Videoröportaj

Prof. Ayata: Popülist otoriter iktidarlarının en önemli özelliği denge-denetleme mekanizmaları ve ‘kuvvetler ayrılığı’nı yok etmek

“Otoriter popülizm, çoğulculuğun tam zıddıdır. Ben varken başka güce ne gerek var, diyor. Engellerin kaldırılması gerekir. Burada engele baktığımız zaman, bir şekilde denge ve denetleme konusu…”

20 Ekim 2021 15:57

T24 Video Servisi

Prof. Dr. Sencer Ayata, Türkiye ve dünyadan örneklendirmeler ile 'popülizm ve yolsuzluk' ilişkisi konusunda değerlendirme yaparken demokrasinin olduğu ve olmadığı ülkeler ayrımına dikkat çekti. Ayata, demokrasinin olmadığı ülkelerde, demokratik ülkelerin aksine,  yolsuzluğun oransal olarak daha sık görüldüğüne işaret etti. “Popülist otoriter rejimlerin en büyük özelliğinin, denge ve denetleme mekanizmaları ile kuvvetler ayrılığını önemli ölçüde yok etmek” olduğunu vurgulayan Ayata, yolsuzlukların ortaya çıkarılmasında, bağımsız yargı ve özgür medyanın öneminin altını çizdi.

Harvard ve Oxford üniversitelerinde misafir akademisyen olarak bulunan, geçen dönemde parlamentoya giren ve CHP yönetiminde görev üstlenen Türkiye’nin önde gelen sosyologlarından Prof. Dr. Sencer Ayata, T24 ekranında Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Dünyada popülist iktidarların yolsuzluğun önünü açma eğilimini ve ekonomi ile ilişkilerini değerlendiren Ayata, Türkiye ve dünyada yolsuzluğun yalnız artmakla kalmayıp çeşitlilik kazandığını da vurguladı. Prof. Ayata, "Benim de dikkatimi çekiyor; bir  sene öncesine göre oldukça arttı yolsuzlukla ilgili haberler. Muhalefet partileri de daha sert açıklama yapmaya başladı. Mesela Akşener dün 'Yolsuzluk bataklığı' dedi. Onu bir yapıya bağladı. Adeta bir çökmeden bahsetti. CHP Genel Başkanı'nın da söyledikleri var. Türkiye'de de, bazı ülkelerde de, bu yolsuzluk hem bir anlamda artış gösteriyor hem de bunların müthiş çeşitlenmesi var. Bunlarda öyle alanlar var ki, ben borsa ve finans uzmanı olmadığım için izleyemiyorum" diye konuştu. 

Yolsuzluğun takibi açısından özgür medya ve toplumsal inisiyatifin önemini vurgulayan Ayata, bu konuda şunları söyledi:

"Yolsuzluk nedir, gizli bir faaliyettir. Bilginin olmadığı yerdedir. Bunu kim çıkaracak, özgür medya. Bağımsız medya. Araştırmacı gazetecilik alanının önü açılması gerekli.

 

 

Toplumsal hareketler üzerinde durmak istiyorum. Bence siyasi inisiyatiften çok toplumsal inisiyatif önemli. Dün TÜSİAD bunu haykırdı. TÜSİAD'a hangi sosyal kesim destek verecek? Büyük ihtimal destek bulamayacak. Güç temerküzüne dayalı patronaj ile yönetilen ülkelerde, bundan rahatsız olan toplum kesimlerinin olması çok önemli. Ben bunu biraz da sınıfsal bir olay olarak görüyorum. Bir ülkede demokrasi yoksa, bilgi özgürlüğü, medya özgürlüğü dedik, kuvvetler ayrılığının korunması dedik, bunların hepsi nerede mümkün? Demokrasinin olduğu yerde. Demokrasinin olmadığı yerde iyi niyetli çağrılar, iyi niyetli çağrılar olarak kalır."

"Bir rejim yozlaşması..."

Kentler ile kurulan rant ilişkisinin boyutlarına dikkat çeken Ayata, "Konu bazı siyasetçilerin yolsuzluk yapması yerine, yaygın bir rejim yozlaşması haline geldi" diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kentler bir önceki döneme göre bu kadar bir rant arenası değildi. Kentler muazzam bir rant alanına dönüştü. Vergi afları, son dönemde gördüğümüz vergi cennetleri. Yabancı rüşvetleri. En çok konuşulan konu dünyada. Yeni boyutlar kazanıyor çünkü. En çok akla gelen son 30-40 seneye damgasını vuran liberal-neoliberal politikalar. Neoliberalizm ve yolsuzluk arasındaki siyaset-devlet ilişkisi çok incelenen bir konu."

"Amaç, devlet ve siyasetle iş dünyasını ayırmaktı, tam tersi oldu"

Neoliberal politikalar devletin piyasaya daha az müdahale öngörürken, tam tersine sonuçlar yarattığına işaret eden Ayata, şunları söyledi:

"Ben önem verdiğim iki şeyi söyleyeyim. Devletler çok bürokratik oldu. Ve bütün piyasa dinamizmini bozuyor ve yolsuzluklara neden oluyor. Ne yapalım, devleti aradan çekelim. Bu neyi getirdi, ekonomik kuralların gevşemesini getirdi. Belli ülkelerde kuralsızlık öyle hale geldi ki, keyfi hale geldi. Bunun üzerinde kesinlikle durulabilir. Özelleştirmeleri bir araç olarak kullandılar. Bunu yaşadık. Maliyetin altında, onların da zenginleşmesine sebep olacak şekilde kaynakların aktarılması. Devlet ve siyasetle iş dünyasını ayırmaktı amaç. Kanımca ayrılmadı. Tam tersine daha da iç içe geçti. Devlet müdahalesi biçim değiştirdi. Bu çok genel anlamda, bir şekilde devletin çok farklı bir biçimde müdahalesi anlamına geliyor. Gayrimeşru hareketlerin önü açıldı."

"En az yolsuzluk görülen ilk 10 ülke demokratik ülke"

Ayata, Uluslararası Şeffaflık Endeksi'ne göre, yolsuzluğun göründüğü ülkeler ile daha az göründüğü ülkeler arasındaki farkları anlatırken, şu görüşleri dile getirdi:

“Uluslararası Şeffaflık Endeksi var. Yolsuzluk algısına göre her sene endeks yayınlıyor. Oradan bir genelleme yapacağım. Dünyada yolsuzluğun en yüksek olduğu ülkeler, en yoksul, en geri kalmış Afrika ülkeleri ve bazı Latin Amerika ülkeleri. Birinci sebep ekonomik olarak geri kalmaları. Bir sebep de, devlet geleneği olmamaları. Hangi kritere baksak en olumlu anlamda İskandinav ülkeleri yer alıyor. Hepsi de demokrasiyle yönetiliyor. İlk 10'a baktığınız zaman, bunlar demokratik ülkeler. Evet dünyada yolsuzluk silinmedi. Ama bazı ülkelerde çok daha yoğun biçimde, yüksek düzeylerde yapılıyor yolsuzluk. Bu bize, iktidar rejimine bakma yolunu gösteriyor."

Otoriter popülizme giden yol: Uzlaşma değil, mutlak iktidar

Prof. Sencer Ayata, otoriter popülizme giderken nasıl yollardan geçildiğini ise şöyle anlattı:

"Otoriter popülizm hiçbir zaman otoriter olarak başlamıyor. Tam tersine büyük bir toplumsal beklentiden geliyor. Böyle bir ortamda gelişiyor. Bunlar Avrupa ülkeleri için de doğru. Deyim yerindeyse bir siyaset felsefesi var, ona bakmamız lazım. Sıfır toplam siyaset anlayışı var. ‘Toplumda yerleşik düzen var, bozuk düzen, yozlaşmış düzen’ bunlar. Bir de onun karşısında saf, halk var. Popülistlerin ana mesajı şu, ‘Ben mevcut elit iktidara karşı o kitlenin yanındayım.’ O zıtlık kültürel zıtlık, doğru olan nedir, o elitler iktidardan uzaklaştırılmalı. Onlar gidecekler, yerine biz geleceğiz. Ne yapacak? Yoksulluğa, yolsuzluğa karşı koyacak. Bir de devamlı olarak toplumu dışarıya karşı koruyacak. Mutlak bir güce ihtiyacınız var, o iyi toplum amacını başarabilsin. Bu mantığın içinde otoriterleşme var. Toplumlun kesimleriyle uzlaşma değil, o toplumda tamamen iktidarı ele geçirmek. Bu muazzam bir güç gerektiriyor."

Popülist iktidarların ortak özelliği

Prof. Sencer Ayata, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bana göre yolsuzluğun püf noktası şu: Bu otoriter popülizm, çoğulculuğun tam zıddıdır. Ben varken başka güce ne gerek var, diyor. Demokrasi demek zaten milli egemenliğin tecellisi değil mi? Ben onun iradesi olduğuma göre, öbürleri fazlalık. Hatta engel. O zaman ne yapılması gerekir? Engellerin kaldırılması gerekir. Burada engele baktığımız zaman, bir şekilde denge ve denetleme konusu. Birincisi özü olan dar anlamda denge ve denetleme. Meşhur kuvvetler ayrılığı ilkesi. Mesela bugün Putin için bakanların ne önemi var? Meclis'in ne önemi var? Bu kuvvetler ayrılığındaki ilkeleri engel olarak görmek. Parlamentoyu zayıflatıyorsunuz. Denetlemeyi yok ediyorsunuz. Yolsuzluk söz konusu olduğunda yargı en büyük engel tabii. Yargı bağımsız olduğu zaman rahatlıkla bir duyum hakkında takibat başlatabiliyor. En önemli konulardan birisi, cezanın olması. Cezasızlık olunca yolsuzluk oradan cesaret buluyor. Böyle toplumlarda hukuka saygılı ahlak anlayışı geriliyor.
İki unsur daha var burada. Bir toplumsal denge var. Amerika'da gördük, medya o kadar önemli rol oynadı ki, denetleme unsuru medya. Bazı ülkelerde muhalefete yakın olan medya grupları her şeyi duyurabiliyorlar. Ama bu Rusya'da mümkün değil. Sivil toplum kuruluşları giderek zayıflıyor. Denge denetlemeyi kaldırınca önünde engel kalmıyor. Bu iktidarların en önemli özelliği de denge-denetleme mekanizmalarını büyük ölçüde yok etmek. Bir de kuvvetler ayrılığı. Mutlak gücün önü açılıyor."

