Bir rüyetlik ömür

Rüyet

Rüyet

DERVİŞ ZAİM

Yapı Kredi Yayınları

Başladığı noktasallıktan, ana karakterin ego seviyesinden adım adım uzaklaşarak kapsam kazanan bir anlatı Rüyet. Olanı kalp gözüyle görmek anlamına gelen ismiyle müsemma bir bilinç genişlemesini hikâye ediyor.

ÖMER ALTAN

Yönetmen ve senarist kimliğiyle tanınan Derviş Zaim 1992 yılında Ares Harikalar Diyarı romanıyla Yunus Nadi Roman Armağanı'nı kazanmıştı. 1996 yılında çektiği ilk filmi Tabutta Rövaşata'dan bu yana sinema kariyerini sürdüren Zaim, geçtiğimiz nisan ayında ikinci romanı Rüyet'i yayımladı. Yazarın yaklaşık iki buçuk yıllık süreçte tamamladığı kitap 2019 yılında yayımlanan yerli kurgusal üretimlerin arasından hem içerik zenginliği hem de sürükleyiciliği ile sıyrılıyor. Ele alınan geniş konu skalası olay örgüsüne ustalıkla eklemlenmiş. Yüzeydeki hikâye günlük yaşantı dekorunda ilerlerken arka plandaki tematik ağ adım adım metafizikleşiyor. Bu ikili yapı romanın farklı arayışlardaki okurlara hitap etmesini sağlıyor.

Zamanın sübjektif ve objektif veçhelerinin kesişiminde varolan bir roman var elimizde. İnsan bilincinin tarihsel genişlikle çarpıştırıldığı işleyiş içinde buluyor okur kendini. Özgün bir bakış açısını taraçalarla yükselerek benimsiyoruz, yazar bize aşkın bir kavrayış giydirmek için hikâyesini kullanıyor. Tuzaklı bir anlatı demek mümkün, modern zamanlar yemine çekiliyoruz ve adım adım dar gerçeklik algımızı geride bırakmaya zorlanıyoruz. 

Kitabın yazınsal yoğunluğunu gösteren pasajlardan birine bakalım:

"Zor sorulara çarptıkça karanlık gökyüzünün dinginliğine sığınmak, benliğini aşan daha büyük bir şeyin varlığını hissetmek istiyordu. Geceye asılı duran bulutların esinlediklerini, kısacası bu huşu verici deneyimlerin özünü yakalayabilirse, hissettiklerini basit cümlelerle dile getirmeyi başarabilecek miydi? Yaşadığı olayların eşsizliğini, sonsuzluğa baktığında duyduğu şeylerin anlatılamazlığını ifade edebilse bile, bir süre sonra cümlelerinin nasırlaşabileceğini tahmin ediyordu. O zaman içinde yanan ateşin sönmesini nasıl önleyecekti?" 

Böylesi sorgulayıcı bir yazım diline sahip kitap Mandala mimarlık bürosu ekseninde gelişen olayları aktarıyor. Mimarlık bürosu günümüz İstanbul'undaki gerilimleri belirginleştiren bir paratoner. Büro çalışanları şehrin çelişkilerini ne derece umursuyorlar, emin olamıyoruz. Onlar aracılığıyla işaret edilen biziz. Tarihsel katmanlarıyla derinleşen koca İstanbul'da neyin ne kadar farkındayız? Kontrolden çıkan hadiselerin göz ardı ettiklerimizin sonucu olduğunu idrak edebiliyor muyuz? Kitap öncelikle bunları sezdiriyor, tekinsizliğin kol gezdiği atmosferde okuruna yankılarla ulaşıyor.

Sayfalar çevrildikçe karakterler kendilerini geçmişten el alan bir maceranın içinde buluyor. Zaman nehrinde sürüklenmeye başlıyorlar desek yeridir. Sürpriz dolu yolculuk okuru yaşamlar ötesi bir kavrayışa itiyor. Roman ilerledikçe ölçek artırılıyor. Başladığı noktasallıktan, ana karakterin ego seviyesinden adım adım uzaklaşarak kapsam kazanan bir anlatı Rüyet. Olanı kalp gözüyle görmek anlamına gelen ismiyle müsemma bir bilinç genişlemesini hikâye ediyor.

Konforlu çevremizin yarattığı kabuller artan ilkellik salvolarıyla delik deşik ediliyor. Tüm aktarılanlar zihnimizi daha fazlasına taşımak için. Bu yaklaşımla tüm karakterler ve olaylar alegorilere dönüştürülmüş, Rüyet'in gerçekliği felsefî irdelemeler ve bu irdelemeleri temsil eden yaşantılarla örülmüş. Bugünün yüzeyinden geçmişe çukurlaşıyor ne anlatılıyorsa, Spinoza'dan bahsedilen satırlar da diyalog olarak kalmıyor, rüyalar hakkında konuşulanlar da, söz deneyimleşerek sonraki bölümleri açıyor, düşünceler hayallere dönüşüyor.

Okuru rahatsız edebilecek grotesk sahneler de mevcut kitapta. Modern dünyanın vitrinden temizlediği kimi sınır gerçekliklere maruz kalarak süslerden arındırılıyor, yabanîleşiyoruz. Tabiat yavaş yavaş sızıyor anlatılanlara, insanın tabiatla tarih içinde değişen ilişkisine şahit kılınıyoruz. Şamanizmin hüküm sürdüğü kesitlerle madenlerin karanlığında medeniyeti sorguladığımız anılar birbirine karışıyorlar. Kitap sislenirken derindeki köklere inişimiz devam ediyor. 

Edebiyat ortamımıza temel sorgulamaların ve derinlikli irdelemelerin yeniden girmesi yönünde canlandırıcı niteliğe sahip Rüyet. Kültürel koşullanmaları mercek altına yatırırken "değişerek devam etmek veya devam ederek değişmek" olarak açıkladığı imtidad kavramını merkeze yerleştiriyor. Ara ara kâbuslar gördüğü bir öğle uykusuna çekiyor okuru ve gerçekten uyanmak mümkün mü diye sormasını sağlıyor.