Queer teoriyi anlamak için bir kılavuz

queer resimli bir tarih

Queer: Resimli Bir Tarih

MEG-JOHN BARKER

Çeviri: Utku Özmakas Dipnot Yayınları

Meg-John Barker cinselliğin ve cinsiyetin “bağlamsal” konseptler olduğunun altını çizer: yani bunlar kültürden kültüre ve zamandan zamana değişebilen konseptlerdir. Örneğin Kuzey Amerika yerlilerinin cinsiyet anlayışı Batılı cinsiyet anlayışından, yani günümüzde “normal” olarak görülen sistemden farklıdır. Şemsiye terim olarak kullanılan “two-spirit”, batılı cinsiyet ikililiğinin evrensel olmadığının bir kanıtıdır. Benzer bir şekilde güney Asya’da “Hijra” ve Bugis kültüründe “Bissu”, bu ikililiğe karşı çıkan kimliklerdir. Aynı zamanda ahlaki değerler ve normlar, aynı kültürün içinde de zamanla değişime uğrar. Bu da günümüzün genel geçer “kurallarının” ne kadar “evrensel” ve “zamansız” olduğunu sorgulamamıza sağlar. 

AYÇA DURMUŞ

Queer teoriye ilgisi olup nereden başlayacağını bilmeyenler için ideal bir referans kitabı olan Queer: Resimli Bir Tarih, teorinin başlangıcından etkilendiği akımlara, önemli isimlerden günlük hayat için uygulamalara kadar çeşitli açılarla “queer” terimini inceliyor. Cinsellik, ilişkiler ve cinsiyet üzerine pek çok kitap yazmış Meg-John Barker, queer teori gibi karmaşık ve anlaşılmaz diye bilinen soyut bir teoriyi basitleştirerek anlatıyor. Julia Scheele'nin çizimleri de okuma deneyimini zenginleştiriyor.

Barker kitaba queerin kelime anlamıyla ve gelişimiyle başlıyor. “Queer” kelimesinin anlamı ilk önce “garip” olarak kullanılırken, Queensberry Markisi’nin Oscar Wilde’ı oğluyla ilişki yaşamakla suçlamasıyla homofobik bir aşağılamaya dönüşmüş. Eşcinsel aktivistler tarafından daha sonra “geri kazanılarak” bir kimlik hâline gelmiştir, yani hakaret olarak kullanılan Queer, LGBTİ+ toplulukları tarafından homofobik anlamından “geri alınmıştır”. Her ne kadar queer teriminin kullanımı tartışmalı olsa da, şemsiye terim olarak sık sık karşımıza çıkmaktadır.

Barker ise, queer kelimesini “normatifliğin dışında ve normatif olanı sorgulayan” bir yöntem olarak görür. Queeri “olunan” bir şeyden çok, “yapılan” bir şey olarak inceler. Queer, cinsiyet rollerine, cinsiyet konseptinin kendisine, cinselliğe bakış açımıza ve kategorilere eleştiriyle bakılmasını sağlayan bir araç hâline gelir. “Anormal nedir? Bir kadını kadın yapan nedir? Bedenimiz neden kimliğimizi ve arzularımızı değişmez bir şekilde belirlemek zorunda mı? Sabit varlıklar mıyız?  Normali normal yapan nedir?” Queer sadece LGBTİ+ kimlikleri değil aynı zamanda “anaakımı” da incelemeyi, sorgulamayı teşvik eder: normun dışında kalanlara “Sen nesin ve neden böylesin?” demek yerine “Normu ‘normal’ yapan nedir?” diye sormayı destekler.

