15 Aralık 2019

Dansın ve neşenin partisi

İnsanın bedensel bütünlüğünü tehdit eden, tensel arzu ve seküler neşesini adaba aykırı bulan, düşmanlaştıran siyasetin verebileceği bir şey olamaz topluma

Yılın belli dönemlerinde birkaç defa Bianet'te düzenlenen gazetecilik atölyelerinde eğitmenlik yapıyorum. Geçen haftaki bu yılın son atölyesinde genç gazetecilere bir Beşiktaş dosyası hazırlatma kararı aldık. Ben bir zamanların meşhur Şeref Stadı ve bitişiğindeki Beşiktaş (Çırağan) Yüzme Havuzu hakkında bir haber önerdim. Şimdi bunların ikisi de yok tabii. Bunların yerinde Çırağan Oteli var artık. Haliyle.

1970'lerin ilk yarısıydı. O zamanlar kadın vücudu henüz pis ve kötü bir şey değildi. Yaz geldi mi hafta içi hemen her gün annelerimizle Çırağan'daki Beşiktaş Yüzme Havuzu'na giderdik konu komşu. Burası ucuz sayılacak bir bilet ücretiyle girilen bir halk havuzuydu. Geliri Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne kalıyordu. Haftada bir gün havuz müdavimlerinin tabiriyle 'kadınlar matinesi' olsa da, büyük çoğunluk herkese açık olduğu günlerde de gelirdi havuza. Bazen şarkıcılar çıkardı sahneye, bazen 'bikini güzeli', 'bacak güzeli', 'kadın güzeli', 'erkek güzeli' –güzelliklerden güzellik beğen- ya da dans yarışmaları düzenlenirdi bu havuzda. Ülkede yeni üretime geçen özel bira fabrikalarının ya da meşrubat firmalarının sponsorluğunda yapılırdı bu eğlenceler. (Şimdi dönemin ünlü şantözü Serpil Örümcer'i hatırladım. Namı diğer Bayan Bacak. Orada görmüştüm ilk.) Evet, o zamanlar da gençler öldürülürdü, yazarlar tutuklanırdı ama yine de şehirde vital bir enerji olur, seküler bir neşe hüküm sürerdi.  Seks, genel ahlâk söylemiyle her yerden kovuluyormuş gibi yapılıp ama bir yandan da rejim tarafından vücudun her milimetrekaresine ve hayatın her alanına lök gibi oturtulmamıştı daha. Vücut barışık olunabilecek  ve olunması gereken bir şeydi. Biz çocuklar kendimizi serin suyun keyfine bırakmışken, annelerimiz soğuk biralarını yudumlayarak güneşlenirdi. Sarkık memeli amcalar ve düz, taş karınlı abiler, teyzeler ve ablalarla işi tacize vardıracak kadar ilgilenmez, yurttaşlık temelinde bir saygıyı pek kimse elden bırakmazdı.

Bu aynı vital enerji ve seküler neşe, ülkede berbat giden birçok şeye rağmen, en azından İstanbul'da 2000'lerin ilk yarısında da yoğundu. 15 yıl arayla iki ayrı militarist dalganın ardından yine gün ışıyor gibiydi, dedim ya, en azından İstanbul'da. "Dans" deyip geçmeyin. Gece kulüplerinden türkü barlara, öyle çok dans edilecek mekân vardı ve açılıyordu ki o dönemde İstanbul'da.  Ben de gece çok gezer bir aralar, dans da ederdim. Hemen her gece. O yıllarda kulüpçü bir arkadaşımla sık görüşüyorduk. Bu kulüp işinden para kazanmayı iyi biliyordu arkadaşım. Yine de her gece tıka basa dolan, para basan kulübünü sezon sonunda kapatır, bir sonraki sezonda aynı yerde ama farklı dekorasyon ve farklı  tabela ile yeniden açardı. O sezon da bu yeni kulüp, yani sadece ismi ve dekorasyonu yenilenmiş kulüp tıka basa dolardı bu defa. Şimdi şu isimleri Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan olan zevat yeni partiler açıyorken, ben de benim bu kulüpçü arkadaşımın tam da işte bu yaptığını hatırlıyorum. Ama hiç olmazsa onun mekânlarında eğlence vardı, dans vardı, ışık vardı. Bunların partilerinin ise ne olacağı şimdiden belli. Aynı karanlık, aynı kasvet, aynı kötücüllük. Sağdan devraldıkları.

Neşe de dans da çok değerlidir. Politiktir de çoğunca, sıklıkla. Politiktir eni konu. Bedenlerine yönelik eril şiddeti protesto eden Les Tesis kadınlarının dansındaki seküler neşenin dirençli ihtişamını görmüyor musunuz? Ve rejimin yine eril şiddetine maruz kalsa da yeniden başlayışındaki  hınzır inadı? Bu yeni kurulan, kurulacak ya da eski, eskimiş statükocu partilerin hiçbirine değişmem halk havuzlarındaki, iğne atsan yere düşmez gece kulüplerindeki, türkü barlar ve kuşatılmış meydanlardaki o neşeli dans partilerini, uzadıkça uzayan halayları. Ne hoppa rock and roll'u, ne külhanbeyi hip hop'u, ne Kürdün uzadıkça uzayan medcezir halayını, ne Laz'ın vertigo panzehiri horonunu değişirim. Seküler neşenin beden dili, vücutla barışmanın gururlu neşesidir dans. Baskıcı rejimin koordinasyon üsleri olan siyasi partilerin söylemleri, iktidarları, suni muhalefetleriyle topluca dayanak oldukları bir siyasi ve iktisadi düzenin, insanı bedenine düşman eden ve insanın neşesini söndüren mekanizmalarının ritmini bozacak, ideolojilerinin kasvetini dağıtacak neşeli bir direniş olamaz mı dans, değil midir?

İnsanın bedensel bütünlüğünü tehdit eden, tensel arzu ve seküler neşesini adaba aykırı bulan, düşmanlaştıran siyasetin verebileceği bir şey olamaz topluma. Bir ara, yakın zamanda bu ülkede de (bu ülkede) bedensel özgürleşmeye yol veren, dansı uzattıkça uzatan, seküler bir neşeyle gülümseyen bir siyaset de oldu Türkiye'de. Halayın, dansın partisi gibiydi seçim kampanyaları. Sonrası yine kasvet, karanlık. Bit pazarına yağan yağmur, mantar gibi yerden bitme sağ partiler yine.

Yazarın Diğer Yazıları

Çiçek almak

Çiçek alanların çiçek alırken yüzlerine bir bakın. O çiçekleri kime aldıklarından ya da birine mi, kendilerine mi aldıklarından bağımsız olarak bir özgüven, bir kendinden, hayatından memnuniyet ifadesi olur bu çehrelerde

1949’da, müziğin ve aşkın bir gecesinde

Zemin tahta, masalar tahta, iskemleler tahta. Plastiğin mekan düzenlemelerini amansız bir hastalık gibi sarmadığı bir dönem bu. Duvarlar ahşap lambriyle kapalı. Ahşap lambri ile amerikan barın birbirini çağrıştıracağı dönemin başında dekore edilmiş olmalı kulüp

Kulübün yayıncı kuruluş boykotu

CHP'nin adalet dediği şey, bu haliyle devletin kurucu partisi olarak kendisinin dokunulmazlığının dost düşman herkes tarafından ve her durumda kalıcı olması kabulüdür