01 Ağustos 2022

Zor kış ve Türkiye

Aradan 40 küsur yıl geçti. Yine “bir genel seçim ülkeyi düze çıkarır, istikrarı getirir” noktasında görünüyor Türkiye. Bu kez zorluklar misliyle fazla

Geçen hafta kaleme aldığım “Zorlu Bir Kışın Arifesinde” başlıklı yazıda, kendisini son zamanlarda hem enerji piyasalarındaki arz sıkıntısı ve maliyet artışlarıyla hem de siyasi, ekonomik ve askeri sahalardaki gelişmelerle hissettiren krizden dem vurmuş ve özelde Avrupa’yı, genelde de Dünyayı parlak bir kışın beklemediğini belirtmiştim. Savaşın piyasalar üzerindeki olumsuz etkisinin süreceğini belirterek, krizin seyri içinde özellikle Avrupa’da neler bekleyebileceğimizi aktarmıştım. Bu yazıda biraz da Türkiye’ye değinmek istiyorum.

Batı biraz öksürse (!) hemen hasta olan Türkiye, Ukrayna krizinde nispeten “ölçülü” denebilecek adımlar atıp Rusya’nın “dost olmayan ülkeler listesi” içinde yer almamayı becerince, hasarı minimumda tutabilmiş oldu. Ancak bildik yapısal sebeplerden ötürü Türkiye zaten kırılgan bir ekonomiye sahip ve de gelinen noktada tüm yedek akçelerini tüketmiş görünüyor. Emek dünyasında hükümete güven zaten yerlerde ama galiba bu sefer sermaye de şaşkın.

Kısacası, zorlu kışı yeni kur şokları ve bunalımlı günler yaşamadan atlatıp atlatamayacağımız muamma. İçinde bulunulan durum, en geç bir yıl içinde seçimlere gitme planı olan bir Türkiye için ekstra bir zorluğa da işaret ediyor. Muhalefet, “artık hükümete biz geliyoruz” diyerek ülkede iktidarın yeni sahibinin kendisi olacağını biraz prematüre bir şekilde ilan ediyor gerçi ama… Burası Türkiye ve masada düşünülüp tasarlananlar pratikte bambaşka şekilde zuhur edebiliyor.

40 küsur yıl önce, yine zorlu kışlar yaşadığımız bir dönemde etmişti mesela. Nasıl mı? Eski CHP lideri Bülent Ecevit’in talebi üzerine öğretim üyeliğinin yanı sıra CHP Araştırma Bürosu’nun (Göreme Sokak) da 1975-1977 yıllarında sorumluluğunu üstlenen Bilsay Kuruç anlatmıştı. Hatırlayalım:

1978-79 yıllarında Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı yapan ve 4. Beş Yıllık Planı hazırlayan ekibe liderlik eden Bilsay Kuruç, 40 küsur yıl sonra anılarını aktardığı bir belgesel çalışmasında, 12 Eylül darbesine ilişkin de ilginç bir detay vermişti. Kuruç, orada Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde epeyce borçlanmış memlekete Batı’nın kredi musluklarını açmayı reddederek, CHP döneminde bu meseleyi Türkiye ekonomisinin düze çıkmasını engelleyen bir Demokles’in kılıcı gibi kullandığını anlatır.

TÜSİAD’ın Ecevit hükümetine “çekilin iktidardan, tüm iktidarı sermayeye bırakın” anlamına gelen gazete ilanlarına ve Dünya Bankası’nın onunla eş zamanlı şekilde yaptığı hazırlıklara da değinen Bilsay Hoca, kendisine o günlerde ulaşan başka bazı bilgilerin de varlığından da söz eder. Kulağına çalınan bilgilere bakılırsa, Genelkurmay'ın yüksek katları ile İstanbul sermayesinin bazı temsilcileri bir anayasa taslağı üzerinde çalışmaktadır. Ortada seçilmiş, meşru bir hükümet vardır ama asker ile büyük sermayenin de kendince başka planları! Neticede bir güven oylaması akabinde 1979’da Ecevit hükümeti düşer.

Kalkınmayla, barajlarla, yollarla anılan Süleyman Demirel yeniden bir Milliyetçi Cephe hükümeti kurar. Ancak Bilsay Kuruç kendisiyle yaptığı görüşmede farklı bir Demirel profilinin varlığını sezer. Artık, daha önce anıldığı üzere, kalkınmadan, büyümeden, yatırım projelerinden bahsetmeyen, “Büyüme hızını düşürün, ben istikrar istiyorum,” diyen bir Süleyman Demirel vardır artık. Kuruç önceleri buna anlam veremez. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı görevine 1978’de kalkınma temelli bir programın hazırlanması için getirilmiş olan Bilsay Kuruç bir süre sonra görevden alınır. Yerine Turgut Özal getirilir. 24 Ocak Kararları’nın altyapısı hazırlanır. Ardından da 12 Eylül darbesi gelir.

O nedenle Bilsay Kuruç yaşananlara şimdi baktığında, “1980’den sonra olanlar bu nedenle sürpriz değil” diyor.

Yani sokaktaki insanın “bir genel seçim ülkeyi düze çıkarır, istikrarı getirir” beklentileri içinde olduğu bir dönemde, askerle sermaye ortada meşru bir hükümetin olduğu bir zamanda el ele vererek mevzuyu nasıl çözeceklerini (!) önceden planlamış, ardından da ona göre uygulamasını yapmışlardır.

Aradan 40 küsur yıl geçti. Yine “bir genel seçim ülkeyi düze çıkarır, istikrarı getirir” noktasında görünüyor Türkiye. Bu kez zorluklar misliyle fazla.

Bakalım Türkiye kendisini yeni bir zorlu kıştan nasıl kurtaracak? Süreç tamamen demokratik ve meşru zeminde mi ilerleyecek? Yoksa devlet içindeki farklı cenahların ayrı tasarımlar peşinde koştuğu ve bunları çarpıştırmaktan da çekinmediği, Türkiye ufkuna karanlık tünellerin yerleştirildiği bambaşka bir süreçten mi geçeceğiz?

Desen: Selçuk Demirel

 (Not: Bir kitap çalışması nedeniyle Ağustos ayında yazmaya ara verme ihtiyacı duyuyorum. Eylül ayında yeniden görüşmek üzere.)


 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Biri öldürmüş, biri gömmüş, biri de delilleri yok etmiş

Knesset semalarında İran füzeleri görüldü diye dikkatlerden kaçmasın, bayramın son günü İsrail ordusu Gazze’de 3 yüksek okul, bir ilkokul, bir hastane, bir düğün salonu ve bir de camiyi 1 saat içinde yok ederken, işbirlikçileri 1930’ları anımsatan icraatlara imza attı

Kadayıfın altı kızardı

70’lerdeki hükümetlerin ayakta kalmasında anahtar rol oynamış Necmettin Erbakan’ın oğlu, babasının izinden giderek ustalıklı bir stratejiyle “kadayıfın altını kızarttı.”  Sol yine seyrederken

2028 Cumhurbaşkanlığı seçiminin geri sayımı başladı

Bir yıl önce siyasi kariyerinin bittiği iddia edilen İmamoğlu, iktidarı sandıkta ikinci kez mağlup ederken, 7 Mayıs 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin startını da en güçlü aday olarak vermiş oldu