08 Aralık 2019

Çocuktan al dersini…

Farkında mısınız? Dünyada bir şeyler değişiyor. Dünyada hızla ve çok köklü değişimler getireceği artık besbelli olmuş bir şeyler değişiyor. Bütün alametler belirdi

Hayır, başlık yanlış filan değil. "Çocuktan al haberi" diyen halk deyişi ya bir zamanlar tiryakisi olduğum (olduğumuz) TV oyunu değil, artık çocuklardan haber de neymiş, ders alacağımız, evet, ders alacağımız günlerdeyiz.

Kısa adı: COP. Birleşmiş Milletler öncülüğünde her yıl bir başka ülkede toplanan iklim değişikliğine yol açan etkenleri ve yol açanları ele alan uluslararası konferanslar dizisi. İlki 1995'de Berlin'de toplandı. Bugünlerde Madrid'te yirmi beşincisi yapılıyor. O yüzden adı COP25, 2 Aralık'ta başladı. 13 Aralık'ta sona erecek. Resmi adı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı. Amacı sera gazları salınımını azaltmayı amaçlayan Paris Anlaşmasına imza koyan 194 ülkenin yapıp ettiklerini denetlemek, ne kadar uyulduğunu ya da uyulmadığını saptamak.

(Türkiye de, hani halâ termik santrallara filtre konsun mu, konmasın mı, konursa ne zaman konmalıyı tartışan Türkiye de imzacılar arasında. Gülsek mi, ağlasak mı ?)

* * *

İklim değişikliğinin insanlığa nasıl bir acılı son hazırladığını bilmeye, ayrıntısıyla öğrenmeye meraklıysanız "Hazreti Google"da bir tur atmanız yeterince bilgilenmenizi sağlar. Ayrıca Yeşil Gazete'yi de internetten izlerseniz bilgileriniz daha da derinleşir.

Meraklıysanız dedim. Meraklı olmalısınız, diye eklemeliyim. Kendiniz için meraklı olmalısınız. Kendinizin, çocuklarınız, insanlığın bir geleceği olabilmesi için meraklı ve eylemli olmalısınız. Benden söylemesi…

* * *

COP toplantılarının 25'incisi Madrid'de yapılıyor.

Ben de sizler gibi gazete, TV haberlerinden şöyle bir duymuştum. "Şöyle bir" duyduğum için de daha önceki 24 COP toplantısı gibi geçeceğini düşünmüştüm.

Yani kocaman salonlarda, koyu renk takım elbiseli, kravatlı adamlar konuşacaklar, konuşacaklar, konuşacaklar, Kyoto sözleşmesi, Paris anlaşması filan diyecekler; onlar içeride konuşurken salonun dışında bir avuç kulağı küpeli oğlanlar, saçları mora, yeşile, kırmızıya boyanmış genç kadınlar toplanıp protesto eylemi yapacaklar, sonra da 26. COP'da buluşmak üzere COP25'i bitecek…

Fena yanılmışım. Dünyada bir şeylerin, çok önemli "bir şeyler"in değiştiğini, gümbür gümbür gelin bir dip dalganın siyasal, demokratik, kültürel sonuçlar doğuracak eylemlere benzeri görülmemiş bir katılım sağlayacağını bilememiştim.

Ayıp benim ayıbım kalsın. COP 25'den haberi bu kez çocuktan değil bizim Ümit Şahin'den aldım. Tanıyanlar tanır zaten; tanımayanlar için sahici uzman bir tıp doktoru olduğunu, ama bu mesleği bir yan iş olarak yaptığını, esas olarak çevre sorunlarının iflah olmaz ve yorulmak bilmez "militanı" olduğunu söylemekle yetineyim. Yetineyim yoksa tanıtmaya kalksam uzun sürer.

Ümit Şahin, Madrid'de COP25 toplantısını izliyordu, izliyor. Ama salt salonun içinde değil, salonun dışını da izliyor.

O haber verdi. Binlerce çocuk (evet çocuk) çok yaratıcı, çok şaşırtıcı, çok etkileyici eylemlerle bizcileyin kadın ve erkek yetişkinlere, bencileyin moruklara gerçek anlamda ders verdiler. COP25'e damgayı bıktırıcı konuşmalar değil, çocuklar, bildiğimiz çocuklar vurdular.

Orda değildim ama yaşlı bir İspanyol'un "Madrid Madrid olalı böylesini görmedi dedi" diye yazsam yalan olmaz…

COP25'in beşinci gününde binlerce ve binlerce çocuk ve genç kadın ve erkek, ellerinde hınzır zekalarıyla kendileri bulup kendileri yazdıkları, boyadıkları pankartlarla, afişlerle, türkülerle Madrid'in ünlü Prado bulvarı boyunca tam 6 kilometre yürüdüler. İncecik seslerinden çıkan sloganlar Madrid göklerinde çınladı.

O çocuklar anne ve babalarını da ellerinde tutup yürüyüş koluna kattılar. Madrid'te ve her yerde, her zaman barışçıl protesto eylemlerinde sayıyı eksik göstermeyi huy edinmiş polislerin raporu "500 bin kişi yürüdü" diye yazdı. Varın gerçek katılımcı sayısını siz hesap edin.

Gezegenimizin yüzakı, İsveçli kız çocuğu Greta Thunberg de oradaydı ve yine ödünsüz bir konuşma yaptı. Liderlerin, siyaset esnafının, çok uluslu şirket elebaşılarının iklim değişikliğine yol açan saldırılara karşı başarısızlıktan başka bir şey üretemedikleri söyledi ve ekledi:

-Değişim COP salonlarında değil burada gerçekleşecek…

* * *

Farkın mısınız?

Dünyada bir şeyler değişiyor. Dünyada hızla ve çok köklü değişimler getireceği artık besbelli olmuş bir şeyler değişiyor.

Bütün alametler belirdi.

Siyasette geleneksel partiler darmaduman. Eskiyi sürdürmekte direnenler yaşayan ölü örgütlere dönüşüyorlar.

Demokrasi artık parlamentoların sınırları içine hapsedilmiş, seçim sandıklarına indirgenmiş bir laf ebeliğinin çok ötesine geçiyor. Katılımcı demokrasi iletişim devriminin de katkısıyla siyaseti meslek ve geçim kapısı bellemiş siyaset esnaflarını çöp kamyonlarına yüklemeye başladı, başlayacak.

COP25 artık polis "COP"ları" ile önlenemeyecek bir küresel direnişin ete kemiğe bürünmüş simgesi oldu.

COP25, Madrid'te Greta Thunberg'in bir kız çocuğundan ibaret olmadığını, yeryüzünde milyonlarca ve milyonlarca Greta Thunberg olduğunu gösterdi.

Görmek istemeyenlere artık ve ancak merhamet ve öfke duyarız…

Peki bizler ? Bizler COP26'ya hazırlansak mı ? Çocuklarımızdan geri kalmamak, geriye düşmemek, yeryüzünün geleceğini kurtarmak ve korumak için kolları, dilleri sıvasak mı ?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim