Modern çağın dişlileri: algoritmalar

Merhaba Dünya

Merhaba Dünya

HANNAH FRY

Çeviri: İpek Güneş Çıgay, Hep Kitap

Günümüzde özellikle mide ameliyatlarının çoğu yapay zekâlar aracılığıyla yapılıyor. Suçluları tespit ederken de algoritmalara başvurmaya başladık. Adalet bir makineye teslim edilebilir mi? İnsanlar daha mı güvenilir? Hannah Fry, Merhaba Dünya kitabında bu sorulara yanıt arıyor...

GÖZDE KİO

Algoritma soğuk bir kelime. Duyar duymaz insanın zihninde sevimli imgeler uyandırmıyor. Sanki karışık çizgiler, 1’ler, 0’lardan ibaret bir dünya gibi tınlıyor. Peki, sosyal medya bildirimleri deyince ne canlanıyor gözünüzde? Müzik uygulamanızda “Önerilenler” listesi desek? Ya navigasyon cihazları? İşte, bunların hepsinin altında algoritmalar yatıyor. Makine çağının dişlilerini oluşturan bu görünmez kod parçaları fabrikalar, binalar, köprüler kadar modern hayatın bir parçası. Gün geçtikçe sırtımızı algoritma dizilerine daha fazla dayıyoruz. Bunu bazen bilinçli olarak bazen de istemsizce yapıyoruz. Nasıl bir dünya yarattığımızın farkında mıyız?

Matematikçi Hannah Fry da yeni kitabı Merhaba Dünya’da bu konuyu ele alıyor. Algoritmaların karmaşık dünyasının labirentlerinde gezdiriyor okuru. Kitabın alt bölümleri aynı zamanda algoritmaların yoğun olarak kullanıldığı alanlar: iktidar, veri, adalet, tıp, arabalar, suç ve sanat. Bu kadar önemli konularda kontrolü makinelere bırakmak mantıklı mı? Ne kadar güveniyoruz algoritmalara? Biraz fazla sanki.

Hannah Fry, kitabında navigasyon cihazına haddinden fazla güvenen bir adamın hikâyesini anlatıyor. Robert Jones adında bir adam, bir pazar günü arkadaşlarıyla buluştuktan sonra evine dönerken, arabasının benzin ışığının yandığını fark etmiş. Deposu tamamen boşalmadan 10 kilometre daha gidebilecek kadar benzini varmış. Neyse ki navigasyonu kestirme bir yol bulmuş. Bu yolun gittikçe daralıp dikleştiğini fark etmiş ama navigasyon cihazına da kendi şoförlüğüne de güveniyormuş neticede. Kısa süre sonra o sırada vadinin yukarısına bakanlar, az önce tosladığı ahşap çit sayesinde yüzlerce metre aşağı yuvarlanmaktan kıl payı kurtulan Robert’ın arabasını görmüşler. Robert kazanın ardından şunları söylemiş: “Patikanın yol olduğu konusunda ısrar edip duruyordu. Ben de ona güvendim. Beni neredeyse uçurumdan aşağı düşüreceği aklımın ucundan bile geçmedi.”

Evet, belli ki geçmemiş. Robert’ın hikâyesi uç bir örnek gibi gelse de değil. Makinelere bu kadar güveniyoruz. Hastalık teşhislerini onlara koyduruyoruz. Günümüzde özellikle mide ameliyatlarının çoğu yapay zekâlar aracılığıyla yapılıyor. Suçluları tespit ederken de algoritmalara başvurmaya başladık. Adalet bir makineye teslim edilebilir mi? İnsanlar daha mı güvenilir? Önyargılı bir insana ne kadar güvenebilirsiniz? Önyargılı ama empati kurabilen bir insan mı belirlesin geleceğinizi yoksa empatiden yoksun önyargısız bir makine mi?

Son yıllarda sürücüsüz arabalarla ilgili haberlere de sık rastlar olduk. Hannah Fry Merhaba Dünya kitabında bu konuyu etraflıca ele alıyor. İki anketten söz ediyor yazar. İlkinde insanlara “Sürücüsüz araba bir kaza ânında kimi kurtarmalı? Yolcusunu mu yayaları mı” diye sorulmuş. Çoğunluk sürücüsüz arabaların mümkün olduğunca çok insanı kurtarmasının ahlakî açıdan doğru olacağını düşünmüş. Ama aynı katılımcılara gerekirse kendilerini feda edecek bir araba satın alıp almayacakları sorulduğunda, fikirleri değişmeye başlamış. Sizce? Sürücüsüz arabanız hayatınızı kurtarmak için bir yayaya çarpmalı mı?

Algoritma meselesi karışık. Kimi zaman matematiksel nesnellik daha mantıklı gelse de bazen insan şefkatli bir yüz arıyor karşısında. Şöyle diyor Hannah Fry: “Önemli olan, nasıl kullanıldıklarıdır. Nükleer füzeleri fırlatmak için geliştirilen GPS, şimdilerde pizza dağıtımına yardım ediyor. Tekrarlanan pop müzikse bir işkence aracı olarak kullanılabiliyor. […] Bir algoritma üzerine fikir oluşturmak, insan ile makine arasındaki ilişkiyi anlamayı gerektirir.”

Sanırım Merhaba Dünya kitabını son dönem çıkan yapay zekâ kitaplarından ayıran en önemli özellik bu; aslında makineleri değil, insanları anlatıyor. Makine çağında insanların mı algoritmaların mı galip geleceğini sorgulamıyor, makinelerin gücünü kanıtlamaya çalışmıyor. Makine çağında insanın konumunu, insanın önemini sorguluyor. Çünkü yazarın da dediği gibi, “Makine çağında insan hiç olmadığı kadar önemli…”