Benzersiz bir kitap: Buz Sarayı

Buz-sarayı

Buz Sarayı

GEORG WOLFGANG KRAFFT

çev. Erkan Ataçay Kırmızı Kedi Yayınları küçük boy, 56 s.

 

"Olağanüstü bir kış, benzersiz bir yapı ve arka planda akıllara durgunluk veren bir düğün. Ve işte bu tarihsel ânın billurlaştığı, Enis Batur’un söylediği gibi, 'Jules Verne’e, Borges’e ya da Cortázar’a mal edilebilecek, en azından o ayarda düş zengini bir imgelemin ürünü gibi görülebilecek', görünen o ki hiçbir şeye benzemez bir metin...

VOLKAN ATMACA

Roberto Calasso sadece yazar değil, aynı zamanda çevirmen ve emektar bir yayıncı. İtalya’nın köklü yayınevlerinden Adelphi’de uzunca bir süre yayın yönetmenliği görevini üstlenmiş, bugün de sahibi yanılmıyorsam. 1962 yılında kurulan yayınevi o zamanlar henüz merdiven altı basılan Nietzsche’nin eleştirel basımını yapmak niyetiyle yola çıkmış, sonrasında neler basacağını tasarlıyor. Yayınevinin kurucuları arasında yer alan müşavir-yayıncı Roberto Bazlen’in kafasında klasikler var ama onu asıl heyecanlandıran, o zamana kadar Bompiani ve Einaudi gibi büyük yayınevlerine kabul ettiremediği tasarıları bu vesileyle hayata geçirmek. Diğerlerinin kale almadığı, alsa bile bir şeye benzetemediği, kimisinin kitap olacağı bile tartışılır, daha da vahimi, birbirinden büsbütün farklı kitaplar! Yan yana dizildiğinde ne tür, ne içerik ne bağlam, hiçbir ortak paydası yokmuş, adeta gelişigüzel seçilmiş gibi dururken, yeni kurulmuş, üstelik iddialı bir yayınevinin bu alakasız neşriyatla farkını ortaya koyarak yayın dünyasında kendine kalıcı bir yer edinmesi nasıl mümkün olabilir? İlk çıktıklarında aristokrat, eksantrik, sonraları ise yüksek satış rakamlarına istinaden popülist yaftasına çanak tutacak kadar, ne diyelim, tutarsız bir kitaplar dizisi!

Ardında sonradan yayımlanacak metinsiz notlar bırakarak üç yıl sonra, 1965’te hayata veda edecek Bazlen’in yanıtı sorunun, rahatsızlığın kaynağındaki kaygıda gizli; zira teklif ettiği kitapları birbirine bağlayan aslında tam da hiçbir şeye benzemez olmaları; biriciklikleri. Henüz 21 yaşındayken sürece iştirak eden Calasso yıllar sonra Adelphi’ye karakterini veren, ona itibar ve azımsanmayacak bir ticari başarı kazandıran şeyi bu nitelikte bulabileceğimiz kanısına varmış. Nedir peki bu biricik? Günümüze kadar sürecek, başka arayışlar içindeki hemen her yayıncının feyz aldığı, ünlü Biblioteca Adelphi serisinin ilk kitabı, Alfred Kubin’in Diğer Taraf’ı: Romancı olmayan birinin yaşamı boyunca yazdığı yegâne roman. Bu anlamda biricik, yazarın hayatında öncesi ve sonrasıyla kıyaslandığında benzersiz bir uğrağı işaret ediyor. Ve dahası, yazarın başına gelen, ona kitabı yazdırtan müstesna bir durumu… Bu Kubin’de olduğu üzere üç aylık bir hezeyan da olabilir, Solitary Confinement’ın yazarı Christopher Burney’nin 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz Özel Harekât Birimi’nde görevliyken Almanlar tarafından yakalanıp Fresnes Hapishanesi’nde 15 ay kapalı tutulması da. Şu halde biricik kitap değil, kitabın ardında yatan başka bir şey, kısaca onu var eden bir yaşanmışlıktır; yazarının başından geçen olağandışı deneyimin ta kendisidir.

Ancak Calasso’nun da teslim ettiği üzere, hiçbir deneyim tek başına bir kitabı var etmeye yetmez. O deneyimin yazarın hayatında eşsiz bir yer tutması kitabı kendi başına benzersiz kılmaz. Sahaflar bu gerçeğin matbu emsalleriyle doludur. Fizyolojik başkalaşım tahvil edilirken metinde de bir başkalık üretmesi, metin düzleminde, diyelim üslup bakımından bir dönüşüme mahal vermesi gerekir ki, asıl o vakit kitabın kendisini de hiçbir şeye benzetemeyebilelim.

Kırmızı Kedi Yayınevi’nin Turuncu Kitaplar dizisinden çıkan Georg Wolfgang Krafft’ın Buz Sarayı adlı kitabını bu benzersizlik nitelemesi üzerinden tanımlayabileceğimiz kanısındayım. Ardındaki eşi görülmemiş tarihsel ânı ortaya çıkaran salt bir tanıkbelgeye indirgenemeyecek özel bir metinle karşı karşıyayız.Bakmadım değil: Adelphi’nin bahsi geçen dizisinde kitabın adına rastlamadım. Buradan Calasso’ya da seslenmiş olalım, Bazlen’in yüzü suyu hürmetine.

Krafft’ın konu ettiği Buz Sarayı’nın inşasına vesile olan düğünden başlayalım. Yazarın bir kez olsun anmadığı, belli ki bahsinden bilhassa imtina ettiği, metin bakımından yokluğuyla tanımlayıcı önemi haiz, alelacayip düğünden. Çariçe Anna 1739’da Osmanlı İmparatorluğu’yla yapılan Niş Antlaşması ile gelen barış ortamı içerisinde, hemen ertesi sene, I. Petro tarafından yüzyıl başında kurulan Sankt Petersburg kentinde temsilî bir düğün töreni tertip eder. Birçok yönden irdelemeye müsait bir siyasi içerimi olmakla birlikte, burada esas maksat damat Prens Golitsin’i ve onun şahsında belki bütün bir soylu sınıfı halkın önünde küçük düşürmek ve bu sayede itibarla şanın yegâne teminatı olarak tahtın otoritesini simgesel bakımdan tahkim etmektir.

Buz Sarayı’nda Düğün, çizen: Valery Jacobi, 1878.

6 Şubat 1740 günü yapılan düzmece törende, Katolik bir kadınla evlenip din değiştiren, çirkinliğiyle nam salmış prens ile, bunu Ortodoks dininin koruyucusu olarak kendisine yapılmış bir hakaret sayan çariçenin talimatı üzerine, yine kendisi gibi çirkin ve yaşlı bir Kalmuk kadını yeniden evlenecektir. Gelinle damat düğün kıyafetleri içinde, fil üstünde duran bir demir kafese konduktan sonra, ardındaki düğün alayıyla birlikte kentin sokaklarında gezdirilir. Alay ise tam bir “barbarlar” sürüsüdür. Rusya toprakları içindeki Kırgız, Tatar, Tunguz, Yakut gibi farklı boylardan seçilen numune çiftlerin kendi yerel kıyafetleriyle, kıl pranga kızıl çengi boy gösterdiği kızakları domuz, ayı, geyik, deve vb. yaban hayvanları çeker. Günün sonunda ise çifti özel olarak inşa edilmiş buzdan sarayın, kaçmasınlar diye kapıda muhafızların bekletildiği, tamamen buzdan yatak odasında girecekleri gerdek beklemektedir.

Yazarın bu yapıyı betimlerken tanık olduğu böyle bir nümayişten hiç söz etmemesi metnin siciline kaydedilmesi gereken önemli bir noksandır kuşkusuz. Ama bu suskunluktan da öte, hem muhakeme hem anlatım bakımından kitap boyunca muhafaza edilen durgun, duru akış, perde arkasındaki olayın taşkınlığı dikkate alınırsa, nedenleri anlaşılır olmakla birlikte çok daha çarpıcıdır. Egzotik, eksantrik unsurlarla bezenmiş madun etniğin, yerlinin karşısında besbelli çağdaş uygarlığın timsali olarak öne sürülen Buz Sarayı başlı başına fiziksel bir deney, hatta deneyim olarak aydınlanma çağına yaraşır bir rasyonaliteyle çözümlenecektir.

Buz Sarayı’nın planı; en üstte ise bahsedilen düğün töreninden bir görünüm, 1740.

Kitapta altı çizilmesi gereken bir diğer noksan da hem inşaatı hem de düğünü organize eden asıl kişi olan Bakan Volynsky ile yapının mimarı Eropkine’in geçmeyen adlarıdır. Bunun da sebebi bir darbe söylentisidir: Çariçe Anna’yı devirip yerine I. Petro’nun kızı Prenses Elizabeth Petrovna’yı getirmeyi amaçlayan bir hizbin içinde yer aldıkları suçlamasıyla ikisi de aynı yıl işkenceyle sorguya çekilecek ve temmuz ayında darağacına asılıp yine ağır işkence görerek infaz edilecektir.

Törenin ardından, Haziran 1741’de, St. Petersburg’daki Bilimler Akademisi tarafından yazdırılan ve aynı anda Fransızca, Almanca ve Rusça olmak üzere üç dilde birden yayımlanan metin her ne kadar kutlamalardan hiç söz etmese de, aslında yapının banisi Çariçe Anna’nın gözünde bütün bu girişimin sonuç ürünlerinden biridir. Kitabın yazarı Georg Wolfgang Krafft’ın kendisi de Bilimler Akademisi bünyesinde görevli bir fizik profesörü olduğu kadar, aynı zamanda astrolojiye düşkün çariçenin akıl hocası olarak erkânın müdavimidir. Sarayın inşasına başlanmadan önce onun en başta hava durumu konusundaki uzgörüsünden yararlanıldığı muhakkaktır. Nitekim 1733 kışında yine Çariçe Anna için Neva Nehri’nin donan suları üzerinde inşa edilmiş buzdan kalenin çökmesi Krafft’a göre mühendislik hatasından çok, buz kaleyi taşıyacak kalınlığa ve sağlamlığa henüz ulaşmamışken, üstelik kışın geri kalanında hiç görülmeyen bir erimenin yaşandığı bir dönemde inşaata girişenlerin basiretsizliğinden kaynaklanmıştır.

1739-1740 yalnızca Rusya’da değil, tüm Avrupa’da son otuz yılın en sert kışının geçtiği yıllar olarak kayda geçmiştir. Krafft bu olağanüstü durumun aslında öngörülebilir olduğunu ispata çalışarak MÖ 177’den itibaren o güne kadar tespit edilen en sert kışların bir dökümünü çıkarır ve devamlı tekerrür eden yaklaşık otuz yıllık bir zaman aralığını işaret eder. Bununla da yetinmez, Gabriel Fahrenheit’ın yüzyılın başında icat ettiği, henüz yeni yeni kullanılmaya başlanan cıvalı termometresi yardımıyla o kış Avrupa’nın farklı kentlerinde tespit edilen en düşük sıcaklık derecelerinin kaydını düşer. Metnin orijinal baskısının girişinde Krafft’ın kitabın “doğa tarihi meraklıları için hazırlanıp yayımlandığını” özellikle belirttiğini vurgulayalım.

Yapının taşıyıcı elemanlarının, dekorasyonun ve kullanılan kimi tekniklerin planlarla desteklenmiş yalın betimi kitabın ana gövdesini oluşturmaktadır. Krafft’ın dört başı mamur bir fizik deneyi olarak tanımladığı binada, ağızlarından alevler saçarak geceleri kent sakinlerine seyirlik bir manzara sunan yunuslar ya da hortumuyla su püskürten, gerçek boyutlarda fil örneğinde olduğu üzere kimi mekanik buluşlar veya buzdan yapılmış toplarda barutun nasıl ateş aldığı gibi, Krafft’ın da uğraş alanlarından biri olan askerî mühendislikle ilgili sorulara verilen cevaplar hayretimizi katlayan detaylar olarak karşımıza çıkıyor.

1740 yılının ocak ayında inşa edilen bu muazzam yapı havaların ısınmaya başladığı mart ayının son günlerine kadar varlığını korumuş, yıkıldıktan sonra bile kalıntıları Çarlık Sarayı’nın mahzenlerinde saklı tutulmuştur. Krafft, yok olup gitse de hayal gücünde kalıcı izler bırakan Buz Sarayı’nı, sınırsız soğuk nedeniyle suyun en doğal yapı malzemesi olduğu kuşku götürmez bir gezegene, yani Satürn’e layık görürken (Çariçe Anna’nın burcu kova, kovanın da yönetici gezegeni Satürn’dür) onu yıldızlar arası bir mertebeye taşır.

Olağanüstü bir kış, benzersiz bir yapı ve arka planda akıllara durgunluk veren bir düğün. Ve işte bu tarihsel ânın billurlaştığı, Enis Batur’un söylediği gibi, “Jules Verne’e, Borges’e ya da Cortázar’a mal edilebilecek, en azından o ayarda düş zengini bir imgelemin ürünü gibi görülebilecek”, görünen o ki hiçbir şeye benzemez bir metin...

 

KAYNAKÇA

  • Calasso, Roberto, The Art of the Publisher, çev. Richard Dixon, Farrar, Straus and Giroux, New York, 2015.
  • Herzberg, Julia, “The Domestication of Ice and Cold: The Ice Palace in Saint Petersburg 1740”, On Water: Perceptions, Politics, Perils içinde, yay. haz. Agnes Kneitz, Marc Landry, RCC Perspectives 2012, sayı 2, s. 53-62.
  • Krafft, Georg W., Buz Sarayı, çev. Erkan Ataçay, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2021.
  • Werrett, Simon, “An Odd Sort of Exhibition: The St. Petersburg Academy of Sciences in Englightened Russia”, yayımlanmamış doktora tezi, University of Cambridge, 2000, s. 127-135.