"Berraklığa ihtiyacın var"

Büyük-Balık

Büyük Balık

DAVID LYNCH

çev. Mehmet Öznur Encore Yayınları 2021 192 s.

Kitabın yazarı “acayip” filmleriyle tanınan, dünyaca ünlü bir kült yönetmen, David Lynch. Filmlerinin ne anlattığını açıklamaktan özellikle uzak duran bu gizemli figür hakkında yazılabilecek çok şey var. 1972 yılında 21 sayfalık senaryoyla başladığı kısa filmini dört yıl sonra uzun metraja dönüşmüş halde tamamlaması, tek bir izleyicinin bile filmi anlamadığını beyan etmiş olması gibi detaylarla başlayan yolculuğu sinemadan müzik üretimine, resimlere, oradan da lamba yapımına gelmiş durumda. Lynch sanatsal üretimi süregelen bir dalga olarak algılayanlardan. Ayrım yok, kategori yok, etiketleme yok; fikirler ve çağrılar var, içinizde tomurcuklananı dış dünyada fizikselleştirmek için gösterilen amansız çaba var yalnızca.

ÖMER ALTAN

Tamam da bu kitap ne anlatıyor? Bu kitap Lynch’in varlığını şekillendiren iki temel meseleyi irdeleyen kısa metinlerden oluşuyor. Neden okunmalı derseniz, onun da cevabı basit; okuyanda sanatsal üretime yoğunlaşma arzusunu körüklüyor orantısızca. Anekdotlarla bezeli sayfalarda bilincin temiz tutulması için meditasyon uygulamasının önerildiğini görüyorsunuz. “Otuz üç yıldır tek bir meditasyon seansını kaçırmadım” diyor yazar:

Bir sabah ve bir de akşam; her biri yirmi dakikalık iki meditasyon yapıyorum. Sonra o günkü işimin başına geçiyorum. Ve işimi neşeyle yapıyorum. Sezgilerim güçleniyor. Hayattan aldığım keyif artıyor. Olumsuzluk azalıyor.

Öfke ve keder gibi menfi duyguların sanatçının gerçek kapasitesini açığa çıkarmasını engellediği savlanıyor kitapta. Dünyeviliğin negatif kutbundan etkilenmeden artan fikir yakalama kuvveti sanatsal verimin koşulu kılınınca, sonraki adım da bu niteliği yaşatmak için meditasyon önermek oluyor. Ancak berraklıkla akan bir zihnin kıymetli fikirlerle temas edebileceği vurgulanıyor.

Kitabın ismi de buradan geliyor. Fikirler balıklara benzetiliyor. Sanatçı odağını yüzeydeki küçük balıklardan derinlerde yüzen büyük balıklara çevirmeli. Romantik anlayışın krizlerden beslenen yaklaşımına karşı cepheden salvolar geliyor dersek benzetme gereğinden fazla şiddet içerir. Kitabın şiddeti benlikten akıtmamız gerektiği tezine parazit karıştırmayalım şimdi. Yalnız bir nokta pürüzleşiyor ister istemez.

Tutkuların gelgitinde yaşayan romantiğin eserindeki şiddeti sansürleme eğilimi ile meditatif gerçeğin sakinliğinde süzülen Lynch’in filmlerinin şiddet imgeleriyle ilmeklenmesi arasındaki açı farkı nasıl açıklanır? Kişisel trajedilerle lekelenen öfke tutsaklığındaki mücadelelerinden vazgeçmeyen romantiklerin yüce kavramına aykırı gördükleri tüm etkileri eserlerinden temizlemeleri mi daha garip, yoksa meditasyonla duygu okyanuslarından sevinç limanına sığınmışın kâbusların sözcüsü haline gelmiş olması mı? Yine çıkıyor yollar paradokslara ve belki de sanatçılığın tek sabiti bu sonsuz düğüm hali.

Meditasyonun faydaları haricinde kitapta önemli rol oynayan diğer başlık ise sanat hayatı kavramı. 1865-1929 yılları arasında yaşamış olan Amerikalı ressam Robert Henri’nin Sanat Tini isimli kitabını lisede okuduğunu söyleyen Lynch bu eserden ödünç aldığı sanat hayatı anlayışını hayatın sanata adanmışlıkla yaşanması olarak yorumluyor.

Derine inmenin, bir şeyleri keşfetmenin tek yolunun ancak bu adanmışlıkla mümkün olacağını düşündüm. Bu yolda sizi engelleyecek her ne varsa sanat hayatına dahil olamazdı. Sanat hayatı gerçekten özgürlük anlamına geliyor. İncelikli bir bencilliği de taşıyor içinde. Fakat bu bencillik sadece zamana ihtiyacınız olduğu anlamına geliyor.

Bu satırları da yine kendiyle barışık bir sesle okumak kaçınılmaz. Sanatın korkutucu derinliğine parmakları daldırmanın bile her türden dirence karşı koymak anlamına geldiği kuraklığın çocukları olan kimileri içinse pek kolay değil bu. En rahat görünenin bile dünyaya güzellikler taşımak için türbülanslara kapıldığı coğrafyada acıdan taşmayan bir parlaklığa ulaşmak hayal edilebilir mi?

Bu böyle fakat Amerikalı yönetmenin yazdıklarından feyz almak da canlandırıcı. Arkadaşı Toby’nin babasının söylediği gibi, bir saat boyunca resim yapmak için rahatsız edilmediğimiz dört saate ihtiyacımız varsa, feyz kadar zaman da ödünç alabilmek harika olurdu elbet. Onu da “mengeneye yakalandıysan yataktan zor çıkarsın” diyen Lynch’in meditasyon önerisiyle kazanabileceğimizi umalım en iyisi. Çoğu gün ilerlemek imkânsız görünse de bu kitapta fokurdayan yardımı kabul edelim ve tutunacak dal bulamasak da boşlukta durmayı öğrenebileceğimize inanalım.

“Bir kurulumun yoksa eğer, bir fikir, bir ilham geldiğinde onu toparlayacak bir yere ve araçlara sahip değilsin demektir. Ve fikir durur, oturur orada, küflenir. Zaman içinde de yok olur gider. Hayata geçirilmemiş bir fikir bir ıstıraptır.”

David Lynch’in kendi ritminde ilerleyen, özgün bir isim olduğu tartışmaya kapalı sonuçta. O deneyenlerden ve denemekten başka nedir ki sanata hizmet? Dolayısıyla bize anlatacağı heybe dolusu hikâyesi var bu deneyimli sanatçının. Kitabı açıp da derinlerdeki “devasa ve soyut” balıklara temas etmenin düşünü kurmaya başlamanız bir oluyor. Adanırsak olur mu bu? E bunu da tüm olumsuzluklara rağmen adanmayı seçmeden bilemeyeceğiz işte. Evet evet, yine paradoks.

Yazarın tabiriyle “Olumsuzluğun Boğucu Lastik Palyaço Kostümü”nü sıyıralım benlikten. Yirmi dakikalık bir meditasyon seansına oturmaya hazırlanırken Terapi maddesini okuyalım kitaptan:

Bir kez psikiyatriste gittim. Hayatımın motifi haline gelen şeyi tekrarlıyordum ve ‘Tamam, artık gidip bir psikiyatristle konuşmam gerekir’ diye düşündüm. Odaya girdiğimde ona, ‘Bu sürecin herhangi bir şekilde yaratıcılığıma zarar verebileceğini düşünüyor musun?” diye sordum. ‘David, dürüst davranmalıyım, olabilir’ diye cevap verdi. Ve elini sıkıp çıktım.

* italik alıntılar kitaptandır.