11 Eylül 2024

Darbe paranoyası mı Atatürk düşmanlığı mı?

Bir yemin töreninin resmi programı tamamlandıktan sonra Atatürk'e saygı gösterisi olarak ordudaki bir teamülü gerçekleştirmek disiplin suçu veya adli suç teşkil eder mi?

Ankara’daki Kara Harp Okulu'nun mezuniyet töreninde yeni kuşandıkları kılıçlarla yemin eden teğmenler

Mezuniyetleri sonrasındaki yemin töreni bitiminde bir araya gelen yeni mezun teğmenlerin tören kılıçlarını kaldırarak "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" diye slogan atmalarını siyasi açıdan nasıl "kullanabileceğini" 8 gün boyunca düşünen iktidarın, sonunda bu önemsiz ve sembolik olaydan hükümete karşı bir darbe "niyet okumasında" karar kıldığı anlaşılıyor.

Oysa yeni mezun teğmenlerin sembolik tören kılıçlarıyla Mustafa Kemal'e böyle bir selam ve saygı göstermeleri çok uzun yılların geleneği ve teamülü.

Kaldı ki ortada zaten mevcut yemin prosedürünü reddetme ve buna alternatif bir yemin etme söz konusu değil.

Yılların geleneğini ve teamülünü resmi tören sonrasında icra ederek Cumhuriyetin ve Cumhuriyet ordusunun kurucusuna saygısını göstermeden ibaret olduğu ve darbecilikle hiç alakası olmadığı çok açık.

O halde iktidarın böylesine basit ve sıradan bir şeyden -üstelik 8 gün sonra- hükümete karşı darbe girişimi sonucu çıkarması gerçekten de siyaseten acınası derecede zor bir durumda olduğunun göstergesi.

Hem ekonominin hem adalet sisteminin aynı anda çöktüğü ve bu iktidara oy verenlerin çoğunluğunun bile geleceğe yönelik umudunun kalmadığı bir ortamda, olmadık basit bir meseleden darbe "ekmeği" yemeye çalışmak sanırım sağduyulu muhafazakarların bile içine sinmez.

Tamam, ekonomik krizin geniş toplum kesimlerinden yükselen tepkileri iktidarı ciddi ciddi korkutuyor.

Tamam, ülkede mafya ve organize suç örgütleri ülkeyi alenen gazeteci ve muhalif öldürme "ihaleleri" açılan Orta Amerika ülkelerine benzetmiş durumdalar.

Tamam, ülkede cinayet suçundan ömür boyu hapis cezası alan azılı suçlu 10 yıl geçmeden salıveriliyor ve çıkar çıkmaz iki masumu öldürüp ikisini de ağır yaralayabiliyor ve böylesine çürümüş bir ceza adaleti ve ceza infaz sistemi ülkede gündem bile olmuyor.

Tamam, hükümetten aldığı destekle düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı hiç tolerans göstermeyen yargı sitemi, iş adi suçlulara gelince bir anda en liberal tavrı takınabiliyor. Tarifelere bağlandığı söylenen rüşvet iddialarına değinmiyorum bile.

Ama 8 gün düşündükten sonra zorlama biçimde bulunan ve hiç de akıllıca olmayan bu siyasi "ekmek yeme" buluşu salt kamuoyunu bir süre meşgul etme dışında sonuç doğurmasaydı yine normal karşılanabilirdi.

Oysa bu siyasi amaca hizmet etmesi için bu genç teğmenlerin de arada harcanacağı anlaşılıyor.

Anlaşılan o ki "İlahlar kurban istemiş!" ve bu gecikmeli siyasi "ekmek yeme" buluşunun kurbanları bile belirlenmiş.

Hukuken ortada suç var mı?

İşin hukuki boyutunda ise öncelikle akla gelen sorular şunlar:

"Mustafa Kemal'in askeriyiz!" demek bu ülkede ne zamandan beri suç oldu?

Atatürk'e yapılan bir övgü ve saygı ifadesi hangi gerekçeyle darbeye teşvik kanıtı olarak görüldü?

Atatürk'ü övmek darbecilik midir?

Bir yemin töreninin resmi programı tamamlandıktan sonra Atatürk'e saygı gösterisi olarak ordudaki bir teamülü gerçekleştirmek disiplin suçu veya adli suç teşkil eder mi?

Etse bile ordudan ihracı gerektirecek kadar ağır bir suç olabilir mi?

İşin hukuksal boyutunda bu sorulara verilecek yanıtlar çok açıktır.

Teğmenlerin yaptığı bu teamül icrasının darbe suçu ile uzaktan yakından alakası olmadığı gibi, Silahlı Kuvvetler'in iç çalışma düzenini bozacak veya emre itaatsizlik teşkil edecek bir disiplin ihlali teşkil etmediği çok açıktır.

Yani ortada sadece "niyet okumacılığından" ibaret bir suçlama var.

Üstelik "niyet okumacılığından" suç çıkarmayı geçmişte en çok eleştiren muhafazakârların temsilcilerinin şimdi niyet okumacılığına kendilerinin soyunmuş olması da ayrı bir çelişki.

O halde benim gördüğüm kadarıyla, hukuken bu teğmenleri adli ve/veya idari açıdan cezalandıracak ya da Silahlı Kuvvetler ile ilişiklerini kesecek hukuksal bir sebep bulunmuyor.

O halde siyasi baskı ile bu teğmenler hakkında bu nedenle ciddi bir yaptırım uygulanmasında dahli veya imzası bulunacak her yetkili, hukuka aykırı iş ve işlem yapmış olacaktır.

Siyasetçilerden puan toplamak adına bu tür hukuka aykırı iş ve işlemlere imza atacak konumda olanlar ise vakti zamanı gelince hukuk önünde hesap vermeyi göze almalıdır.

Mabet kürsülerinden Atatürk'e kılıç sallayanları cezalandırmak bir yana el üstünde tutanların, sembolik tören kılıçları kaldırılarak Atatürk'e saygı teamülünü gerçekleştirmeyi cezalandırmaları ise buradaki asıl niyetin Atatürk düşmanlığı olduğunu açığa çıkaracaktır.

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.

Yazarın Diğer Yazıları

Siyasi değişim “kokusu” almak ve idari takdir yetkisi

Danıştay İDDK’nın başta değindiğim enteresan kararının bende uyandırdığı izlenim, mevcut siyasi iktidarın artık “gidici” olduğu ve artık bu iktidarla “uyumlu” çalışmanın pek de gerekli olmadığı algısının yüksek yargı ve bürokraside de yerleşmeye başladığı

Adaylık tartışmaları: Bir bardak suda fırtına koparmak

Seçim sathı mahalli yaklaştığında ise muhtemel ihtimallerin hiçbiri -özellikle de seçimin 2 turlu olması nedeniyle- ana muhalefet için yönetilemez nitelikte de değil, kriz çıkaracak nitelikte de değil. Hatta diğer bir ihtimal olarak, o günler yaklaştığında her iki potansiyel adayın aralarında uzlaşmaya varmayacağından da kimse emin olamaz. Neden olmasın!

Selçuklular mı Moğollar mı: Kurumları çökertme rehberi

İktidarda olunca "her kaleyi fethedelim!" mantığıyla, işini düzgün yapsa bile, hakim olamadığınız ve emriniz altına girmeyen her kurumu çökertmek zorunda mısınız?

"
"