20 Ocak 2021

Trajik bir doğumun böldüğü büyük aile

Atilla Dorsay Netflix'te yayınlanan Bir Kadının Parçaları'nı yazdı: Film yoğun melankolisi içinde kolay unutulmaz sahneler içeriyor

 

BİR KADININ PARÇALARI
X X X X

(Pieces Of a Woman)

Yönetmen: Kornel Mundruczo
Senaryo: Kata Weber
Görüntü: Benjamin Loeb
Müzik: Howard Shore
Oyuncular: Vanessa Kirby, Shia LaBeouf, Ellen Burstyn, İliza Shlesinger, Bennie Safdie, Moly Parker, Sarah Snook

ABD-Macar-Kanada ortak-yapımı

Netflix, 2020

Macar yönetmeni Kornel Mundruczo 1990'ların sonlarında kısa filmler, 2005'lerden itibaren uzun filmler yapmış. Johanna, Delta derken 2014'te Beyaz Tanrı ve ardından gelen Jupiters's Moon ile çok ilgi çeken yönetmenin bir sonraki filmi bu. Ve yeni koşullar gereği Netflix'te gösteriliyor. Martin Scorsese'nin de yapımcıları arasında olduğu ilginç bir film...

Kabaca iki saatlik filmin başında, ABD - Boston'da yaşayan bir aileyi tanıyoruz. Köprü ve inşaat uzmanı Sean, eşi Martha'nın yaklaşan doğumu nedeniyle heyecanlıdır. Kayınvalidesi Elizabeth onlara lüks bir araba almıştır, Sean'ın kardeşi Chris'in dükkanından... Ama herkesin gözü yaklaşan doğumdadır.

Trajik bir doğum

Martha baştan beri evinde doğum yapmayı ister. Bu konuda kocasını ikna etmiştir. Ve Barbara adlı deneyimli ebe doğumda bulunmaya söz vermiştir.

Sancılar başlar, sular gelir. Ama Barbara gelemez; bir başka doğumu yüklenmiştir. Yerine genç ebe Eva gelir. Ve o uzun doğum bölümü başlar. Yarım saate yakın, perdede şimdiye dek gördüğümüz en gerçekçi, en acı verici doğum sahnesini izleriz. Neredeyse bir belgesele dönüşen ve bize bu konuda kadınların neler çekebileceğini iyice öğreten...

Ama sonuç trajiktir. Bebek doğar, ama hemen sonrasında ölür. Bu aileyi altüst edecektir. Asıl bunalımı yaşayan annedir elbette... Bir süre sonra işine dönse de asla ayn kadın olmayacaktır. Ve her konuda herkesle çekişecektir: Son derece duyarlı bir adam olduğu anlaşılan ve matemini içine atan kocasıyla bırakınız seks yapmayı, konuşmak bile istemez. Herkes ölü bebeği cenaze töreniyle gömmek isterken, o bedenini bilimsel araştırmalara vermeyi seçer.

Ve en çok da annesi Elizabeth'le çatışır. Holokost'u yaşamış, tüm ailesini yitirmiş bu yaşlı ama dinç ve inatçı Yahudi kadını. Her açıdan kızına karşıdır... Damadı Sean'u zaten sevmez ve hor görür; olayı unutmak yerine ebe Eva'yı dava ederek bir tür intikam almak ister. Her cepheden ezilen Sean bıraktığı uyuşturucuya dönerken, Martha'nın yeğeni olan sarışın avukatla yatar. Ki o da olayın mutlaka yargı önüne gitmesini savunmaktadır.

Bunalım içindeki büyük aile

Kornel Mundruczo'nun hayat arkadaşı olduğu bildirilen kadın yazar Kata Weber'in kendi oyunundan uyarladığı senaryo, görüldüğü gibi özellikle kadınlara sesleniyor. Başlarda kocanın doğurmak üzere olan eşini oyalamak için giriştiği şaklabanlıklar hoş duruyor. "Brokkoli - rock'n roll" sözcükleriyle oynaması gibi...  

Ama dramın dozu giderek artıyor. Özellikle Martha'nın öyle duygusal, sevgi dolu, çocuk gibi ağlayabilen kocanın kıymetini bilmemesi; onu uzaklara, Seattle'deki yeni bir iş olasılığına adeta eliyle göndermesi... O ilginç ailedeki kimseyle, bu arada otoriter ama son derece insancıl annesiyle diyalog kuramaması insanı isyan ettiriyor. Hele sonunda boyun eğip zavallı ebe Eva'nın peşinde mahkemeye gitmesi... Ama belki sürpriz bir final bu gidişatı biraz değiştirecektir. 

Film yoğun melankolisi içinde kolay unutulmaz sahneler içeriyor. Bunlardan biri aile kavgası sırasında ana-kız arasında yaşanan büyük tartışma. Ki kavgayı aşıp sanki acımasız bir düelloya dönüşüyor!..

Ve aşağıdaki bir nehir üzerinde, inşaatı iki yandan yavaş yavaş süren köprü, sonunda bitiyor. Apaçık bir simgesellikle: Sebat edilirse, çalışılır ve direnilirse, her sorun çözümlenecektir. Ve insan sorunlarıyla birlikte yaşamayı öğrenecektir. Nihayet iyimser bir mesaj!.. Ve kendi içinde gayet etkileyici.

Birbirinden iyi oyuncular

Filmin en büyük kozlarından biri de oyuncuları. İngiliz oyuncusu, çok sükse yapan The Crown - Taç dizisi kadar hayli filmde de gözüken Vanessa Kirby, belki hayatının rolü olan Martha'da doğrusu parlıyor. Ve filmin iç burucu birçok sahnesine büyük katkısı oluyor. Eşi Sean rolünde tanınması zor bir Shia LaBeouf de gayet dokunaklı olmayı biliyor. Chris rolünde, yönetmen olarak bildiğimiz Safdie kardeşlerden Bennie Safdie, ebe Eva'da Moly Parker de kusursuzlar.

Ama kuşkusuz en ilginci anne Elizabeth'i canlandıran Ellen Burstyn. 1932 doğumlu, demek ki bugün tam 89 yaşında olan bu Amerikalı efsane oyuncuyu onca filminden hangisiyle anmalı? Gerçekten de yüreklerimizi dağlayan bir oyun veriyor. Ve de bu filmden sonra daha altı projeye imzasını atmış!.. Bravo!..

Yazarın Diğer Yazıları

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir

Bir korku klasiğinin ilk günlerine dönüş

Bu türü sevenler ve özlemiş olanlar için iyi bir seyirlik sayılabilir

Hindu kültüründen gelen kendine özgü bir kitle filmi

Karşımızda gerçekten hayli değişik bir film var. Hem anlattıkları; hem anlatma biçimleriyle...