28 Mayıs 2022

Yasaklayınca sorunlar çözülmüş olmuyor

Bir grubun veyahut bir topluluğun hassasiyetleri üzerinden yaratılan angajmanların ve bu doğrultuda üretilen yasaklamaların bedeli çok daha sorunlu sonuçları beraberinde getirebilme potansiyelini taşıyacaktır

Son günlerde Türkiye'nin dört bir yanından çeşitli yasaklama ve bu yasaklamalar karşısında seslerini yükseltme haberlerini daha fazla duyar olduk. Bir taraftan demokratlık söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanların yine içinden geçmekte olduğumuz süreç içerisinde yasaklama ve kendi düşüncelerini dayatma üzerinden pozisyon almalarına şahitlik ediyoruz. Diğer taraftan ise bu durum karşısında görüş beyan edenler ve yaşadıklarımızın ne kadar tuhaf olduğunu beyan edenler söz konusu. İkili bir yapı içerisinde zikzaklar çizmeye ve ortaklaşa bir hayatın çerçevesini çizebilmek yerine sürekli bir biçimde kendi istediklerimizi bizim dışımızdakilere dayatma doğrultusunda yol almayı tercih ediyoruz. 

Bir zamanlar "Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?" sorusuna eleştiri getirenlerin seçime doğru giderken "z kuşağı ülke gerçekleri ile ilgili değil o yüzden de oy kullanmamalılar" diyebilecek kadar ileri gidebildiği günlerden geçiyoruz. Kendine demokratlığın böylesine taraftar bulduğu bir ülkede 'normal' olan ile 'anormal' olanın yer değiştirmesi de kolaylıkla gerçekleşebiliyor. Sokak röportajında "Bir su nasıl 3 lira olabilir?" sorusunu soran bir vatandaşa bir başka vatandaş "İçme o zaman ya da evden çıkarken suyunu iç öyle çık" cevabını vermekte herhangi bir beis görmüyor. Benzer durum ülkeyi yönetenlerin yaşananlarla ilgili olarak getirdikleri öneri ve görüşlerle de sürüp gidiyor. Ortak bir gelecek tahayyülü kurma düşüncesi giderek uzaklaşmaya başlıyor ve bu ülkede her daim var olan kendi topluluğun, grubun, cemaatin üzerinden varlığını sürdürme düşüncesi önemini korumaya devam ediyor. 

İşte tam bu noktada müzik konusunda olup bitenler adeta ülkenin farklılıklar karşısındaki bakış açısını anlamamız hususunda önemli bir test alanına dönüşüveriyor. Belediyelerin çeşitli etkinliklerde veyahut şampiyonluk kazanmış bir kulübün kutlama gösterilerinde sahneye çıkacak olan özellikle kadın sanatçılar üzerinden dolaşıma sokulan 'ahlaksızlık' ve 'halkın inanç ve değerleriyle örtüşmeme' iddiaları ile yapılan açıklamalar ön plana çıkmaya başladı. Hassas kitleler üzerinden yasaklamalar veyahut ertelemeler adım adım kendisini hissettirmek suretiyle adeta bir oto sansür ikliminin oluşmasının da önü açılmış oldu. Burada dikkat çekici olan aslında pandemi sürecinde başlayan ve ardından halen çözüme ulaştırılmamış olan müzik konusundaki tuhaf bakış açısının ısrarla sürdürülüyor olduğu gerçeğidir. Her ne kadar iktidar yetkilileri kimsenin hayat tarzına yönelik bir müdahale söz konusu değildir mesajını ısrarla vermeye sürdürseler de yapılan uygulamalar ve gündeme alınan yasaklar tersi bir mesajı aktarmayı sürdürmektedir. 

Hassas kitleler veyahut vatandaşlar üzerinden hayata geçirilen yasaklamaların toplumsal hayat içerisinde meydana getireceği etkileri en çok hesap etmesi gerekenler, ülkeyi idare edenler ve idare etmeyi düşünenlerdir. Bir grubun veyahut bir topluluğun hassasiyetleri üzerinden yaratılan angajmanların ve bu doğrultuda üretilen yasaklamaların bedeli çok daha sorunlu sonuçları beraberinde getirebilme potansiyelini taşıyacaktır. Bu yüzden de asıl meselemizin bir arada yaşayabilecek kuralları hayata geçirmemiz olduğu gerçeğini idrak etmemiz gerekiyor. Burada üzerinde durulması gereken ortak yaşam kurallarının ve kimsenin bir diğerinin özgürlüğüne müdahalede bulunamayacak bir anlayışın hayata geçirilebilmesi durumudur. "El alem ne der?" üzerinden davranışlarını yürütenlerin olduğu bir toplumsal yapıda bu durumu anlatabilmek de hayata geçirebilmek de çok kolay bir şey değildir. Öte yandan hayatlarımızı yasaklamalar, kısıtlamalar üzerinden sürdürebilmemiz de olasılık dışıdır. Çünkü birilerinin diğerleri üzerinde tahakküm kurma düşüncesi ve arzusunun önünü açtığınız andan itibaren bunun nerede duracağını öngörebilmeniz mümkün olmayacaktır. İşte bu yüzden de asıl mesele yasaklamaların değil farklı renklerin ve seslerin bir arada huzur içerisinde var olabileceği bir iklimin, ülkenin yaratılabilmesidir. Son yirmi yıl içerisinde dünyada değişti bizler de değiştik. Öte yandan kraldan fazla kralcılar yüzünden de ne kadar ilginç işlerle uğraşmakta olduğumuzun en güzel örneğini geçtiğimiz hafta sonu EuroLeague finalinin ardından THY yönetim kurulu başkanının kupayı kazanan takımın adını dahi tam olarak yazamayışı ile bir kez daha görmüş olduk. 'Tebrikler Anadolu kazandı' cümlesi aslında sadece var olan durumu ortaya koyması haliyle bile müthiş bir anlam içeriyor tabii görebilene. 

Rahmetli Zeki Alasya ile Metin Akpınar'ın efsanevi Devekuşu kabaresinin 1984 yılında izleyicilerle buluşturduğu ve yıllar boyunca hem kasetlerle hem de video/cd haliyle izlenen Yasaklar oyunundaki Minik Kelebek skecinin üzerinden geçen yaklaşık otuz yıla karşın hâlâ yasakları konuşuyor olmak bile hepimiz açısından zûl olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır