22 Eylül 2020

Çiçeği burnunda bir parti: Yeşiller Partisi

Gelişmiş kapitalist ülkelerin plastik çöplüğüne dönüşmüş, sel baskınları ile, aşırı boyuttaki kuraklık ile sarsılan ve çevreye ilişkin kaygıların kitlelerde gitgide daha hızlı yayılmaya başladığı Türkiye’de bir Yeşiller Partisi için zamanın olgunlaştığını, elverişli koşullar oluştuğunu söylemek pek yanlış olmasa gerek

Resmi verilere göre Türkiye’de 89 siyasal parti var. Meslek gereği siyasetle, siyasette olup bitenlerle yakından ilgilenmek zorundayım. Buna rağmen bu 89 partiden altısını, yedisini, belki sekizini, haydi bilemedin dokuzunu sayarım ama ötekilerle ilgili adları dahil hiçbir bilgim yok. Sizin de benden farklı olmanız için bir sebep yok.

Dün Yeşiller Partisi kuruldu. Resmi verilere göre 90. parti olsa gerek. Peki, çiçeği burnunda Yeşiller Partisi "adı var kendi yok, olmasa da olur" partilerden biri mi olacak, yoksa laf yarışına, laf sokmaya, bunu marifet saymaya dönüşmüş siyasete bir renk, bir dirilik mi, bir hareket mi getirecek?

İlk günden olumlu ya da olumsuz bir yargı elbette doğru olmaz. Şimdilik "bekleyip göreceğiz" demekle yetinelim.

Yeşiller partisi sessiz sedasız, adeta durup dururken kuruldu. Nitekim bu konuda en duyarlı ve heyecanlı olması beklenin Yeşil Gazete bile kuruluş haberine açılış sayfasında beşinci sırada yer verdi, gün içinde onuncu sıraya kadar da geriletti.

"Vardır herhalde bir bildikleri" deyip bu ayrıntıyı geçelim.

* * *

Türkiye’de daha önce de Yeşiller Partisi kurulmuştu. Yanılmıyorsam 1988’de ve yine yanılmıyorsam İzmir’de.

Etkili ve yaygın olamadı. Bunda sanırım o yıllarda Türkiye’de çevre bilinci ve iklim değişikliği tartışmalarının güncel ve yaygın olmayışının etkisi belirleyici oldu. Türkiye için bir çeşit erken doğumdu. Nitekim uzun sürmedi ve 1994’de sessiz sedasız kapandı.

2008’de yeni bir Yeşiller Partisi kuruldu. Bu parti de 2012 Haziran’da, iki yıl önce kurulmuş Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile birleşti ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP) adını aldı.

Ancak bu birliktelik uzun ömürlü olmadı. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin HDP’nin bir bileşeni olma kararı Yeşil hareket kanadından gelenleri bu partiden kopardı. Son dönemde Yeşil Sol Parti adını kullanmayı tercih eden Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi HDP bileşeni olarak hızla "profil" kaybetti, sol harekette ilgi odağı olmaktan büyük ölçüde uzaklaştı, adeta HDP içinde eridi.

* * *

Yani dün kurulan Yeşiller Partisi bu bağlamda üçüncü deneme. Ama ilk iki denemeye göre Türkiye’de bugün farklı koşullar var.

Küresel bir çevre felaketine hızla yol alan yeryüzünde iklim değişikliği çok yakıcı bir sorun olarak bilinçlerde yer etti. "Yav, bu dünyanın döngüsü içinde bir sorun. Abartmayalım. Daha önce de buzul çağları yaşandı" diye yürek serinletenler de, "Devrim olunca hepsi düzelir abi" diyenler de abdest tazelediler, çevre ve iklim sorunlarının ciddiyetini ve vehametini bilince çıkardılar.

Gelişmiş kapitalist ülkelerin plastik çöplüğüne dönüşmüş, sel baskınları ile, aşırı boyuttaki kuraklık ile, İç Anadolu bozkırındaki obrukların neredeyse geometrik artışı ile sarsılan ve çevreye ilişkin kaygıların kitlelerde gitgide daha hızlı yayılmaya başladığı Türkiye’de bir Yeşiller Partisi için zamanın olgunlaştığını ve partinin etkili olması için elverişli koşullar oluştuğunu söylemek pek yanlış olmasa gerek.

Henüz programını bile okuma imkanımız olmadığı için Yeşiller Partisine elbette ihtiyatlı yaklaşmamız doğru olur. Ama öbür partilerin çevre sorunlarına duyarsızlığı, kayıtsızlığı ortada. Duyarlı olmaları beklenen HDP ve Sol Parti bile bu sorunlara epey "adet yerini bulsun" dercesine vurgu yapıyor.

O yüzden dün kurulan Yeşiller Partisi yakıcı sorunların gitgide şiddetlendiği bir alana öncelik tanıyacağı için ciddiye alınmalı.

* * *

Alışılagelmiş siyaset tarzlarının ötesine gözlerini yumanlar, hele hele her konuda olduğu gibi bu konuda da "derin fikirleri" olan keskin solcu sosyal medya zevzekleri bu partiyi küçümseyeceklerdir.

Tıpkı 1980’lerde Avrupa’da küçümsendiği, dudak büküldüğü gibi.

Almanya’da 1980’de başlayıp 12 yıl süren siyasal göçmenliğim boyunca Alman Yeşiller Partisi’ne (Die Grünen) dudak büken, alaycı gülüşler eşliğinde "Bu süpürge saçlı kızlarla, kulağı küpeli oğlanların partisi. Bunlardan ne olur ki" diyenler adım adım yutkunmak ve önyargılarını düzeltmek zorunda kaldılar.

Avrupa’daki öteki "yeşil" partileri bilemem, ama Almanya’daki Yeşiller partisini epey yakından izledim. Sokağa ve parlamentoya renk, heyecan, neşe, zeka, mizah getirdiklerinin tanığıyım.

Kitleler üstündeki etkileriyle Federal Almanya kapitalizminin nükleer enerjiden de, kömür enerjisinden de adım adım uzaklaşma kararı almasında "Yeşiller hareketi"nin etkisi tartışılmaz.

Nitekim bu gün Almanya’nın en büyük ve zengin eyaletlerinden Stuttgart merkezli Baden Württemberg eyaletinde Yeşiller iktidarda. Eyalet parlamentosunun başkanı da Türkiyeli -galiba- Dersimli bir işçinin kızı olan Muhterem Aras. Bu Almanya tarihinde bir ilk. Hem göçmen çocuğu, hem işçi çocuğu, hem Alevi, hem kadın. "Daha ne olsun" dediniz değil mi? İnkâr etmeyin duydum…

Yeşiller öteki eyaletlerde de ya koalisyon ortağı ya da güçlü bir muhalefet partisi konumundalar. Ayrıca Federal parlamentoda da kilit parti konumlarını uzun süredir koruyorlar ve daha da etkili olacaklarını tahmin etmek de yanlış olmaz.

Türkiye’de Yeşiller Partisi -mesela- Almanya’daki kardeş parti kadar başarılı olabilir mi?

Olsa iyi olur ama cevap için çok erken. Başta yazdığımızı yineleyeceğim: Bekleyip göreceğiz

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim