Ünlü tarihçi Prokopios bütün açıklığıyla yazıyor: Bizans’ın Gizli Tarihi

Prokopius

Bizans’ın Gizli Tarihi

PROKOPIUS

çev. Orhan Duru İş Bankası Kültür Yayınları 2021.

 

Bizans tarihinin en tanınmış iki şahsiyetini yerden yere vuran Bizans’ın Gizli Tarihi, son satırına kadar ağır suçlamalardan vazgeçmeyen, aykırı bir kitap. Bin yıldan fazla yaşamış bir imparatorluğun ardından bir de bu kitap kalmış!

AHMET EKEN

Ünlü Bizanslı tarihçi Prokopios’un Bizans’ın Gizli Tarihi, 565 yılında ölümünden çok sonra bulunan, İmparator I. İustinianos ve İmparatoriçe Teodora’nın hükümdarlığı dönemini bütün açıklığıyla anlattığı, önemli bir kaynaktır. Özenli çevirisinin sahibi, 2009’da yitirdiğimiz Orhan Duru, önsözünde kitap hakkında şöyle yazar:

“Kimi yazarlara bakılırsa hileler, entrikalar, suikastlar, komplolar, darbeler, karanlık ve kirli işler, savaşlar, zaferler ve yenilgilerle dolu bir tarih bu. Hangi ülkenin tarihi böyle değil ki... diye sorulabilir. Ama Bizans tarihinde bu çeşit olaylar biraz daha yoğunluk kazanıyor.”

Prokopios, dönemin resmî tarihçisi olarak pek çok tarih kitabı yazar. Kendini “güven içinde duymadan” yazdığı bu kitapların dışında da, “her şeyi apaçık ortaya koyduğu”, yazamadıklarını öfke ve hırsla kaleme aldığı Bizans’ın Gizli Tarihi’ni ardında bırakır.

Başta daha önce yazdığı kitaplarında kendisi olmak üzere, döneminin ve ilerleyen dönemlerin pek çok tarihçisi tarafından başarılı, dürüst ve ciddi bir imparator olarak gösterilen I. İustinianos (482-565) ve eşi hakkında ağır eleştirilerini okuduğumuz, Bizans’ın Gizli Tarihi’nin yazarı Prokopios, 5. yüzyılın sonunda Filistin’in Kaisereia şehrinde doğmuş, 537’de İstanbul’a gelmiştir.

Elimizde ailesi ve İstanbul öncesi yaşamı hakkında fazla bilgi bulunmuyor, ancak başkente gelince dönemin önde gelen generallerinden Belisarios’un sekreterliğine ve hukuk danışmanlığına atanmış olması onun İstanbul’dan önce iyi bir eğitim aldığını gösteriyor. Generalin yanında 540’a kadar Asya, Afrika ve İtalya’ya yapılan pek çok sefere katılan yazar daha sonra İstanbul’a geri dönmüş, ömrünün kalan yıllarını dönemin olaylarını yazarak geçirmiştir. Tarihçiler ölüm tarihinin 562 veya 563 yılları olabileceğini söylemekteler. Ama açık olmayan bir konu var, bu durumun nedeni de Bizans’ın Gizli Tarihi; çünkü kitabın önsözünde Prokopios, buraya yazdıklarını, bu olayın kahramanları hayatta olduğundan, daha önce yazamayacağını belirtiyor. İmparator I. İustinianos’un 565 yılında öldüğünü göz önüne alırsak, yazarın muhtemelen 565’ten sonra öldüğünü varsayabiliriz.

Yazar, kitabının girişinde bir itirafta bulunuyor:

“Şimdiye kadar birbiri ardından gelen savaşlarda Bizans halkının deneylerini yazarken bütün olayları zamana uydurmak zorunda kalmıştım. Artık bu yöntemi bırakıyorum. (…) Ne olmuşsa her şeyi apaçık ortaya koyacağım. (…) Olan bitenlerden sorumlu kişiler yaşadığı sürece, her şeyi gerektiği biçimde anlatmak söz konusu olamazdı. Çünkü … kendimi güven içinde duymuyordum.”

