05 Mart 2020

Barış Terkoğlu'nu savunmak, haberi savunmaktır

AKP iktidarı bir haberciyi, hem de iyi, önemli ve çalışkan bir haberciyi daha demir parmaklıklar ardına koydu

Barış Terkoğlu dün, sabahın köründe polisler tarafından evinden alındı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde savcı talimatıyla gözaltına alındı.

Barış Terkoğlu genç bir meslektaşım. Cumhuriyet'te de yazıyor ama onu esas olarak Oda TV'deki haberci olarak tanıyoruz. Terkoğlu, Oda TV'nin haber müdürü. Gözaltı gerekçesi de bu.

Libya'da Hafter güçlerinin bir operasyonunda can veren, sessizce Türkiye'ye getirilip, sessizce toprağa verilen ve devre arkadaşlarının iktidara sitem dolu duyurularından anlaşıldığına göre rütbesi albay olduğu öğrenilen, MİT'te görevli yani istihbaratçı olduğu söylenen bir şehit.

Yanılmıyorsam ilkin Yeniçağ gazetesi haberleştirdi. Ardından haber siteleri haberi kullandı, sosyal medyada yaygınlaştı. Hem rütbesi, hem de Libya'da can vermesi haber değerini yüksek kılıyordu.

Oda TV bu olayı daha da ayrıntılara ulaşarak usta işi bir haber üretti ve yayınladı.

Bir MİT görevlisinin adını, ailesini açığa çıkarmak, medyada yayınlamak suç. Bunu biliyorduk. Ama öldükten sonra da bunun suç olarak kaldığını bilmiyorduk. En azından ben bilmiyorum ve aklım da yatmış değil. İktidarın Libya'da, hem de epey yüksek rütbeli bir subayın şehit olduğunun yayılmasını önlemek için, onu sessiz sedasız, törensiz toprağa verilmesini sağlamakla yetinmediği, ölümünden sonra da adının anılmasını, hakkında bilgiler yayınlanmasını suç olarak tanımlamaya karar verdiği anlaşılıyor.

Oda TV'nin Haber Müdürü Barış Terkoğlu olduğu için yayın sorumluluğu onun sırtındaydı. O sorumluluğunun gereğini yaptı ve haberi yayınladı. Gözaltına alındı. Ardından haberi yapan genç habercinin de gözaltına alındığı duyuldu.

Bu satırlar yazılırken (Çarşamba gece yarısına az kala) tutuklama talebiyle adliyeye sevk edildi. Serbest mi bırakılacak, tutuklanıp da yabancısı olmadığı Silivri’nin bir kez daha yolunu mu tutacak?

Bu soruların cevabı dün (çarşamba) gece yarısı belli değildi.

Şu an için bildiğimiz: AKP iktidarı bir haberciyi, hem de iyi, önemli ve çalışkan bir haberciyi daha demir parmaklıklar ardına koydu.

*   *   *

İki hafta kadar önce, meslektaşlarla sohbet kaynatıyorduk. Mesleğini ciddiye alan ve iyi yapmaya kararlı bir gazetecinin her gün kağıt gazetelerden başlayıp dijital medyaya kadar bütün (evet, bütün) yazarları okuması gerektiği ve bunun bu mesleğin en tatsız, en can sıkıcı uğraşı olduğundan söz ettik.

Haklıydık da.

Düşünsenize, her sabah onlarca ve onlarca tatsız tuzsuz, Türkçesi berbat, içeriği daha da berbat, bilgi içermeyen, ahkâm kesen bir sürü yazı okuyorsunuz.

Sohbette yaş durumuna sığınıp ağır abi havasına girdim:

- Valla ben artık bıktım. Çoğuna hızlı okuma yöntemiyle göz atıyor ve geçiyorum.

Genç kopuklardan biri dalgasını geçti:

- Evet abi o yöntemi biliyorum. Woody Allen de o yöntemle Hamlet'i okumuş. Oyunu nasıl bulduğunu soranlara "Danimarka sarayında bir şeyler olmuş" diye cevap vermiş.

Gülüştüler. Ama lâfın altında kalmadım tabii. Ağzının payını verdim:

- Kokmuş bir yemeği sonuna kadar yemen gerekmez. Bir kaşık alırsın. Koktuğunu anlayınca kalanını dökersin…

Artık saygıdan mı, korkudan mı bilemem ama cevap genel kabul gördü. Ben de hazır hızımı almışken devam ettim:

- Bakın, T24 yazarlarının tümünü elbette dikkatle okurum. Sonra yakın düşündüğümüzü bildiğim başka yazarları da mutlaka okurum. Onun dışında dünyaya bakışımız, siyasal tercihlerimiz zıt olmasa bile uzak olanlardan sadece iki yazarı okurum hem de dikkatle. Biri Karar'da Yıldıray Oğur, öteki Cumhuriyet'te Barış Terkoğlu.

Bugün de öyle düşünüyorum. Her ikisi de laf ebeliği yapmadan olguları, belgeleri, kanıtları konuşturarak  bilgi dolu yazılar yazıyorlar. Her ikisi de gazete yazarlığının artık olmazsa olmazı olmuş analitik haber'in genç ustaları. Eğer haberin ne olduğunu, nasıl elde edildiğini, nasıl doğrulatıldığını bilecek kadar profesyonel deneyiminiz ve bilginiz varsa bu iki gazetecinin yazılarındaki çok yoğun emeği, pösteki saymakla eşdeğer çabayı ve mesleki özeni hemen fark edersiniz.

*   *   *

Dün, yukarıda sözünü ettiğim sohbette yer alan meslektaşlardan biri telefon etti:

- Abi senin favori gazetecini gözaltına aldılar. Herhalde tutuklarlar. Onu savunacak mısın, yoksa ideolojik konumlarınız epey farklı diye ilgilenmeyecek misin?

Soruyu ağzına tıktım:

- Elbette savunacağım. Hayır, favorim olduğu için, beğendiğim için değil, haberi savunmak için savunacağım. Yani kendimizi savunacağım. Barış Terkoğlu'nu savunmak, yanında durmak ve geri adım atmamak haberi savunmaktır. Haber ise hayattır…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim