanırım verdim.

Okurlardan mazeretimin kabulünü dilerim ve bir haftadır önemini, değerini pek iyi öğrendiğim sayın ve değerli “safra keseme” de derin saygılarımı sunarım. 

*   *   *

Uzun süren “ya kıvran ya uyu” günlerinde ülkede ve dünyada ne olup bittiğini yeni yeni öğreniyorum.

Tutup da bayat haberlere Tırmık atmanın alemi yok herhalde.

Ama on gün kadar önce yazdığım bir Tırmık’a ancak yeni okuyabildiğim bir e-posta ile verilen cevaba ve bir arkadaşımın attığı tweetin başına gelenlere iki paragrafla da olsa değinmezsem çatlarım.

Safra kesemin saldırısından önceki Tırmık Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretmeni, öğrencisi, mezunları ile birbirine kenetlenmişlerin başlattığı ve inatla, geri adım atmaksızın sürdürdüğü direnişin birinci yıldönümü üstüneydi.

Adı lâzım değil, bir okur mu, yoksa o gün yazıya rastlayıp klavyeye yumulmuş biri mi bilmiyorum, önemli de değil zaten. Adının başında Dr. titri var. Bir akademisyen mi, yoksa sadece bir hekim mi? Onu da bilmiyorum.

Ama iki satırlık e-postası ibretlik. Aynen aktarıyorum:

E-posta  "Bugünkü yazınıza cevap “ başlığını taşıyor ve şöyle devam ediyor:

"Biz elit bir üniversiteyiz o yüzden (rektör tayininde) özel bir muamele isteriz derseniz diğer üniversiteler de o halde ne halin varsa gör derler“.

Ne kafa ama!..

Adamın üniversitelere siyasetin rektör "tayin etmesi“ne itirazı yok. Buna itiraz edip direnişe geçenlere itirazı var. Onlar elit oluyor(muş) ve o yüzden Boğaziçi direnişini tribünlerde çekirdek çıtlatarak izlemeyi yeğleyen ünlü, direniş gelenekli üniversiteler de Boğaziçi direnişçilerine "Ne haliniz varsa görün“ diyebilirler(miş).

Eh bu kadar demokrat kafaya, üniversite özerkliğini, bilim özgürlüğünü bu kadar savunan üniversiteler yaraşır, hatta ona "doktor“ unvanı bile verirler.

*   *   *

Ve bir tweet ve Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı…

Ülkemizin en çalışkan ve en inatçı hak savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu tanımayan kaldı mı?

Sanmıyorum.

Gergerlioğlu kendi başına yaşamını sürdüremeyecek durumda olan ve buna rağmen ısrarla Kandıra  E Tipi Hapishanesi’nde tutulan Aysel Tuğluk’la dayanışmak amacıyla hapishanenin önüne gitti. Orada bir açıklama yaptı. Ardından da bir tweet attı.

Tweet aynen şöyle:

 “Bir an evvel Aysel Tuğluk için adalet talebimiz var. Zulüm bitsin, adalet gerçekleşsin. Kandıra Cezaevi’ndeki Aysel Tuğluk çıkmalı! Hepinize saygılarımı sunuyorum

Bu tweet yüzünden Kocaeli Savcılığınca Gergerlioğlu hakkında TCK 301 “devleti ve organlarını aşağılama” (TCK 301), “Bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs” (TCK 277)  ve “Suçu ve suçluyu övme” (TCK 215) suçları kapsamında soruşturma başlatıldı.

Uzun uzun yazmaya gerek yok. Bu ölçüde bir hukuk ayıbı üstüne yorum yapmak bile gereksiz.

O yüzden sadece kısacık bir paragraf:

Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı’nda bu soruşturma dosyasını açan ve yürüten ve böyle bir soruşturmaya izin verenler her kimse onlara sesleniyorum:

Gergerlioğlu’nun tweetine noktasına, virgülüne kadar katılıyorum, imzalıyorum ve gördüğünüz gibi burada yayıyorum.

Hukuk kuralları ve yasa şimdi benim hakkımda da soruşturma başlatmanızı emrediyor.

Emirleri yerine getirin… 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim