20 Nisan 2020

Eğitim eve sığabiliyor mu?

Son derece mekanik bir yapının içerisinde sizin de mekanik bir biçimde ders anlatmanız ve dersi bitirmeniz gerekiyor

Koronavirüs ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hayatın akışı değişikliğe uğradı. Virüsün hızla bulaşma ihtimali karşısında ilk etapta önlem alınan yerlerin başında okullar geldi. Anaokullarından başlayarak ilköğretim, lise kademesi ve üniversitelerde öğretim süreci Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından yeniden şekillendirildi. Bu doğrultuda lise son sınıftaki öğrencilere kadar televizyon destekli eğitim süreci başlatıldı. Benzer süreç özel okullar tarafından da takip edildi ve onlar da kendi öğrencilerine internet üzerinden farklı programlar aracılığıyla online ders yapma yoluna gittiler. Yaşanan gelişmeleri üniversiteler de izlediler ve orada da farklı biçimlerde uygulanmakla birlikte öğrencilerin, hocaları ile ders yapmalarına olanak sağlayan düzenlemeler hayata geçirildi.

Yaşadığımız olağanüstü zamanların belki de en net biçimde ortaya koyduğu gerçeklik, öğrencilerin büyük bir kısmının öğretmenler ve öğretim üyelerinden çok daha fazla dijital hayata hazırlıklı olmalarıdır. Bir anlamda eğitim dünyamızda yeni yeni deneyimlediğimiz uygulamalar son on yıl içerisinde gelişen teknoloji içerisinde doğup büyüyen kitlenin, olup bitenler karşısında gayet doğal tepkiler vermesi ile sonuçlanırken benzer durum eğiticiler açısından pek de aynı sonuçları göstermedi. Alışıldık sınıf ortamı ve o ortamın yaratmış olduğu motivasyon şeklinin tamamen dışında gerçekleşen bir durum söz konusu olmaktadır. Ayrıca bu yeni durum beraberinde çoğunlukla öğrencilerin sadece mikrofonları aracılığıyla katıldıkları yeni bir durumu da yaratmaktadır. Sınıf ortamının kendine has özellikleri burada ortadan kalkmış ve teknoloji üzerinden göz temasının ve doğrudan katılımın en alt düzeye indirgendiği yeni bir normal yaratılmıştır. Ancak bu yeni normal durum, hocaların kendi alışkın oldukları durumun ötesinde bir takım özellikleri bünyesinde barındırmaktadır ki bu yeni özelliklerin bir kısmı söz konusu kişiler açısından adapte olmayı güçleştirecek bir donanımı da barındırmaktadır.

İnternet alt yapısı yeterli mi?

Yaşanan gelişmeleri farklı açılardan ele almakta fayda olduğu kanaatindeyim üstelik bilfiil kendi yaşadığım deneyimleri de aktarabileceğim bir durum söz konusu. İlk olarak internet alt yapısı meselesi ile işe başlamak gerekiyor. Çünkü üniversitelerin ara vermesi kararı sonrasında bütün öğrenciler, evlerine dönüş yaptılar ve hepsinin evlerinde yapılmaya başlanılan dersleri takip edebilmeye yarayacak bir alt yapı bulunuyor mu? Sorusu ne yazık ki gündeme alınmadı bile. Online eğitim adı altında tüm öğrencileri bir potanın içerisine soktuğumuzu ve hepsinin benzer koşullara sahip bulunmakta olduğunu varsaydığımız gerçeği ile karşı karşıyayız. Oysa ülkemizin var olan eğitim koşullarında halen bazı bölgelerimizde ilköğretim düzeyinde birleşik sınıfların varlığı meselesini çözebilmiş değiliz. Benzer şekilde bütün öğrencilerimizin ellerinde akıllı telefonlar yok! Yani söz konusu olağanüstü durum eşitsizliği ortadan kaldırmıyor hatta tam tersine daha da keskinleştiriyor.

İşte bu yüzden alınacak olan kararların tüm tarafları kapsayacak şekilde genişletilmesi özellikle önem arz ediyor. Ülkemizin büyükşehirlerinde bile kopukluklar yaşayan internet altyapısı üzerinden dersler yapılmaya başlandığında problem çok daha yakıcı bir hale dönüşebiliyor. Belki burada bu sürece özgü olarak internet sağlayıcı firmaların daha ucuz bir fiyatlandırma politikalarını devreye sokmaları çok daha yerinde olabilirdi. Hatta bu hâlâ yapılması gereken bir uygulama olarak alınabilir. YÖK yaşanan gelişmeler ve öğrencilerden gelen tepkiler üzerine sadece bu döneme özgü olmak koşuluyla bir kayıt dondurma hakkını öğrencilere tanıdı. Fakat bu durumun imkanları uygun olmayan öğrenciler açısından sorunu ortadan kaldırmadığının altını çizmek durumundayız. Çünkü ikinci dönemi kapsayan bir kayıt dondurma özellikle bitirmeye yaklaşmış öğrenciler açısından bir yıl okullarının uzaması anlamına geliyor.

Mekanik bir yapının içerisinde, mekanik bir biçimde ders anlatmanız gerekiyor

Derslerin kayıt altına alınması bir taraftan sınıfın içerisini kontrol etmenin de önünü açıyor. Özellikle sosyal bilimlerle uğraşan akademisyenlerin çok yakından bildikleri gözetim toplumu kavramsallaştırması açısından söz konusu durum tam anlamıyla hayata geçiyor. Ayrıca bu yeni durum beraberinde mekanikleşmeyi ve yabancılaşmayı da getirecektir. Bu sistem içerisinde ders anlatırken süreye mutlak surette riayet etmek zorundasınız. Çünkü yapılan planlama ile sizden sonra başlayacak olan başka bir dersi engelleyemezsiniz. Bazı programlarda sistem örneğin bir saati doldurduğunuzda kesiliyor ve normalde dersin bitiminde öğrencilerinize söyleyebileceğiniz bir sonraki derste şunları yapacağız ifadelerini veya benzeri soruları dahi söyleyemiyorsunuz! Son derece mekanik bir yapının içerisinde sizin de mekanik bir biçimde ders anlatmanız ve dersi bitirmeniz gerekiyor. Buradaki bir diğer sorun bu kadar çok teknolojiyi kaldıramayan alt yapı nedeniyle derslerin sık sık kesintiye uğraması ve kopuklukların yaşanması.

Yabancılaşma

Yaşananların belki de en dikkat çekici yönlerinden bir tanesi hem ders anlatanların kendilerine yabancılaşmaları hem de öğrencileri ile bilgisayarlar üzerinden kurdukları ilişki sonrasında öğrencilerine yabancılaşmaları. Olağanüstü zamanlardan geçiyoruz ve bu olağanüstülük hepimizi etkiliyor. Burada ders anlatan kişiler de, ders dinleyen öğrenciler de yaşananlardan doğrudan etkileniyorlar. Hatta öğrencilerin bazı üniversitelerde uzaktan eğitim süreci ile yaşadıkları sorunlar sonrasında yaşadıklarını sosyal medya üzerinden duyurmaları da son derece dikkat çekiciydi. Geçtiğimiz günlerde Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencileri kendi okullarında yaşadıkları sıkıntıları Twitter üzerinden kamuoyuna duyurdular. Yaşamakta olduğumuz gelişmeler ders yapma sürecini tamamlayamayan bazı hocaların sözlü, vize ve devam gibi iktidar pratikleri üzerinden tahakküm anlayışlarını halen sürdürmekte olduğunu da ortaya koydu. Tıpkı siz anlamazsınız, siz bilmezsiniz vb. ifadeler (çok daha ileri boyutlarını buraya aktarmıyorum bile!) üzerinden hakaretlerini kayıt altında da sürdürebildikleri gibi.