İktidarın 'imtiyaz yaratma' yetkisi

"Önemli olan, devleti yönetenlerin imtiyaz yaratma yetkisi. Bu neyi getiriyor, kamuya ait kaynakların dağıtılması. Siz her şeyi dosta, akrabaya dağıtıyorsunuz. Ve bunlara makam dağıtıyorsunuz. Görev yok. İş dağıtıyorsunuz. Kamuya girerken gençlerin en büyük şikâyeti torpil sisteminin olması. Bu ihale dağıtmak. Kamunun muazzam gücünü düşünün, onu dağıtıyorsun. Önemli olan bu iktidarı sürdürmek için maddi çıkarları aktarmak. Patronaj sistemi olayı bu. Devleti yönetme sistemi haline geliyor. Venezuela'da iktidardakiler en önemli işleri askere verdiler. Devlet-ekonomi-asker iç içe geçti. Devletin müdahale biçimi değişiyor. Daha çok müdahale ediyor. Tam tersine, çok önemli düzeyde siyasetle ekonomi iç içe geçiyor."

"Güç yukarıda toplandıkça devlet partinin yerini almaya başlıyor"

"Otoriter rejimlerin türleri çok farklı tabii. Biz de geçmişte bunu yaşadık. Başka ülkeler de yaşadılar. İspanya kadar darbe geleneği olan bir ülke yoktur. Darbe İspanya'nın günlük hayatının bir parçası. Askeri yönetimler misal. Onlar farklı. Disiplinli bir ordu var. Siz bunu ele geçirdiğim zaman gücü ele geçiririm diye düşünüyorsunuz. 21. yüzyılla 20. yüzyılın otoriter rejimleri de farklı. Faşizmde şöyle bir şey vardı, faşizmin üzerinde uluslararası denetimlerin bir rolü yoktu. Ama 21. yüzyılda uluslararası kuruluşlar var, anlaşmalar var, endeksler var. İki önemli mesele var burada. Birincisi şu. 21. Yüzyıl'da otoriter rejimler demokrasiye çok vurgu yapıyor. İkincisi de, şimdi artık kralın, ordunun istese de bir toplumu yönetecek gücü kalmıyor. O zaman toplumu seferber edeceksiniz. Bunun aracı ne, siyasi parti. Zaten gücü ele geçirdiğiniz zaman sizin hem amacınız hem aracınız siyasi parti. Güç yukarıda toplandıkça devlet partinin yerini almaya başlıyor. Devlet partinin gücünü de geri plana atıyor."

"Ekonomi yükseldikçe yolsuzluk görünmez oluyor"

"Aslında toplumlarda yaygın bir memnuniyetsizlik oluyor. Benim de hak ettiğim var, ben onları alamıyorum. Hak eden alamıyor. Bir toplumda ne kadar yatkınlık olursa olsun, memnuniyetsizlik hep var. Baktım yolsuzluk nasıl etki yapıyor diye, ekonomi yükseldikçe yolsuzluk görünmez oluyor. Ekonomi düşünce, yolsuzluk göze batıyor. Niye kanıksanıyor? Çünkü umutsuzluk var. Bizim gibi Akdeniz toplumlarında 'ailecilik' var. Aile haklı olarak geçimini düşünüyor. Hukukun evrensel olarak uygulanmadığı yerlerde, gidiyorsunuz icabında partiye üye oluyorsunuz. Oğlan, kız işe girecek. Hep destek arıyorsunuz. Yakın arıyorsunuz. Toplum da bunun bir parçası haline geliyor. 3600 gösterge. Niye devletin evrensel bir sistemi yok. Seçim öncesi bunu bir gruba uyguluyorsunuz. EYT. Neden emeklilik sisteminiz yok? Bir çaresizlik, kanıksama var evet. Düzen öylesine ki, topluma da yayılıyor. Herkes kendini düşünüyor, ben de kendimi düşüneceğim. Değerler o hale geliyor. Bir karamsarlık var."

Ne yapmalı?

"Ne yapılacak? Ben bu konuda bir şey söyleyecek durumda değilim. CHP Genel Başkanı bir 'Siyasi Ahlak Yasası' diyor. Önemli buluyorum. Kapsamlı düşünmek lazım. Engel neydi, denge denetleme mekanizmaları. Bu sağlam olacak. Yargı bağımsız olacak… Liyakat tabii ki çok önemli. Bunu CHP çok sık dile getiriyor."