Hoşgeldiniz Tanrıçalar  

Tanrıçalar

Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri

JOSEPH CAMPBELL

çev. Nur Küçük İthaki Yayınları 2020 360 s.

Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri, Paleolitik dönemden Rönesans’a kadar farklı coğrafyalardaki tanrıça kültlerinin doğumu, gelişimi ve dönüşümü üzerine incelikli bir derleme. Kitapta metinsel akışa eşlik eden görseller aracılığıyla Sümer ve Mısır Tanrıçalarından Bakire Meryem’e, göçebelikten tarım toplumuna kadar birçok kültüre ait görsel bir anlatı da okuyucuyu bekliyor.

AYÇA CEYLAN 

Bir vakitler dünyada hiyerarşilerden uzak ve türler arası dengenin korunduğu dairesel kadim zamanlar vardı. Ritüeller, tanrıçalar, aşina olmadığımız bütünsel bir algılama hali ve nicesi kendini dairenin içinde var ederdi. Bu zamanların varlığını birazcık da olsa deneyimlemek istiyorsanız öncelikle etrafınızı saran hikâyelerin tarihsel yolculuğuna bir selam verin ve yola çıkın. Yola çıkmak hem kişisel hem de kolektif belleğin bin bir odasında konukluk demek. Konukluk esnasında yavaş yavaş sizi çevreleyen ve güncel gibi gözüken meselelerin hangi aşamalardan geçip bugünkü formuna ulaştığını da fark edebilme imkânı mevcut. Peki, nasıl çıkacağım ben yola derseniz size çok da karmaşık olmayan bir cevabım var: Merak ve mitoloji!

Sevgili okur, minik bir hatırlatma: Lütfen mitoloji deyince yüzünüze yerleşen asık surat ifadesini bir kenara bırakın. Mitoloji sadece sıkıcı söylenceler ve yarı tanrıların-tanrıçaların heyecan dolu seks hayatlarından ibaret değil.

“Mit sözcüğünde yaygın olarak anlaşılan şey ‘gerçek dışılıktır’, oysa benim söz ettiğim anlamda mitler bilgeliğin, yaşamdaki derin gizemlere dair bilgeliğin nihai terimleridir.” der mitler üzerine çalışmalarıyla tanınan Amerikalı yazar, editör ve öğretmen Joseph Campbell.

Campbell, 1949 yılında yayınlanan kitabı Kahramanın Sonsuz Yolculuğu ile Hollywood’un birçok filminde kullandığı kahraman temasının da şablonunu farkında olmadan hazır etmiştir. Yıldız Savaşları üçlemesi ve Indiana Jones filmlerinin yaratıcısı George Lucas 1999 yılında Bill Moyers ile gerçekleşen bir TV programında açıkça Joseph Campbell’ın çalışmalarından yararlandığını dile getirmiştir. Karşılaştırmalı mitoloji çalışmalarında birçok disiplinin etkisi ile araştırmalarına devam eden Campbell’da en çok ilgimi çeken şey, Carl Gustav Jung’un 1919 yılında ilk kez dile getirdiği “arketip” kavramını kapsamlı bir şekilde metadolojisine eklemesi. Psikolojiden mitolojiye, mitolojiden sinemaya geçen “arketipler” izleyici tarafından tekrarlı bir üretime maruz bırakılıp, halihazırda kendilerinde var olan davranış miraslarını hatırlatır.

Jung’un dört temel arketipinden anima ve animus üzerinden de ele alınabilecek bir başka Joseph Campbell kitabı da İthaki Yayınları tarafından Nur Küçük çevirisiyle ilk kez Türkçe olarak basılan Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri. Paleolitik dönemden Rönesans’a kadar farklı coğrafyalardaki tanrıça kültlerinin doğumu, gelişimi ve dönüşümü üzerine incelikli bir derleme. Kitapta metinsel akışa eşlik eden görseller aracılığıyla Sümer ve Mısır Tanrıçalarından Bakire Meryem’e, göçebelikten tarım toplumuna kadar birçok kültüre ait görsel bir anlatı da okuyucuyu bekliyor. Metin ve imge ilişkisi bakımından bütünsel anlatısı ile denge halinde olan kitap çok amaçlı kullanıma açık diye düşünüyorum: Metinsel bir okuma, görsel bir okuma, metinsel ve görsel bir okuma. Kitapta farklı ilgi alanlarından birçok okurun kendinden bir şeyler bulup, eşleşmeler yaşayabileceği sembolik anlatılara da yer verilmiş. Küçücük bir spoiler olsun; yazar Henri İbsen’in Nora, Bir Bebek Evi oyunundan referansla “Bundan böyle roller klasik roller olmayacak,” diye bir çıkarımda bulunuyor.

