25 Ocak 2021

Gaflet nedir?

Herkesi ilgilendiren bir hareket tarzı şiddetli bir şekilde yükselmeye başladığında dizginlerinden kopmuş bir zamana girilmeye başlanabilir. "Zamanın rayından çıkması" olarak adlandırılan bu durum, insanın dünyaya olan inancının kaybedilmesiyle mi alakalıdır? Yapacak bir şey kalmadığında ilkelleşen duyguların medeniyeti terk etmeye başlayan bir bağırtı-çağırtı dönemini mi beraberinde taşımaktadır?

Dünyanın çeşitli yerlerinde şiddetli saldırılar gerçekleştirenlerin sarf ettiği ırkçılık ve gecikmiş veya tarihte kalmış "üstünlük" söylevlerinin arkasında yatan nedir? Neden şiddet ve demokratik kurumlara karşı saldırılar, aynı zamanda demokrasiyi düşünenlere karşı saldırılara dönüşmekte? Neden bu şiddet bu celal? Nedir eksik olan? Eksik kalan, bugün, nerdeyse paganlaşan duyguların yeniden suyun üzerine çıkması mıdır? Neden bu duygular yüzeyde yüzmeye başlamakta? Hangi kudret ve şiddet bugün en basit insanları tarih-ötesi duyguların gafletine teslim etmekte? Dünyaya gelen insanların gaflete düşmesi nedir? Türk Dil Kurumu'na bakıldığında şunu okumaktayız: Gaflet "insanların gerçek sorumluluklarını ve dünyaya gelme amaçlarını unuttuklarını" ifade etmektedir. Kelimenin başka bir anlamı ise "önemsememe" demek. Kurumları önemsemeyen davranışların hayatın yüzeyine çıkmaya başlamasıyla birlikte şiddetin gündelikleşmesi demek. Düşünmeden eyleme girmek anlamına gelmekte; çünkü gayesini unutmuş bir insanın yapmakta olduğu eylemlerin gün yüzüne yansıması ve yansıtılması anlamına gelmekte.

Kriz dönemlerinde daha çok ortaya çıkmaya başlayan hareket tarzları; başkalarını kale almayan bir bakışın ürünü olabileceği gibi, daha da fenası, başkalarını küçümsemekten gelmeyen, tam tersine başkalarını önemsemekten meydana çıkan duyguların beslediği kini ve dikkatsizliği içermekte. Dini duyguların yok olduğu ve bilgeliğin yerini şiddete bıraktığı davranış tarzlarında bu duyguların tamamen aşkınsal olmaktan uzaklaşarak dünyasallaştırıldığı anlamına gelmekte. Aşkın olan; ne ilahi ve pişmanlık taşıyan bir duyguyu, ne de içkin olarak maddi olana olan inancı körükleyendir; tam da bu ikisinin, başka türlü bir şekilde birleştiği bir duyguyu ifade etmekte: Aşkın olanı, sanki dünyaya aitmiş gibi hoyratça kullanmaya kalkan bir davranış tarzıyla karşı karşıyayız. Dini olan duyguların merhameti yerine tövbe etmeyen bir saldırganlık içinde yüzmekte olan duyguların eyleme vurduğu şiddeti izlemekteyiz. Hem kurumsal olana hem de kurumları sembolleştiren insanlara karşı var olmaya başlayan bu şiddet gafletin bir ürünü müdür?

Ruhsuz değil; ama ruhunu kaybetmiş bir unutkanlığın medeni olan ile bağını kopardığı bir ruh halini ortaya koyan bu haller, insanları ne hâle sokmakta? Hâl ve tavır eksikliğinin medenilik dışına taşınmış duygularının ve aslında hissizliğinin göstergesinden başka ne olabilir ki bu sert ve fevri davranış tarzları? Krizin, sosyal ve ekonomik krizin "cinnet toplumu" haline giren yapılaşmasında bu tip duygudaşlıkların çoğalmaya başlamasının tehlike çanları çalmakta. Herkesi ilgilendiren bir hareket tarzı şiddetli bir şekilde yükselmeye başladığında dizginlerinden kopmuş bir zamana girilmeye başlanabilir. "Zamanın rayından çıkması" olarak adlandırılan bu durum, insanın dünyaya olan inancının kaybedilmesiyle mi alakalıdır? Yapacak bir şey kalmadığında ilkelleşen duyguların medeniyeti terk etmeye başlayan bir bağırtı-çağırtı dönemini mi beraberinde taşımaktadır? Bu deliliğe doğru giden bir durum; ama aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin merkezinde, Capitole'un işgali sırasında ortaya dökülen teatral haller ne anlama çekilebilir? Kıyafetlerin paganlaşması ne anlama gelmektedir? Tarihle var olan ilişkinin bir simülakra dönüştüğünü izlemekten başka bir şeyi göremiyoruz. Tarih bir bellek değil, şimdiki zamanın gaflet hallerini taşımayı destekleyen bir oluşum olarak kalmakta bugünün dünyasında. Geçmişi anmak değil, geçmişin kopyasının kopyası bir durumu tezahür etmekte. Kimi yerde tarihi kıyafetler ve tarihi silahlar bu simülakrın maddi şiddetini ortaya koymaya ve acı vermeye yarıyor. Bu hissedilen acı ete ve kemiğe bürünmekte. Ve de toplumsal yarayı daha da yarmakta daha da acıtmakta. Dönemin "halet-i ruhiyesi" midir yoksa bu durum?

Barışıklığın yırtıldığı ve bireyin kendisiyle barışıklığının da yok edildiği bir durumda bireylerin toplumsal alanda işgal ettikleri şizofrenik duygunun ortaya çıkmasıyla başlayan bir durum nereye gidilmekte olduğu belli olmayan rizikoları düşündürmekte; çünkü yolun bir olmadığını ve her an sapılabileceğini, sapıtabileceğini, sapır-saçmalaşabileceğini göstermekte.

Uygurların esir kamplarında zorla çalıştırılmasından, Afrika'da kaçırılan çocuklara silah eğitimi vererek uyuşturucular sayesinde savaşçı hale gelmelerini sağlayan şiddete kadar, bunların arkasında, bir bakıma ezberi tekrar ederek söylersek, sömürgecilik, emperyalizm ve kapitalizmin kirli yüzü yatmakta. Rasyonel olmayan bir ekonomisi var; kârın her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilmeye uğraşılması yatmakta. Ama nerdeyse bedelsiz hâle gelen toplumsalın bireylerinin aşırı şiddetine nasıl bakacağız? Hangi rasyonaliteyle anlayabileceğiz bu nefret dolu hislerin beslenmesini? Bir bakıma, varlığın insanlığından uzaklaştırıldığı bir hâli yaratan nedir? "Varlığın unutuluşu" derdi, biri; ama varlık değil, varlığın rasyonelliğinin ve duyguların kanalize edilmesini yaşamaktayız. İnsanın sefaletini görmekteyiz. Bazılarının duygularını anlamakta zorluk çekmekteyiz. Kişiler üzerinden geliştirilen bir kolektif bilincin yükselişini takip etmekteyiz. Kişiliksizliği değil tam da kişileri öne çıkaran kolektif bir bilincin şekillendirdiği, şiddet dolu gafletin gittiği yeri değil sadece, aynı zamanda gideceği yerin ne olabileceğinin bilgisizliği içinde bakıyoruz olanlara.

Buna bir bakıma "gafletin metafiziği" denilebilir mi? Başkasını görmeyen, başkasına bakmayan, kolektif bir egonun içine hapsolmuş duyguları besleyen bir "kurgunun gerçekliği" üzerine kurulmuş bir bakışın, bir söylevin kurbanı mıdır bu durum? Bir hareket tarzının örnek olarak gösterilmesinin vurdum-duymazlığı içindeki insanları öne çıkaran bir medyanın kurbanı mıyız? İlkel duyguları besleyen bu örnek, "ideal ilkel doğa insanının" içine mi hapsetmekte duyguları. Kendi kaderini izlemekten başka bir şey yapmadan duran ve yaşayan duyguların canlandığı bir toplumsal durumda, gerçek olan dünyaya hakikat-sonrası olarak bakan popülist söylemin "halk" olarak anladığı mıdır bu. Duygu hallerinin şiddeti neden dünyaya geldiğini bilmeyenlerin gafletine mi yenik düşülmüştür? Bu kadar ucuz olabilir mi güzel bir hayat? Güzelliğini yaşamak yerine kurban gibi hissedilen duyguların kabarması nedendir? Neden bu şiddet? Doğallığın, gerçek doğa karşısında hakikatini yitirenlerin unuttuğu, doğa yerine geçen "sözde-doğal şiddet" neye yarar? Kimin buradan çıkarı olabilir uzun vadede bakıldığında? Sadece ruhunu bir maceraya terk etmiş bir güruhun duyguları bu kadar bağlayabilir mi insanlık halini? Sorular soruları takip eder.

Ama ortada duran bazı şeyler var ki; o da "varlık olarak insanı" silmekte olan bir şiddetin dünyayı kasıp kavurması, rahatsızlığın etrafı sarması, dünyaya olan inancın yok olması, bedenin arzuyla ve zevkle değil gafletle dolu olarak hiddetlenmesi ve şiddetlenmesi, medeni kültürün reddedilmesi, antik Grek dönemlerinden bugüne kadar gelen felsefede insanın özünün özgürlük olduğu düşüncesinin terk edilmesi veya özgürlüğü sadece kendi bakışlarına yontanların hakimiyete gelmesi, insanlık değerlerinin arda bırakılması, serbestliğin gaddarlığa uğratılması, evrendekilerin evrenselliğinin paçavra gibi bir kenara atılması, yaşamın terk edilmesi, tamir edilemeyecek şeylerin yapılmaya başlanması veya bunların desteklenmesi, söylenemeyecek sözlerin sarf edilmesi, yenilenme üzerine oturan bir düşüncenin veya sanatın tersinin geri gelmesi, şiddet uğruna ahlakın ve terbiyenin arkada bırakılması ve bu şekilde fiili olarak küfre dönüşmesidir. Ahlakın ekonomik belirlenimcilikle kapsanmasıdır (burada sadece şartlara boyun eğildiğinden özgürleşme zordur veya ahlaki bozulmaya uğramıştır). Bedenin bir haz deneyine değil bir gaflet deneyine sokulmasıdır, insanın gönüllü kullaştırılmasıdır. Irk ve kanın iddiasıdır. Bunlar, tinin değil, şiddete bağlı biyolojik bedenin egemenliğinin neticesine bağlamaktadır. İnsanın insanlığının yok edilmesidir: Gafletin "genel metafiziği" belki de buralardan kaynaklanmaktadır. Kötülüğü de bu mudur? "Kötülüğün sıradanlaşması" mıdır? Yani en basitinden alırsak, başkalarına karşı sıradan bir "düşünme ve düşünce" eksikliği midir?

Yazarın Diğer Yazıları

Dostluk üzerine

Siyasi partilerin seçim sonuçlarında aldıkları seçmen oyları, mümkün olabildiği kadar, oyların eşit dağılımı üzerine kuruludur. O halde, neden hâlâ bazı düşmanlık sözleri toplumun içinde yer bulabilmekte ve hak arama imkanları kısıtlanabilmektedir?

Seçimlerde toplumsalın vektörleri

İstanbul odaklı söylemlerin içinden geçen ve Türkiye bütününde siyasilerin ve devlet aygıtlarının medya ve kamusal alandaki aktörlerin sahada boy gösterdiklerini izledi

Bir saha araştırması nedir?

Anket yapan sosyologların çok iyi bildikleri bir şey vardır. O da gazetecilerin bugün sıklıkla yaptıkları gibi gerçek veya kurgusal kişilikler üzerinden, vakalardan yola çıkarak haberi ifade etmelerinin sosyoloji olmadığıdır