15 Nisan 2021

Mektupla yönetmek

Her tarihi dönem bir evvelkini hem tekrar etmekte hem de başka yönlere doğru çekerek saptırmaktaydı. İletişim, tarihi dönemlere göre, saptırma ve saklama üzerine kurulu mektuplarla işledi

Post-modernleşen dünyamızda teknolojik yeni iletişim araçlarını kullanıyoruz. Bizim, birer basit vatandaş olarak, kullandığımız mailler ve sosyal medyamız var. Bu sosyal medya dünyasallaşan kapitalizmin, kısa zamanda en kâr getiren şirketleri haline geldi (AGFA, Amazon, Google, Facebook, Apple). Haberleri buralardan öğreniyoruz, insanlar randevularını buradan veriyorlar, alış veriş buradan yapılıyor. Hatta artık doktor randevuları bile Coivd-19 sırasında "online" olarak işlemekte. Ve skype ve zoom ile doktorlarla konuşup konsültasyon yapabiliyoruz. Uzaktan veya evden iş gibi yeni bir çalışma modeli çıktı karşımıza. Dersler yapılıyor, konferanslar veriliyor. Mailler yazılıyor veya tweet'ler atılıyor. Yazmak ve atmak arasındaki fark kelime sayısına mı bağlı? Mektuplar uzun yazılıyordu. Veya mektuplarla düşünceler paylaşılmaktaydı. Bugün kimse uzun yazıları okumak istemiyor ve zaten çoğu zaman okumuyor. Hatta mailler uzun yazılırsa o zaman cevapları da yarım yamalak geri geliyor. Hele bu sosyal iletişim teknolojisinin yeni icatları yeni şirketler devreye girdiğinde mektup alışkanlıkları olan insanlar gibi uzun derken, birkaç satır süren mesajlar yazıldığında cevabını almak zorlaşıyor. İki kelimeyle kendisini ifade eden insanların çağına geldik.

Hâl böyle olunca Twitter bir iletişim aracı olarak yönetimin kullandığı bir araç haline gelebiliyor. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, yani dünyayı yönettiği ileri sürülen bir devlet başkanı ister iç politika için ister dış politika için olsun bu mecrayı kullanmayı tercih ederek, çizgi roman tekniklerini anımsatan cümleleri ve yakıştırmalarıyla dünyayı yönetmeye kalmıştı, idare Amerikan seçimlerden sonra el değiştirmeden evvel. Donald Trump, Twitter ile yönetmeyi tercih etti ve büyük oranda kendisini hâlâ savunmakta olan yandaşlar edindi. Başlangıcında alayla karşılanan bu yönetim tarzı bakıldı ki işlemiş, kabul görmüş vaziyette durmakta.

Politika bir iletişim işi bunu biliyoruz. Entelektüel fikirlerin dolaşıma girmesi de bir iletişim işi oldu her zaman. Yönetim ve düşünce idare ile alakalı durmakta. Yazı ve işaretlerle iletişim eski çağlardan beri, uygar veya değil, toplum olarak adlandırılan kalabalıklarda geçerli oldu. Antik devirlerde mektup (haber) bir tanrısal iş olarak Hermes'e verişmişti. Hız ve iletişim tanrısı haber iletmekteydi; idare ve yönetim için bu işaretlerin paylaşımı ve yaygınlaştırılması vatandaş statüsündekilerin haberi olması gereken bir zorunluluk olarak gözükmekteydi. Kalabalıklara belki gerek yoktu; ama vatandaşlar şehirli köle, kadın ve çocuk olmayanlara ait bir haberleşme sistemi politikanın bir parçası olarak durmaktaydı. Sözle aktarılamayanların ulakla (yazının taşınmasıyla) işi vardı. Ve zaten iletişim şehir-devlete bağlıydı. Türk ve Moğollar ulak teknolojisini Asya'dan Avrupa'ya getirdiklerinde, iletişimin merkezileştirilmesi sayesinde ulus-devletlerde idare merkezileşmeye başladı.

İmparatorluklar söz konusu olduğunda, Batı'dan Doğu'ya İskender'in ordusu ve daha sonra Roma İmparatorluğu akla gelir. Bu alanda haberler bir yandan diğer yana mektuplarla iletilmekteydi ve bu zaman alan bir iletişim sistemi oldu. Yönetim daha sembolik ve aynı zamanda somut olarak işlemekteydi. Sirk ve gladyatör dövüşleriyle birlikte aslanlara yem edilen mağluplar ve İmparatorun dağıttığı ekmek halkın iletişim ve yönetim biçimi oldu. Everjet olarak adlandırılan zenginler bu sistemi parasal olarak beslemekteydiler (o günkü sponsorlar olarak görülebilir). Bu kutsal imparatorluğu dağıtan; inanç sistemi, ağızdan ağıza geçen İsa ve onun havarilerinin anlatılarının mesajı geçirmeleri oldu. O kadar ki 4. yüzyılda İmparatorun kendisi (Konstantin) Hıristiyanlığı seçmek zorunda kaldı (312).

