Tercih edilmiş, tecrübeli yalnızlık

Yaşamaklar

Yaşamaklar

CANER ALMAZ

Everest Yayınları Eylül 2021 175 s.

1986 doğumlu yazarın daha önce Kırgın Anlatıcı adlı bir öykü kitabı yayınlandı. Caner Almaz çeşitli dergilerde öyküler ve kitap incelemeleri yazıyor, söyleşiler yapıyor. 2021’in eylül ayında basılan Almaz'ın ilk romanı Yaşamaklar dört bölümden oluşuyor. Her bölümde bir kahramanı kendi dilinden dinliyoruz...

ADALET ÇAVDAR

Bizi etkileyen romanların içinde mutlaka kendimize dair bir şeyler buluruz. Söylemediklerimizi, anlatamadıklarımızı, kimi zaman farkında bile olmadığımız duygularımızı bir şekilde kaleme almıştır yazar. Benzer konular farklı biçimlerde işlenerek çıkar karşımıza; insanlık hallerinin çeşitli olaylarla iç içe, yeniden kurgulanışı değil midir aynı zamanda roman? Kaç duygumuz var, bunlardan kaçı bize yası ve öfkeyi çağrıştırıyor, kaç gençliğimiz var yitip gitmiş; izleri her yanımıza ve hatta geleceğimize işlenmiş?

Yaşamaklar’ın kapağını kapatınca, “bu memleket gençlerinin ömürlerini yemeye ant içmiş” diye geçirdim içimden. Her dönem, her yıl, her gelen siyasetçi eksiksiz çalmışlar gençlikten. Nesilden nesile üzerine konarak kayıplar ve travmalar aktarılmış, sıradağlar oluşmuş. Anası-babası yanı başında olsa bile öksüz-yetim hayatlar yaşayan bir kalabalığız. Babazula’nın o meşhur şarkısı gibi, “babamız bizi sevmedi, çirkiniz”. Bizim kuşak, kendi yaralarına merhem bulamamış/olamamış ana-babalarla dolu. Kendi kayboluşlarını dünyaya gelmelerine sebep oldukları çocuklarına miras bıraktılar. Sağ olsunlar…

Caner Almaz’ın ilk romanı Yaşamaklar işte bunları düşündürüyor sayfalar boyunca. 1986 doğumlu yazarın daha önce Kırgın Anlatıcı adlı bir öykü kitabı yayınlandı. İlk romanı ise 2021’in eylül ayında raflarda yerini aldı. Almaz çeşitli dergilerde öyküler ve kitap incelemeleri yazıyor, söyleşiler yapıyor.

“Bir akşam da ‘İnsan kaç yerinden yaralanırsa ölür’ diye sormuştum. O sıralar aklımda babamı bulup öldürmek vardı. Ama önce öldürmenin yollarını öğrenmeliydim. ‘Bir,’ demişti annem, ‘ben ummadığım yerimden yaralandım, o yara bana yetti.’” (s. 47)

Caner Almaz

Dört bölümden oluşuyor Yaşamaklar. Her bölümde bir kahramanı kendi dilinden dinliyoruz. İlk kahramanımız Kenan, ismiyle insana Kenan ilini anımsatıyor. "Vaat edilmiş ülke” anlamı (İbranice); kahramanın kayboluşu da o vaat edilmenin reddinde gizli; istenmeyen olmak, Yusuf gibi. Rüyalarında uçamadığından yakınarak kendini anlatmaya başlıyor Kenan. Kendini eylemek için Korece öğrenmeye, klarnet çalmaya çalışan, anasıyla bir başına büyümüş, aklını yitiren anasını hastaneye yatırmak zorunda kalmış, babasını hayatında sadece bir kez görmüş, henüz 30’larına varmamış, kamburu yaşından büyük. Anadilinde söylemediklerini başka dillerde müzik olarak dünyaya duyurmak istiyor. Rutin onun aklını durdurmasını sağlıyor, ta ki bir gün bir bara gitmeye karar verene ve o barda bir kadınla tanışana değin. Rutin bozuluyor.

“Sadece sen vardın ve kendini büyütmenin bir yolunu bulmalıydın. Yaralı ya da sağlam, aklı başında veya deli; bir şekilde buradan çıkmalıydın.” (s. 82)

Füsun kendi büyüsüyle giriyor Kenan’ın hayatına. Hem öksüz hem yetim, anasını babasını hiç görmemiş, yetimhanede büyümüş, kendi ayakları üzerinde durmaya ant içmiş; üniversiteye gidiyor, çalışıyor, yurtta kalıyor. Rutin onun her şeyi. Bir gün bara bir adam gelip klarnet çalmaya çalışırken, patronun “git şuna söyle, çalmasın” demesiyle Kenan’ın yanına gidiyor, rutin bozuluyor.

Yalnız yürüdükleri yolları birlikte yürümeye başlıyor Kenan’la Füsun. Birinin evine diğeri bir büyü olarak giriyor. Kenan, Füsun’un varlığına inanamıyor, inanamadıkça da kendinden vazgeçmiyor. O hayal âleminde bütün yaralarını Füsun’un kucağına koyuyor, oysa Füsun onun yara dediklerine bile sahip değil.

“Ev, diye düşünüyorum. Ev neresidir? Ev yerdir, insanın evi dünyadır. İnsan evine sığmaz, başka ev arar. Başkasının sığdığı dünyaya heves edip bir gönüle konuk olur. Bundan sonra, evvel misafirdir; sonrası yoktur. İnsan daimi misafirdir, kendini ev sahibi sanır. Dünyayı sahiplenir.” (s. 132-133)

Halil, Kenan’ı daha anne karnındayken terk eden babası. Kendince haklı; âşık olmuş, kalsa bile oralı olamazmış, gitmeyi tercih etmiş. Ömrünü uzun bir kışa, bitmeyen bir bozkıra teslim etmiş. Halil’in anlatısından, Kenan’ın yaşından anlıyoruz ki, siyasi olarak ortalık karışık. Halil’in âşık olduğu kadın her şeyin tam ortasında. Gitmek dışında bir gelecek görünmemiş Halil’in gözüne. Gözünde daima keder gördüğü kadınla, bir ömür boyu bir gülüş bekleyerek yaşamış.

“Nasıl oluyor bu yaşamaklar, insanlar hayatı nasıl atlatıyor Birgül? Nasıl geçmiş bu geçmiş. Nasıl? (s. 163)

Kenan’ın annesi Birgül, yaşadığı, yaşatamadığı, yaşayamadığı her şeyi yazmış. Elinden geldiğince giden aklını kâğıtla kalemle tutmaya çalışmış. Yüzlerce defteri miras olarak bırakmış. Bir çocuğu tek başına, cevaplayamadığı pek çok soruyla, kuyusundan çıkaramadan büyütmüş. Ailesi tarafından yok sayılmış. Oğlu tarafından iman edilmiş bir kadın.

Romanın temel sorunlarından biri bütün kahramanların dilinin birbirine benzemesi. İster istemez diğer üç karakterin de ortak noktası Kenan olduğu için bu dil pek ayrıştırılamamış olabilir. Romanın okur üzerinde bıraktığı bir kütle var. Geçmiş geleceğe ne kadar hâkim, hangimiz yarasını bir diğerinin kucağına bırakırken onun yaralarının ne kadar sızladığını tahmin edebiliyoruz? Füsun’la Kenan’ın ilişkisi ve ilişkinin özellikle Füsun tarafından anlatılışı hem akıl açıcı hem de sorgulatıcı.

Dönelim yazının başındaki “nedir bizim gençliklerimizin bu memleketten çektiği” sorusuna. Kaç nesildir çocuklar tek başlarına, kimsesiz büyüyor. O kimsesizlikler aktarıldıkça çoğalıyor. Kimsenin elinden bir şey gelmedi, herkes haklıydı. Şimdi kendi yaşıtlarıma bakıyorum, pek çoğumuz aynıyız. Annelerimiz babalarımız başımızda olsalar bile çoğu kayıptı, kimi hâlâ kayıp. Gençlikleri gitti, ellerinde miydi? Değildi. Olağan şartlarda olması gerekenler oldu. Tek çare, içinde yalnız kalabileceğin yeni bir yer bulmaktı. Pek çoğumuz bulduk, o kimsesizlikleri tercih edilmiş, tecrübeli yalnızlıklara çevirdik. İşin kötü yanı, Caner Almaz’ın Yaşamaklar’ında olduğu gibi kimseyi suçlamaya da mecalimiz kalmadı.

•