03 Aralık 2021

Avrupa Konseyi'nin uzun sürecek sınavı başladı

Şimdilik kof umutlar beslemeden, yoğurdu üflemeyi yeğleyip beklemek daha doğru…

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, "Osman Kavala Dosyası"nı görüştü ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Osman Kavala kararını yerine getirmediği için Türkiye'ye karşı ihlâl sürecini başlatma kararı verdi. Karar bugün resmen açıklanacak.

Dikkat! Türkiye'nin AİHM kararını ihlâl ettiği kararı vermedi, bir ihlâl olup olmadığına karar verilecek süreci başlatma kararı verdi.

Uzun, bazan bıktırıcı ölçülerde uzun bir süreç bu.

Önce bugün verilen karar ile ilgili Türkiye'ye belli sürede cevaplaması koşuluyla ne diyeceği sorulacak.

Kimse şaşırmasın, AKP iktidarı bu "belli süreyi" son gününe kadar kullanır. Sonra da "Estek köstek, ihlâl etmedik de şey ettik" anlamında bir cevap verecek. Tabii AKP Reisi Avrupa Birliği ile ipleri koparmaya karar vermişse "Ettik ulan, n'olacak, ettik işte. Var mı bir diyeceğiniz" de diyebilir.

Acaba hangisi?

(Bugün Cuma namazı çıkışında gazetecilere "O konuyu sormayın" denmediyse AKP Reisi'nin promptersiz vereceği cevaptan belki anlarız.)

Şöyle ya da böyle Türkiye bir cevap verecek. Türkiye'nin cevabı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nde ele alınıp değerlendirilecek. Cevap "doyurucu, ikna edici" bulunmazsa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46. maddesi uyarınca AİHM'e resmi bir yazı yazacak. Bunun içinde üçte iki çoğunluk kararı gerekiyor.

AİHM eğer "Evet Türkiye, Osman Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlâl etti" cevabını verirse Avrupa Konseyi bu kez de Türkiye'ye karşı ne gibi önlemler alınacağını, ne gibi yaptırımlar uygulanacağını karara bağlamak üzere toplanacak.

Türkiye, Avrupa Konseyi'nin üyesi. Hem de Yunanistanla birlikte sonradan katıldıkları halde "kurucu üye" olarak tanımlandı. O toplantıya Türkiye delegeleri de katılacak ve olumsuz bir karar çıkmaması, olumsuz bir karar çıkacaksa bile onu mümkün olan en yumuşak içeriğe kavuşturmak için çaba gösterecekler.

Tıpkı 1981 yılında 12 Eylül faşizmi Avrupa Konseyi'nde ele alındığı günlerde yaptıkları ve "başardıkları" gibi.

* * *

Ancak Türkiye'nin cevabı da, Avrupa Konseyinin -ne olacağını henüz bilmediğimiz- tutumuna karşı ne yapacağı da artık beni ilgilendirmiyor.

Osman Kavala'yı tanıksız kanıtsız hatta kanunsuz 4 yıldır içeride tuttular. Hala da tutuyorlar ve daha ne kadar tutacakları belli değil. Belli olan mümkün olduğu kadar uzun içeride tutacakları.

Bu haliyle cinayet zaten işlenmiştir. Bundan sonra tahliye edilmesi elbet eşini, annesini, kardeşlerini, arkadaşlarını mutlu edecek. Ama bu o işlenmiş hukuk cinayetini ortadan kaldıramayacak.

Dedim a, artık Türkiye'nin ne yapacağı beni ilgilendirmiyor. Ancak Avrupa Konseyi'nin ne diyeceği, ne yapacağı ilgilendiriyor. Bu Avrupa Konseyi'nin, bir adım ötesinde de Avrupa Birliği'nin sınavı.

Bugüne kadar pek çok sınavda AB de, Konsey de sınıfta kaldı.

Osman Kavala davası sınavında ne olur?

Kestiremem, kestiremeyiz. Bu uzun ve bıktırıcı bir süreç.

Çok kestirme bir cevap beklerseniz: Bu Avrupa'nın ekonomik anayasası olan Maastricht Kriterleri ile Avrupa'nın demokrasi ve insan hakları anayasası olan Kopenhag kriterleri arasında birinden birini tercih süreci.

Bakalım hangisi ağır basacak.

Şimdilik kof umutlar beslemeden, yoğurdu üflemeyi yeğleyip beklemek daha doğru…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim