Hayvanlar-Nasıl-Düşünür

Hayvanlar Nasıl Düşünür, İnsan Ne Görür?

LOÏC BOLLACHE

çev. Seda Sevinç Timaş Yayınları 2022 157 s.

Ekoloji profesörü Loïc Bollache’nin Fransız Akademisi 2021 Jacques Lacroix Ödüllü kitabı Hayvanlar Nasıl Düşünür, İnsan Ne Görür?, insanın kendini yüce bir ‘tür’ olarak görmek için kullandığı, “Sadece hayatta kalmak için yaşarlar” önermesini çürüterek hayvanların da sosyal, kültürel, duygusal zekâya sahip olduklarını birçok bilimsel örnekle ispatlıyor.

BURAK SOYER

“Hayvan zekâsını insana ait problemleri çözmek üzerinden değerlendirmek doğal olarak insanın dünyadaki canlıların geri kalanından üstün olduğu hipotezini doğrulamak için pratik bir seçenektir. Ancak testleri tersine çevirseydik, yaşamın hayvan türlerine sunduğu pek çok problemi çözmekte bizler yetersiz kalırdık. Örneğin, pek çok kuş türü kötü bir sezon geçirme öngörüsüyle yiyeceklerini saklarlar ve bunun için de olağanüstü bir uzamsal hafıza geliştirmişlerdir. Küçük bataklık baştankaralarının 10.000’den fazla yiyeceği bulup saklama becerileri vardır ve neredeyse hiçbir zaman bir kez kullandıkları saklama alanını ikinciye kullanmazlar. Böyle bir performansı insanlardan beklemek oldukça zordur. Bu sebeple zekânın rasyonel vizyonunu ısrarla yalnızca insanlara bahşedilen bir özellik olarak kabul etmek zorunda değiliz. Hayvanlar âleminde çoklu zekâ fikri çok eskiye dayanır. Antik Yunan filozofu Aristoteles için, Historia Animalium (Hayvanlar Tarihi) kitaplarının sekizinci ve dokuzuncu cildinde de yazdığı gibi, akıl yürütme insanlara ait bir özellikse, hayvanlara da pratik zekâ bahşedilmiştir. Sosyal etkileşimler esnasında genellikle yiyecek aramak için kullanılan zekâ; hafıza, hayal gücü ve algılara dayanan zekâdır.”

Bu alıntının bizde hayvanlara karşı kullanılan bir karşılığı var aslında: “O da bizim gibi bir canlı işte.” (Sonuna “Onu da Allah yaratmış”ı ekleyebilirsiniz.)

İnsanın kendini dünyadaki en üstün varlık olarak görmesinin doğru taraflarının olması hayvanların (konu hayvanlar olduğu için) hiçbir duyguya, zekâya, hisse, mantığa, içgüdüye sahip olmadığını göstermez. Dolayısıyla bize öğretilen, “Sadece hayatta kalmak için yaşarlar” önermesi de doğru değildir. Hayvanların da hafızası, kültürü, iletişimi, sosyal hayatı, duygusal zekâsı vardır. Ekoloji profesörü Loic Bollache’nin yazdığı, Seda Sevinç çevirisiyle Timaş Yayınları’ndan çıkan Hayvanlar Nasıl Düşünür, İnsan Ne Görür? kitabı da hayvanlarla ilgili yukarıda yazdıklarımı bilimsel araştırmalarla doğrulamaya girişiyor.

İnsan-hayvan arasındaki zekâ kavramını ta La Fontaine ve Descartes’tan tartışmaya açan Bollache, arılardan farelere, fillerden maymunlara, kargalardan yaban arılarına kadar birçok hayvanın zekâsıyla ilgili şu âna kadar yapılmış bilimsel çalışmalardan faydalanarak hayvanların hem zihinsel hem de duygusal özelliklerini örneklerle açıklıyor. Somon balıklarının aminoasit moleküllerinin kokusunu ayırt edici özellik olarak kullanıp doğdukları nehre geri dönmesi, arıların dans ederek birbirileriyle iletişim kurması, maymunların kendilerine verilen üzeri kumlu patatesi tatlı suda yıkayıp yemesi, kayın tavuklarının bizde hâlâ bazı köylerde geçerli olan, erkeklerle genç kadınların birbirilerini seçmeleri için köyün meydanında yaptıkları geçit törenine benzeyen bir geçit töreniyle partner aramaları, aynı ortamda iki hafta geçiren iki fareden birinin kafese kapatılmasının ardından diğerinin onu kurtarma çabaları, kurt gibi vahşi hayvanlarda bile teselli duygusunun olması, çocuğu öldükten sonra bile kendini ona adamaktan vazgeçmeyen goriller… Tüm bu örnekler tanıdık geliyor, değil mi?

Hayvanlar Nasıl Düşünür, İnsan Ne Görür?’de Loïc Bollache, sırtını birden fazla zekâ olduğuna yaslayarak hayvanlarda da bu durumun gözlemlendiğini ve insanla aralarındaki söz konusu farkın bireysel değil, kolektif zekâ biçiminde tezahür ettiğini net bir biçimde gösteriyor. Yazarın yukarıdaki örneklerden yola çıkarak sağlamasını yaptığı hayvan zekâsının insanı yüceltmek için yok sayılması hakkındaki son sözü ise üzerinde epeyce düşünmemizi gerektiği gerçeğiyle bizi baş başa bırakıyor:

“İnsan olmayan türlerin zekâsını kabul etmek, insanı zayıf bir konuma düşürmek demek değildir; ancak canlıları kullanımımızı sorgulatır ve bariz etik soruları sordurur.”