Akademisyenlerin kullandıkları terminolojiyi çok daha dikkatli seçmeleri gerekebilecek

Üzerinde durulması gereken bir diğer husus bizler ev ortamında ders anlatırken öğrencilerimizin aileleri ile toplu şekilde bizleri dinleyip dinlemediklerini bilmiyoruz. Bu yüzden de yine sosyal bilimler alanındaki akademisyenlerin bazı dersler açısından kullandıkları terminolojiyi çok daha dikkatli seçmeleri gerekebilecektir. İdeoloji, toplumsal cinsiyet, siyaset, toplumsal sınıflar vb. konularda daha seçici olmanız icap edecektir. Dijitalleşme süreci hoca ile öğrenci arasındaki ilişkinin boyutlarını değiştiriyor ve başta derslere devam etme olmak üzere, üniversitenin belki de derslerin de ötesindeki asıl boyutunu oluşturan öğrencilerinize yol gösterebilme olanağınızı sizin elinizden alıyor. Bu yeni dönemi ve bundan sonrasını bu açıdan da yeniden düşünmemiz gerekiyor.

Yaşadığımız bu yeni deneyimin ileriye dönük ne gibi etkileri olabileceği üzerinde de durmanın belki de tam sırası. Daha önce vakıf üniversitelerinde uygulanmakta olan Türk Dili ve İnkılap Tarihi derslerinin uzaktan verilmesi anlayışı bu dönemde devlet üniversitelerinde de hayata geçirildi. İlk etapta bu iki ders ve bu dersleri vermekte olan öğretim kadrosu açısından kısıtlamalara gidilmesi ve ilerleyen aşamalar içerisinde bu iki dersin tamamen uzaktan verilmesi durumunun hayata geçirilme ihtimalini çok yüksek buluyorum. Benzer şekilde lisans eğitimi içerisinde uzaktan verilebilecek ve tüm ülkede kullanılabilecek ders alt yapısı da buradan sonra biriktirilecek gibi gözüküyor. Üniversitelerde norm kadro uygulamaları ile başlayan ve uzaktan eğitim süreci ile geliştirilen arayışların yine önümüzdeki dönemler açısından öğretim üyesi sayılarının azaltılmasında veyahut yarı zamanlı öğretim üyesi profilinin arttırılması üzerinde etkisi olabileceğini düşünüyorum. Dünyanın yaşadığı gelişmelerden ülkemizin uzak kalabilmesi mümkün değildir. Öte yandan ülkemiz akademisinin de başta dersleri hakkıyla yapma ve gerçek anlamda öğrencilerini bilgiyle donatma gibi bir ideali yeniden önüne koyması gerekmektedir.

İkinci olarak öğretim üyelerinin öğrencilerinin ilerleyen hayatlarında örnek alabilecekleri birer rol model olmaları ve onlara yol göstermeleri son derece önem taşıyacaktır. Çünkü üniversite denilen alan özgür düşüncenin ve akıl yürütmenin hayat bulmakla kalmadığı aynı zamanda bilfiil yaşama geçirilebildiği yer olabildiği için ülkelerin en önemli insan kaynağı depolarıdır. Bu kaynağı ne kadar çok geliştirebilirseniz o ölçüde yarınlarınızı dönüştürebilecek bilgi birikimini de çeşitlendirebilirsiniz. İşte bu yüzden olağanüstü zamanlarda ev üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan eğitim süreci var olan gelişimin sürmesine katkıda bulunabilecek şekilde hayata sokulmalıdır. Bu dönem bittiğinde ise yaşadığımız deneyimlerle birlikte üniversiteyi ve oradaki eğitim-öğretim yaklaşımımızı yeniden düşünmek durumundayız. benzer süreç Milli Eğitim Bakanlığı açısından da gerçekleştirilmek zorundadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır

Yaşananlar futboldan soğutuyor

Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin!

CERN’de çalışan 56 bilim insanı İzmir’de bir araya geliyor

"CERN’den gelenlerin amacı Higgs bozonunu, diğer bozonları daha iyi kavrayabilmek için yeni metotlar geliştirmek ve bunun da ilk toplantısı İzmir’de yapılıyor"