Barker cinselliğin ve cinsiyetin “bağlamsal” konseptler olduğunun altını çizer: yani bunlar kültürden kültüre ve zamandan zamana değişebilen konseptlerdir. Örneğin Kuzey Amerika yerlilerinin cinsiyet anlayışı Batılı cinsiyet anlayışından, yani günümüzde “normal” olarak görülen sistemden farklıdır. Şemsiye terim olarak kullanılan “two-spirit”, batılı cinsiyet ikililiğinin evrensel olmadığının bir kanıtıdır. Benzer bir şekilde güney Asya’da “Hijra” ve Bugis kültüründe “Bissu”, bu ikililiğe karşı çıkan kimliklerdir. Aynı zamanda ahlaki değerler ve normlar, aynı kültürün içinde de zamanla değişime uğrar. Bu da günümüzün genel geçer “kurallarının” ne kadar “evrensel” ve “zamansız” olduğunu sorgulamamıza sağlar. Eğer değişim kaçınılmazsa, bir sonraki adım nedir? Queer teori için bu ne anlama geliyor?

Barker aynı zamanda felsefe ile queer teorinin arasındaki bağlantıyı da açıklar: birey olarak toplumdaki yerimizi algılayışımızın, cinsiyet ve cinsel yönelim üzerindeki etkisini varoluşçular ve postmodernizm ile açıklar. Foucault'dan Butler’a, De Beauvoir’dan Sartre'a, Queer teoriye katkıda bulunmuş düşünürlerin cinsiyet ve cinsel yönelim anlayışımıza nasıl katkıda bulunduğunu gösterir. Örneğin Butler’ın “toplumsal cinsiyet performatifliği”, toplum tarafından belirlenen sınırlar içinde cinsiyetimizi nasıl “perform” ettiğimizi anlatır. Eğer “kadınlık” deneyimi doğal değilse ve sadece “taklit” ve “performans” ise, neden bu performans bize “doğalmış” gibi gelir? Bu performansı sergilemek neden önemlidir? Toplum bunu neden önemser? Eğer cinsiyet “ifade ve davranışlarımızdan” oluşuyorsa, bunun temeli nedir? Bu ve benzeri sorularla cebelleşmek ve bu soruları sorarak doğal ve değişmez sandığımız konseptleri sarsmak, Queer teorinin amaçlarından biridir.

Ayrıca bir kişinin deneyimlerini incelerken, sadece cinsiyet ve/veya cinsel yönelim üzerinden değil, aynı zamanda ekonomik sınıf, ırk, engel durumu vb. etkenler ile birlikte alınması gerektiğinin altını çizer Barker. Örneğin her biseksüel bireyin deneyimi aynı değildir: kişisel deneyimlerinin farklıları yanı sıra bireyin hayatını etkileyen saydığımız diğer etkenler gibi. “Bu etkenler cinsiyet ve cinsel yönelime olan bakışımızı nasıl etkiler?” gibi sorular çıkıyor karşımıza.

Bu ve benzeri pek çok konsepti inceleyen Queer: Resimli Bir Tarih kitabı bu teorilerin aktivizme olan etkisinden bahsederken, bu teoriler ile nasıl kendi ufkumuzu genişletebileceğimizin altını çiziyor. Kitap aynı zamanda pek çok yazara ve düşünüre atıf yapıyor, böylece Queer teoriye giriş işlevi görürken aynı zamanda referans olarak da kullanılabiliyor.

Bu kitabı okuduktan sonra farklı dönem ve coğrafyalardaki queer tarihini araştırmak, teoride olan bilgiyi pekiştirmenize yardımcı olacaktır. Çünkü queer tarihi düz bir çizgi hâlinde giden bir tarih değildir: toplumdan topluma farklılıklar göstermiştir ve her zaman “iyiye” veya “kötüye” giden bir akış olmamıştır. Dünya tarihiyle şekillenmiş, tarihin önemli bir parçası olan ancak göz ardı edilmiş bir alandır. O nedenle Queer: Resimli bir Tarih ve benzeri kaynaklar, ufkunuzu genişletmenize yardımcı olup, göz ardı edilene yakınlaşmanızı sağlayacaktır.