Burada iki şehir var. Biri Roma diğeri ise Milano. Bu ikincisinde Aziz Ambrosius dini alanın kuvvetini hükümdara kafa tutarak ortaya koymaktaydı. İki ayrı gücün birbirleriyle dengesi içinde doktriniyle birlikle Milano'yu bir merkez haline getirmişti. 390 yılında çıkan bir isyanla yöre valisi Butheric'in halkın galeyana gelip, öldürülmesi yüzünden Selaniklileri katleden (7000 ölü) İmparator Theodose'u kınayan Aziz Ambrosius'un mektupları bir idare biçiminin işaretlerini vermekteydi. İmparatorun yapmış olduğu kötülük yüzünden, kamu önünde af dileyip tövbe etmesini istemişti. Belki de tarihte ilk defa bir papaz bir imparatora karşı çıkarak ondan hatasını kabul etmesini istiyordu. İmparatora parreshia yaparak (hakikati yüzüne vurarak) onu eğitmeye (paideia) kalkıyordu. Krallar Kitabı'na (Antik İsrail ve Yehuda krallıkları-M.Ö. 960-560 üzerine-) başvurarak ve Davut'un günahına (cinayet ve zina) karşı tövbekarlığını hatırlatarak, tövbe etmenin alçaltıcı değil, imparatoru yükselten bir eylem olduğunu anlatıyordu. Kız kardeşine mektuplarda idare etme biçimini de açıklamaktaydı. Hükümdara mektuplarında ise iki karşıt iktidar kutbu (kılıç-potestas ve iman-auctoritas) arasındaki dengeyi sağlamaktaydı. İmparator sekiz ay ağladıktan sonra sonunda tövbe etmeyi kabul etti. Hükümdarın ikinci yükselişinin tövbe etmekten ve pişmanlık duymaktan geçtiğini ispat etmiş oldu: "Kendi suçunu itiraf eden ve tövbe eden adaleti sağlayandır." Bu öğreti, daha sonra, Karolenj İmparatorluğu'ndan 19. yüzyılda Cermen İmparatoru Otto Von Bismarck'a kadar ritüel, adet olarak devam ettirilmiştir. Biyografi yazarları dönemin bu büyük insanlarının hayat hikâyelerini ele aldıklarında mesaj tarihe kalmaktaydı. Ama tarih her zaman sürekliliği değil anlatının katmanlarında hakikatin bazen bulutlar arasına sıkışıp kaybolduğunun şahidiydi. 

Cicero'nun "iki namevcut dost arasındaki mevcudiyet" ilişkisi olarak tarif ettiği mektuplar bu dönemde yönetimin nasıl olacağına ve nasıl olması gerektiğine dair bilgileri iletmekteydi. Tıpkı ilahiyatçılar ve filozofların birbirlerine yazdıkları mektuplarda düşüncelerini açıkladıkları gibi, din adamları da yazılarıyla öğretilerini ve vaazlarını mektuplarda saklamakta ve iletmekteydiler. Her tarihi dönem bir evvelkini hem tekrar etmekte hem de başka yönlere doğru çekerek saptırmaktaydı. İletişim, tarihi dönemlere göre, saptırma ve saklama üzerine kurulu mektuplarla işledi.

Modern dönemlerde bu sapmaların daha teknolojik olarak fotoğraf imajlarından silinen liderler ve politikacılarla birlikte, tarih imajların saptırılmasıyla ilerletilmekte ve halka dezenformasyon olarak iletilmekteydi. Kontrolü bir bakıma daha kolay olan bir teknoloji eskiyi saklamak adına silmekteydi. Bu silinme eylemi, sadece saklanan veya sansürlenen yazılarda değil, açıkça gösterilen fotoğrafların içinde oynamalarla veya sinemaya geldiğimizde montaj ve çekim açılarıyla çözüme sokulmaktadır.

Bugün sosyal medya eğer mektupların yerini almaya başlamaktaysa artık işler hem daha zor hem de belki de daha kolay inandırıcılık sağlamaktadır. Bu anlamda, dezenformasyon iletişiminin bir parçası olan post-truth çağında, enformasyon saptırmalarının inandırıcılığı kolaylaşmaktadır. Halbuki tövbe etmek ve hatasını kabul etmek bir olgunluk olarak tarihe geçmiştir.  

Yazarın Diğer Yazıları

Bir saha araştırması nedir?

Anket yapan sosyologların çok iyi bildikleri bir şey vardır. O da gazetecilerin bugün sıklıkla yaptıkları gibi gerçek veya kurgusal kişilikler üzerinden, vakalardan yola çıkarak haberi ifade etmelerinin sosyoloji olmadığıdır

Özgürlükten kulluğa

Antropolog Pierre Clastres, inanılmaz bir şekilde La Boetie’den yola çıkarak özgür toplumlardan boyun eğmeyi tercih eden kulluk toplumlarından söz etmekteydi: Bu ayrım sonunda devlet mekanizmasının oluşturulması ve devlet mekanizmasının oluşmasına karşı çıkan ve tarihsiz olarak adlandırılan toplumlar arasındaki fark ortaya çıkartılmaktaydı

Kim ne sanıyor?

Küreselleşmekten uzaklaşmaya başlayan dünyamızda artık homojen olmayan farklılıklarla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Göç-sonrası toplumsal vaziyet bunu öngörmekte ve fiili olarak yaşatmakta