11 Haziran 2020

Irkçılık?

"Irkçı zayıftır; çünkü gerçeğin karşısında ezilmek yerine, zayıflığındaki yanılsama kuvvetinin verdiği zevke yaslanarak kendisini güçlü hissetmek zorundadır"

"Gerçek birbirimize söylediğimiz yalanlar

değil, kendimize söylediğimiz yalanlardır."

Komplo, Michael Soussan anılarından filmin Yönetmeni: Per Fly 2018

Amerika’da, Beyazların Siyahları öldürdüğünden daha çok Afro-Amerikalıların Beyazları öldürüldüğü haberini ortaya atan sosyal medya siteleri şiddeti ve silahlanmayı körüklemekte. Böylece, sosyal medyada sahte, gerçek dışı rakamlarla (ilk yalan Amerika’da, 4000 siyaha karşı 8000 beyaz öldürülmekte olduğu haberi. İkinci yalan ise, Siyahların hem siyahları hem beyazları öldürdüğü ve beyazların ise birer iyi vatandaş olarak yaşadığı üzerine odaklanmakta) beyazların azınlık ve ezilmişlik duygularını yakalamaya çalışan yalan haberler beyazlar arasında yayılmaya başlanmış durumda. Gerçek olmayan haberler üzerine kurulu bir "sözde-gerçek" oluşturmaya çalışılmaktadır (Le Monde, 4 Haziran 2020). 

Aslında belki de ırkçılık üzerine en ilginç düşünceleri 19. yüzyılın sonunda Nietzsche ileri sürmüştü. Tuhaf bir şekilde kendisinden bir Nazi düşünürü çıkarmak isteyenlerin yazdıklarına bakarak filozofun sağcı ve Nazi, Aryan halkının üstünlüğü üzerine "üst-insanı" düşünen (çevirirken "üstün-insan" diye çevirmektelerdi bir zamanlar, bu nedenle olsa gerek?) biri olduğunun ne kadar yanlış ve kötü bir okuma olduğunu daha sonra gösterenler olmuş olsalar bile, yine de hâlâ onun düşüncesinin ırkçılık (üstün ırkta) olduğunu düşünebilecek kitaplar veya yazılara rastlamak mümkün günümüzde!

Bir bakıma Freud öncesi bir zaman dilimi içinde Freud’ün düşüncelerinin bir proto-tipini oluşturduğu ileri sürülebilir. Bilhassa Hristiyanlık üzerine kurduğu cümleler, bu anlamda, dikkat çekicidir. Bir yanılsamanın hatırlatılmasıdır. "Zayıf güdülere ait rüya içinde yaşayan Hıristiyanlık dini duygularının zevk ile yoğurulduğunu", yani din ile rüya arasında bazı tuhaf ilişkiler bulunduğunu öne sürmektedir. Freud gibi, rüyalar üzerinden geçen bir yanılsamayı düşünmüştür: Arzunun uygulamaya sokulmasıyla, gerçekten kaçan arzu fantazmaya yerleşmeye başlayacaktır.

İki düşünür, Nietzsche de Freud de, bu anlamda, aynı fikirdedirler. Arzu yanılsamaya doğru yöneldiğinde, gerçekten uzaklaşarak fantazma dolu bir alanı gerçek olarak görmeye başlayacaktır. Fantazmalar ve rüyalar, bireyin inanç üzerine kuruduğu ilişkinin yönünü değiştirirler. Kendisinin yanılsama içinde olduğunu görmeksizin birey söyleneni gerçek olarak kabul etmeye başlar. Rüyaları gerçek sanan nevrotik ve sanrı üzerine kurulu olan bakış, kendi arzularına bu yanılsama söyleminin içinde yer aramaya başlar. Bu durum ise, bireyi fantzamanın zevkine doğru taşıyacaktır; o hayali bir fantazmanın içinde yüzmekteyken aldığı zevki gerçek bir zevk zannederek hareket edecektir. Yanılsama üzerine kurulu olan bu mutluluk yanılsamanın fantazmasına yaslananlarla birlikte bir cemaat kurma imkanı tanıyacaktır.

Zayıf fikirler üzerine kurulu olan yaklaşım, zayıflığından bir kuvvet kazanacağını düşünmektedir. Bir kurgu içine giren birey kendisi gibi olanlarla birlikte kolektif bir illüzyona yerleşmeye başlar. Gerçekten koparak ileri fırlayan tutkular bu beraberliğin getirdiği yan yanalıktan bireysel bir zevk hissetmeye başlayınca, bu fantazma gittikçe tehlikeli psikotik boyutlara doğru yön almaya başlayabilir.

Böylece, gerçekten kopan bir toplumsal cemaat ortaya çıkmaya başlayacaktır. Kurgu bir evren içinde bulunan insanlar için, bu durum ne kadar haklı ve ne kadar doğru bir yerde durduklarını ispatlamaya uğraşacaktır. Bu alan içinde gelişen söylemler ortak arzuları kanalize eden bir haksızlık duygusu ürettiğinde, bu tip gruplar kendilerine eylem alanı bulmaya başlayarak, siyasi bir cepheye oturacaklardır.

Irkçılık, bu yanılsamanın oluştuğu yerden beslenecektir. Bu bir kurgu evreni olarak durur ve duyguların "adalet arayışına" kuvvet vermeye başlar. Gerçek üzerine kurulu olmayan bu adalet bir kurgudur: "Bize haksızlık yapıldı; hakkımızı aramak için artık örgütlenebiliriz!" Bu tehlikeli bir ek olarak durmaktadır; çünkü gerçek olmayan, bir fantazma üzerinden geliştirilen duygular ve tutkuların insanı, kendi gibi olanların haklı olduğunu ve diğerlerinin üzerinde haklara sahip olabileceğini düşünmektedir. Kendi haklarının başka ırktan olanlar tarafından bir gün gasp edileceği korkusu hakim olmaya başladığında ise, Amerika Birleşik Devlet’lerinde gözüktüğü gibi, kendisini ve kendisi gibi olanları koruma amaçlı silahlanma başlar; çünkü silah meşrudur ve yasalara tabi bir şekilde imkanlıdır.

Negatif bir ideal üzerine kurulu olan "Beyaz Güç" kendi ırkının "renkliler" tarafından gasp edileceğinden korkmaktadır; çünkü kendisini, beyaz olarak, azınlık hissine kapatmıştır: "Birleşelim ve renklilerden kendimizi korumak üzere eyleme geçelim". Bu inanç mutluluk vermektedir; çünkü mutluluğun gerçekte değil bir kurguda olduğuna inanmaktadır bu tip bir insan: Entegrizmler, ırkçılıklar, fanatizmler, milliyetçiliklerin aşırı boyutları bu duygularla beslenmişlerdir. Bu duygulara iman beslemek mutluluk verir; çünkü bu tip bir mutluluk gerçek üzerine değil, hayal ve gerçek dışı üzerine kuruludur: İdeolojiler bu işe yaramaktadır. Yanılsama olduğunu bilenler bile siyasi emmeleri için kimi zaman ideolojilere ihtiyaç duymuşlardır.

Nietzsche bu tip bir duygunun "yalan" üzerine kurulu olduğunu yazmıştır. İnançlı (siyasi, ideolojik vb.) kişi, yanılsayan bir alanda, kendi arzularına bir zemin bularak, başkalarına yalan söylemekten zevk almaya başladığında psikotik ve erotik sorunlar ortaya çıkmaya başlayacaktır. Kin ve düşmanlık duygusu bu tip söylemleri beselemeye yarar. Yılanın zehri gibi akıtılmaya başlanır; yalanlarla dolu "yılan bir dünya" ideolojisi ortaya atılır. Bazıları haklarının geri gelmesi için bir mücadele alanı ortaya koymaya çalışır.

Bu şekilde, Nietzsche duruma şu şekilde bakmaya başlar: "Yalan söyleme üzerine kurulu bir söylem, karşısındakini küçük düşürmek" için kullanılan bir taktik olarak durmaktadır. Karşısındakine iftira atmak zorundadır; çünkü kendi dünyasının illüzyonu söz konusu "hınç insanını" şaşırtmaktadır. Bu duygu, kendi zayıflığına bağlı olarak, haksızlık içinde kaldığını hissettiğinden dolayı böyle gelişir. Irkçı zayıftır; çünkü gerçeğin karşısında ezilmek yerine, zayıflığındaki yanılsama kuvvetinin verdiği zevke yaslanarak kendisini güçlü hissetmek zorundadır. Hayatı yaşamak ve savunmak yerine, ölüm ve öldürme güdüsüyle yaşamını idame etme yollarını aramaktadır. Şiddete başvuran insan, imkanları dahilinde, kendi zayıflığından kuvvet çıkarmaya çalışır. Hınç insanı bu duygularla yaşayan insandır. Tinin özgürlüğüne, bireylerin karşılıklı özgürlüğüne ruhun hafiflemesine, gerçeğe karşı nefret duymaktadır; çünkü kendi duygusu gerçek değildir.

Bugün post-gerçek dünyasının popülist bir ırkçılık duygusuyla karışarak işlevsel hale gelmesi bu nedendendir. Ulaşamayacağı duygulara kin ve insaniliğe, hümanizmaya ve duyguların neşe dolu olarak hep birlikte insanların kaynaşmasına karşı rahatsızlık duymaktadır. Ulaşılamayana kin duyar; bu da benzer bir şekilde nefret duyduğuna karşı gerçek olmayan fantazmatik bir düşmanlığı beslemeye başlar; çünkü bu duygular, zayıf insan doğasının bir parçasını oluşturmaktadır. Gerçek karşısında elleri kolları bağlı olmaktan korkan insan duyularının işleyiş şekli bu yanılsama dünyasına aittir.

Bugün Amerika’da silahlanmaya başlayarak siyasi arenanın sosyal güçleri haline gelenler, her yerde olduğu gibi, şiddeti içselleştirmektedirler. Bu, ölüm güdüsünün zevke ulaşma ve tatmin duygularını kaşımakta olduğundan, vazgeçme imkanları da bir o kadar kısıtlanmıştır. Bu durumda ölüm sokaklarda şiddetle karışarak kol gezmeye başlıyor! Medeniyet-sonrasına geçiş!..

Yazarın Diğer Yazıları

Dostluk üzerine

Siyasi partilerin seçim sonuçlarında aldıkları seçmen oyları, mümkün olabildiği kadar, oyların eşit dağılımı üzerine kuruludur. O halde, neden hâlâ bazı düşmanlık sözleri toplumun içinde yer bulabilmekte ve hak arama imkanları kısıtlanabilmektedir?

Seçimlerde toplumsalın vektörleri

İstanbul odaklı söylemlerin içinden geçen ve Türkiye bütününde siyasilerin ve devlet aygıtlarının medya ve kamusal alandaki aktörlerin sahada boy gösterdiklerini izledi

Bir saha araştırması nedir?

Anket yapan sosyologların çok iyi bildikleri bir şey vardır. O da gazetecilerin bugün sıklıkla yaptıkları gibi gerçek veya kurgusal kişilikler üzerinden, vakalardan yola çıkarak haberi ifade etmelerinin sosyoloji olmadığıdır