27 Aralık 2021

Kılıçdaroğlu ve Kürdistan sözcüğünden rahatsız olmak

Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı bölgeye, daha doğru bir deyişle Kürt illerine Kürdistan demenin ulusalcı kesim için bile bir sakıncası olmasa gerek. Çünkü Kürtlerin yaşadığı bölgeye Kürdistan denir.

Eyy okur,

Şu anda okumaya başladığınız bu yazı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik bir eleştiri içeriyor.

Size ters gelen, katılmadığınız görüşler içeren yazılardan hoşlanmayan, tepki veren; okuduğunuz gazetede, izlediğiniz haber kanalında böyle yazıların yer almasını istemeyenlerdenseniz bence okumaya burada son verin, başka bir yazıya geçin.

Hımmm…

Devam ediyorsunuz. Peki, siz bilirsiniz…

*   *   *

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde Ankara Elmadağ’da belediyenin düzenlediği bir toplantıya katıldı ve katılımcılardan rahatlıkla her soruyu sormalarını istedi.

Biri ne akla hizmetse sordu:

- Kimileri Kürdistan diyor rahatsız oluyor musunuz?

Cevap çok net:

- Kürdistan lâfından ben de rahatsız oluyorum. Benim ağzımdan hiç bugüne kadar böyle bir şey duydunuz mu?

Hayır duymadık.

Peki neden?

Kılıçdaroğlu’na meselâ “Güneş doğudan doğar” dedirtmeyen nedir?

Soruya bazı olası cevaplar var.

Bir: Kılıçdaroğlu Millet İttifakının CHP’den sonraki büyük bileşeni, Türk milliyetçiliğinin ve ırkçılığının ana partisi MHP’den kopanların kurduğu İyi Parti ile arasını bozmak istemiyor. Kürt siyasal hareketinin “meşru“ temsilcisi kabul ettiği HDP ile kapalı kapılar ardında görüşmeler sürdürüyor ama HDP‘nin de içinde yer aldığı Kürt siyasal hareketine kamuoyu önünde yakınlık göstermek onun için sakıncalı…

Bu bir cevap olabilir mi?

Bilmiyorum. Ama cevap bu ise doğrusu pek sığ bir cevap.

İki: Peki asıl sebep CHP tabanında ciddi bir ağırlık taşıyan Türk milliyetçilerine (Hani milliyetçilik kötü çağrışımlar yapıyor diye kendilerini ulusalcı olarak tanımlıyorlar ya, işte onlara) ters düşmemek, ayrıca Cumhuriyet’in kurucu partisinin kuruluş dönemindeki ilkeleriyle çelişmemek için “Kürdistan”terimini kullanmayı doğru bulmuyor.

Tamam 1920’deki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kürdistan mebusu, Lazistan mebusu, Dersim mebusu gibi nitelemeler resmen kullanıldı ama 1924 Anayasasından sonra bu terimler önce “tü kaka” edildi, ardından da ceza gerektiren suça dönüştürüldü. Kılıçdaroğlu CHP’deki bu değişime kendini bağlı hissediyor herhalde.

Üç: Sonuncu seçenek: Kılıçdaroğlu “Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türk denir” diyen Kemalistlerin “minare kılıfı”nı kendisi de içselleştirmiş olduğu için Kürdistan teriminden rahatsız oluyor, ağzına bile almıyor…

Acaba bu üç seçenek ya da olasılıktan hangisi?

Bilemem. Zaten cevap vermesi gereken de ben değilim.

*   *   *

Birinci Dünya Savaşı’nın sonu Dünyada imparatorlukların çözüldüğü, kimilerinin tümüyle yok olduğu (Avusturya-Macaristan, Osmanlı, Portekiz, İspanya) ya da sömürge imparatorluklarından emperyalizm aşamasına (İngiltere, Fransa)  sıçradıkları ve ulus devletlerin art arda kurulduğu dönemi anlatır.

Bugünkü Orta Doğu haritası büyük ölçüde “Sykes-Picot Sözleşmesi” diye anılan İngiltere ve Fransa’nın hazırladığı bir haritada belirlendi. Doğal sınırlar değil İngiltere ve Fransa’nın çıkarları temelinde belirlediği nüfuz (=sözünün geçtiği) alanları belirlendi. O yüzden de cetvelle çizildi ve Ürdün, Irak, hatta Suudi Arabistan gibi yapay devletler oluşturuldu. Ulus devlet bile denemeyecek Arap halkının tek devlette bir araya gelmesini engelleyecek bir proje idi. Ufak tefek sapmalarla bu proje uygulandı ve bugünkü Orta Doğu oluştu.

O dönemde dağınık ve birbirlerinden kopuk aşiretler halinde yaşayan Kürtler bu haritada yer alamadılar, bir Kürt ulus devleti kuramadılar. Dört ülkeye (Suriye Irak, İran ve Türkiye) serpilmiş bir halk olarak kaldılar. Ama o dört ülkede Kürtlerin yaşadıkları bölge yine de Kürdistan diye anıldı, söylendi, yazıldı...

Aradan yüzyılı aşkın bir süre geçti. 20. yüzyılın başında canlı ve ilerici bir öz taşıyan “ulusal kurtuluş hareketleri” ve onlardan başarıya ulaşanların oluşturduğu ulus devletler 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken gitgide devrini doldurmuş, anlamını yitirmiş devlet modellerine dönüştüler. Sermaye küreselleşince ulusal burjuvazi denen kesimler bu küresel sermayeye eklemlenince ulusal sermaye ve kalın gümrük duvarları ile korunan ulus-devlet gitgide küresel sermaye ve serbest piyasa ekonomisi için ayak bağı olmaya başladı.

*   *   *

Kürt siyasal hareketinin en güçlü siyasal kesimlerinden birini oluşturan HDP çözüm süreci sırasında Abdullah Öcalan’ın dilendirdiği, ardından seçim sırasında Selahattin Demirtaş’ın vurguladığı “demokratik konfederasyon” modeli ile Kürtlerin bir ulus-devlet projesi olmadığı, bunun artık çağın gerisinde kalmış diye bir hedef olacağı tezini benimsedi.

Yani…

Yani Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı bölgeye, daha doğru bir deyişle Kürt illerine Kürdistan demenin ulusalcı kesim için bile bir sakıncası olmasa gerek.

Çünkü Kürtlerin yaşadığı bölgeye Kürdistan denir.

Bugünlük bu kadarını yazıp nokta koyalım. Yarın olağanüstü bir gelişme olmazsa devam ederiz…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim