13 Temmuz 2021

90 yaşındaki bir büyük sanatçıdan bir zirve daha

Yoğun bir aksiyonu yok ama kendisini öyle keyifle izletmeyi biliyor ki...

90 yaşındaki bir büyük sanatçıdan bir zirve daha:

KAÇAKÇI

X  X  X  ½

(The Mule)

Yönetim: Clint Eastwood
Senaryo: Nick Schenk
Görüntü: Yves Belanger
Müzik: Arturo Sandoval
Oyuncular: Clint Eastwood, Bradley Cooper, Dianne Wiest, Allison Eastwood, Andy Garcia, Taissa Farmiga, Michael Pena, Laurence Fishburne, İgnacio Serricchio, Loren Dean

Amerikan filmi, 2019    

Amerika, giderek dünya sinemasının en büyük isimlerinden birinin yeni bir filmi kuşkusuz başlıbaşına bir olay...Tam 1930 doğumlu, demek ki 90 yaşındaki Clint Eastwood elbette bunların en önünde geliyor.

1955 yılında küçük yan rollerle başlamış bir kariyer, 66. yılına ulaşıyor. İçerdiği 76 filmin 60’ında oyunculuk yapmış; 35’indeyse yönetmenlik. Ayrıca yapımcılığı ve kimi filmlerde de besteciliği var. Hangi birini anmalı, hangilerini yazmalı? Şaşırmaz mısınız?...

1971 yılında 'Play Misty for Me-Ölümün Sesi'yle geçtiği yönetmenliğinin 35 filmi içinde sayılması zor sayıda unutulmaz eseri var. Ben kendi adıma Unforgiven-Affedilmeyen adlı westernini "100 Yılın 100 Filmi" kitabıma almıştım. O filmle film ve yönetmen dalında iki değerli Oscar da almıştı.

Ama bitmiyor, o yorulmuyor. Ve hâlâ üretmeyi sürdürüyor. Bu filmden sonra 2019’da Richard Jewell geldi. Ve anlaşılan bir yenisi için çalışıyor. Şimdilik adı Cry Macho olan bir film. Ne diyelim; 41 kere maşallah!...

Eastwood bu filmde eski Kore savaşçısı yaşlı, çok yaşlı Earl Stone’u oynuyor; başlarda 80 yaşlarında; aradan film on yıl sonrasına sıçradığında 90’larında.... Kendisini işine vermiş, ailesine aslında sevse de duygularını hiç gösterememiş, eşinden ayrılıp kızı ve torununa da sırt çevirme durumunda kalmış yalnız, kırık, ezik bir adam.... İşinde de başarısızlığa uğrayınca, o yaşta sırf iyi şoförlüğüne dayanan bir öneriye "evet" diyor: Arabasına yüklenen ve ne olduğu belli olmayan malları uzak mesafelerdeki şüpheli ellere teslim etmek.... Bu işi öylesine ustalıkla yapıyor ki, mali sorunlarını hallediyor.


Ama aslında o Meksika kökenli bir uyuşturucu kartelinin adamı olmuştur. Ve gözü o örgütte olan polis de peşine düşmüştür. Ama öylesine şanslıdır ki –en azından bu açıdan!- kolay kolay yakalanmaz: Ta 12. yolculuğuna kadar... Arada ailesiyle yeniden ilişki kurmayı ve eşinden torununa özellikle kadınlarla biraraya gelmeyi de becerecektir. Ama nereye kadar?...

Film sinemasına hâkim, görsellik yaratmak kadar karakter kurmayı da bilen, komediyle dramı dengelemeyi iyi beceren bir gerçek ustanın damgasını taşıyor. Yoğun bir aksiyonu yok ama kendisini öyle keyifle izletmeyi biliyor ki... Derin Amerika’nın rahatlıkla karışan kederini, yasayla yasadışılığın bitmeyen flörtünü, başarıyla mutluluğun biraraya gelmesindeki güçlükleri derinden hissettiriyor. Bir mini-zirve denebilir sanırım.

Ve o kadınsız dünyanın her erkek için nasıl bir cehenneme dönüşeceğinin sunuluşu. Kadınlarla ilişkisi bir yerde yazıldığı gibi sanki Eastwood’un gerçek yaşamındaki durumunu hatırlatıyor. Çünkü üstadın 6 farklı ilişkiden olan tam 8 çocuğu varmış!.... Düşünebiliyor musunuz!...


Ve de o oyunculuk şöleni...Yüzü artık iyice çökmüş, ürkünç bir maskeye dönüşmüş Eastwood, kompleks karakterini olabildiğince gerçeğe dönüştürmeyi biliyor. DEA ajanı Colin Bates'de Bradley Cooper, uyuşturucu patronu Laton’da Andy Garcia, polis Trevino’da Michael Pena çok iyiler. Siyahi oyuncu Laurence Fishburne küçük rolünde göz dolduruyor.

Kadınlarsa gerçekten muhteşem... Terkedilmiş, ama yine de erkeğini unutamamış eski eşte Dianne Wiest, alabildiğine yumuşak bir feminite içinde bizlere oyunculuğunu hatırlatıyor. Eastwood’un kızı Alison Eastwood, Taissa Farmiga diğer kadın oyuncular. Ve bu aslında ‘erkek filmi’ olan yapıta gereken duyguyu katıyorlar.

Sonuç olarak Netflix’de bulacağınız, bence görülmeye değer bir film...

Yazarın Diğer Yazıları

Bir korku klasiğinin ilk günlerine dönüş

Bu türü sevenler ve özlemiş olanlar için iyi bir seyirlik sayılabilir

Hindu kültüründen gelen kendine özgü bir kitle filmi

Karşımızda gerçekten hayli değişik bir film var. Hem anlattıkları; hem anlatma biçimleriyle...

Aziz Nesin'i sinemaya aktarmanın belki en usta işi örneği

Hikâyelerin tümü usta biçimde yoğrulmuş; alabildiğine serbestçe, özgür ve özgün biçimde perdedeki yerini almış: Nesin'e çok yakışan bir mizahın yer yer absürt biçime dönüşmesiyle...