Prokopios, rahatça yazabileceğine ikna olduktan sonra yazdığı kitabında ilk olarak uzun yıllar yanında görev yaptığı Komutan Belisarios’u (505-565) ve eşi Antonina’yı anlatıyor. Belisarios aslında iyi bir insandır ama gençliğinde sefih bir hayat sürmüş ve bundan vazgeçmemiş, ayrıca büyücülük sanatını da bilen Antonina ile evlenmiştir. Karısının etkisinden bir türlü kurtulamayan komutan, onun dediklerine inanan, yaptığı kötülüklere alet olan bir kişidir. İmparatoriçe Teodora ile işbirliği halinde olan Antonina, bu gücünü kullanarak rakiplerini ortadan kaldırır. Gizli aşk yaşadığı üvey oğlunu etkili bir kişi konumuna getirir. Tarihler aksini yazsa da, Prokopios’a göre komutanın Doğu, Batı ve Kuzey Afrika cephelerindeki yenilgilerinin, yaptığı yanlış işlerin en büyük nedeni bu kadındır!

Tüm bu olayların sonucunda Belisarios gözden düşmeye başlar. Ama onun sonunu getiren, Antonina’nın imparatoriçenin ölümü üzerine kızını Teodora’nın torunuyla evlendirmekten vazgeçmesi olur. Oysa iki kadın sözleşmişlerdir ve bütün Bizans bundan haberlidir. Bu olayda da komutanın karısının yanında yer alması bardağın taşmasıyla sonuçlanır. Prokopios şöyle yazıyor:

“İşte ondan sonra kişisel nitelikleri çıplak olarak gözler önüne serildi. (…) Karısının onu yönettiğini, karısının kâhyası durumunda olduğunu herkes gördü. En sonunda kimse onu tanımaz oldu, sonu gelmez dedikoduların başlıca konusu haline geldi. (…) Belisarios’un kötü işlerinin öyküsü böyledir.”

Kitabın ikinci bölümünde Prokopios, söze önceki İmparator İustinos’u (?-532) anlatmakla başlar. Saray muhafızıyken önce muhafızların komutanı olan İustinos, kendinden önceki İmparator Anastasios’un çekilmesi üzerine rütbesi sayesinde imparator olur. “Oysa artık sarsak bir ihtiyar ve hepten cahildir.” Geleneklere göre kendinin karar verip imzalaması gerekmektedir. O bunu yapamadığı gibi, imzasını bile atamaz. Bu işleri baş danışmanına havale eder, “ama uyruklarına ne iyilik ne de kötülük yapacak bir durumda olmadığı için” ülkeye çok fazla zararı dokunmaz! Sadece ağzı bozuk, kaba saba bir adamdır: yeğeni İustinianos (462-565) giderek devletin tüm işlerini yönetmeye başlar ve 537’de amcası İustinos tarafından eş imparator ilan edilir. Ölümünden sonra da yönetimin başına o geçecektir.

Yazar, İustinianos için “felaketler getirdi” diyecek ve ekleyecektir:

“İnsanları kaygısızca ölüme atmaktan, başkalarının mallarını yağmalamaktan çekinmezdi. (…) Yerleşmiş düzenin kuruluşlarını korumanın da bir anlamı yoktu onun gözünde. (…) Tek kelimeyle, değerli kuruluşların eşi bulanmaz yıkıcısı oldu.”

Solda, Komutan Belisarius’un eşi Antonina. Sağda: Komutan Belisarius. San Vitale Bazilikası, İtalya.

Ardından Bizans tarihinde önemli bir yeri olan Yeşiller ve Maviler partileri arasındaki çatışmalardan bahsederek, bu kavgalar içerinde İustinianos’un ne gibi manipülasyonlar yaptığını, iktidarını güçlendirmek için bunlardan nasıl yararlandığını anlatıyor. Daha sonra imparatorun yolsuzluklarını okuyoruz. İşlemedikleri bir suçla itham ederek “ya da dil döküp armağan ettiklerine inandırarak, bütün Bizanslıların özel mülklerini kendi elinde” toplayan, rüşvet karşılığında en ağır hükümlüleri cezadan kurtaran, her tür “armağanı” memnuniyetle kabul eden imparator, ayrıca hazinenin parasını da uluorta harcar.