Burada bir parantez açıp, Toprak Ana diyorum. Coğrafyamızda yaygın bir söylence. Bu ilahi kadını somutlaştırırsak bizim yaşam evimizi kurduğumuz, bizi besleyen ve zamanı gelince bizi tekrar kendine çağıran bir varlık. Yunan mitolojisinde ilksel tanrıça Gaia, Sümer’de Tiamat, Frigya’da Kibele, Mısır’da İsis… Her biri yaşam ve ölüm dengesindeki mücadelesiyle içimizde yer alan ilahi kadınlığı gücünü bize anımsatıyor. Anımsayanlar diğerlerine aktarıyor ve böylece çember büyüyor. İşte kadın çemberleri özetle böyledir. Anima ve animus’a geri dönelim: Sırasıyla erkeğin dişil ruhu ve kadının eril ruhu anlamlarına gelen bu iki kelime içimizdeki tanrıçalarla cinsiyetler ötesi bir bağa da işaret eden, psikolojiden gelen destekler. Tam da bu nedenle tanrıça kültlerinde de bolca değinilen ritüellerin doğayla senkronlanma kısmını es geçmemeli. Her birimizin bedensel ve ruhsal sağlığımızı korumaya ihtiyacı var. Unutmadan: Babil yaratılış destanı Enume Eliş’te başlangıçta çocukları ve yaşamı koruyan iyi bir tanrıça olan Tiamat sonrasında her ne hikmetse evreni parçalamak isteyen kötü bir kadına dönüşür ve merkeziyetçi sistemin öncülerinden Babil Kralı Hammurabi’nin döneminde tanrıların en büyüğü, Babil’in koruyucu olan tanrı Marduk tarafından öldürülür. Bedeninden yer ve gök yani Dünya yaratılır. Oysaki Marduk’un gücüne inananlar şunu unutmuştur: “İçinde yaşamın özünü barındıran bir şeyi öldüremezlerdi, sadece dönüşür ve devam ederdi.”

Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri tek merkezli yapıların dayattığı cinsiyet bariyerlerinin ötesinde bir kadınlık halini düşündürtmesine rağmen yer yer kitabın dili nedeniyle çatışkı içeriyor. Sanırım bunun nedenlerinden bir tanesi kitabın Joseph Campbell’ın ölümünden sonra derlenip, yayınlanması. Robert Walter editörlüğünde 2013 yılında Joseph Campbell Vakfı’ndan tarafından basılan kitap Campbell’ın 1972 ile 1986 yılları arasında tanrıça kültü üzerine verdiği yirmiden fazla konferanstan ve seminerden anlatılar kendi sıralarına sadık kalınarak yayına hazırlanmış. Kitabın sonunda yazarın kaynakçaları dışında okuma listesi de mevcut. Okuma listesi mitoloji alanında yapılan güncel araştırmalara göre bazı kaynaklar öneriyor. Güncelliğini korumaya çalışmasıyla takdire şayan bir kitap. Ancak içinde birçok görselin yer aldığı bir kitabın son sayfalarında tanrıça kültlerini kendine dert eden kadın sanatçıların isimleri yazılsaydı da okur bunun plastik sanatlara, performans sanatına, sinemaya, edebiyata da güncel olarak nasıl yansıdığını gösteren tadımlık bir yol haritasına ulaşsaydı keşke… Goethe’nin kitabın başında ve sonunda dediği gibi “Ebedi dişidir bizi yukarı taşıyan.” Tüm dişil enerjilerin kendi yolunu inşa ettiği güzel günlere…