Prokopios’un anlattığına göre, imparator hem şeytana uymaya hem de kolayca baştan çıkarılmaya hazır, dolandırıcı ve aptal bir insan: “Yanındakine hiçbir zaman doğru bir şey söylemiyor. Söylediği şeyler daima dürüstlükten uzak amaçlara yönelik.” Çok konuşmadığı gibi, gerçek düşüncelerini de saklıyor ve sürekli yalan söylediği gibi, bunları yeminleriyle de onaylıyor: “Yargıya varmadan önce iddiaları inceleyeceği yerde, suçlamaları dinler dinlemez kararını açıklıyor.” Yazarın kitabında bu kötü huylu imparatorun gerek ülke içinde gerekse dışında yaptığı kötülükleri anlatarak bu iddialarını kanıtlamaya çalıştığını görüyoruz.

İmparator hakkında düşündüklerini yazan Prokopios, bölümün sonunda sözü Teodora’ya getiriyor ve imparatoriçe olmadan yaşadığı hayatla ilgili gerçekleri açıklıyor! Teodora sirk hayvanları bakıcısı bir babanın kızı olarak doğar, ancak o daha çocukken babası ölür ve annesi üç küçük kızıyla dul kalır. Yeniden bir sirk bakıcısıyla evlenen kadın, “kızları yeteri kadar büyüyünce, çok çekici oldukları için kızlarını sahneye çıkartır”. Ve kızlar kötü yola düşerler! Yazar, Teodora’nın bir genelevde çalıştığını, ancak “ne flüt ne de harp çalmasını bildiği ve dans edecek yeteneği olmadığı için, ‘ordu kalıntısı’ denen bir fahişe” olduğunu yazıyor. Daha sonra bir tiyatroya giren ve sahneye çıkan Teodora, burada müstehcen gösteriler yaparken bir adamla tanışır ve onun hizmetçisi olarak Libya’ya gider, fakat bir süre sonra adamın onu kovması üzerine oradan ayrılarak İskenderiye’ye geçer. “Sonra bütün Doğu’da bir tur atarak Bizans’a (İstanbul) geri döner. Lakin geçtiği her şehirde Tanrı’nın lütfunu uman bir insanın adını ağzına alamayacağı mesleğini yapmayı da ihmal etmemiştir.

Bizans’ta İustinianos ile karşılaşır ve imparator “önüne geçilmez bir tutkuyla” ona bağlanır, yanına metres olarak aldığı gibi patrisyenlik payesi de verir. “Patrisyenlik gibi asil bir paye Teodora’ya geniş bir yetki ve oldukça yüklü bir servet sağlar.” Ancak ana imparatoriçe sağ olduğu sürece İustinianos’un Teodora ile evlenmesi mümkün değildir, çünkü senatör rütbesine erişmiş birinin bir fahişeyle değil evlenmesi, nişanlanması bile yasalarca yasaklanmıştır. İmparatoriçe bu yasaya dayanarak evlenmelerine karşı çıkar. Lakin ana imparatoriçe aniden ölür ve İustinianos yeni bir yasa çıkararak bu yasayı kaldırır ve evlenirler. Amcası İmparator İustinos’un ölümüyle de Teodora ile birlikte hükümdar olur.

Prokopios bu evliliğin imparatorun töre bakımından düşkünlüğünün hem anlatıcısı hem tanığı hem de yorumcusu olduğunu söyler. Bu evlilik ve imparatoriçe olmasıyla önünde hiçbir engel kalmayan Teodora artık istediğini yapabilmektedir. Arada bir imparatorla imparatoriçe arasında görüş ayrılıkları olduğu düşünülse de gerçekte böyle bir şeyin olmadığı her defasında ortaya çıkmakta, karı-koca dinsel konularda insanlar arasında bölücülük çıkarmaktadır. Maviler ile Yeşilleri birbirine karşı kışkırtmak, aralarına fesat sokmak, rüşvet almak, yolsuzluk yapmak konularında sürekli olarak beraberce hareket etmektedirler. Bu onların sarsılmaz biçimde yerlerinde kalmalarının sırrıdır!

Solda, Kraliçe Teodora. Sağda İmparator I. İustinianos.  San Vitale Bazilikası, İtalya.

Yazar, kitabının üçüncü bölümünde İustinianos’un kötü yönetimini anlatır. İlk olarak İustinianos’un “mülkiyet hakkına zorbalıkla saldırdığını” ve pek çok zenginin biriktirdiği paraları ya “delice yapı projeleri” ya da yabancı ulusları birbirine düşürmek için harcadığını, yağmadan elde ettikleri servetlerle güçlenen bu ulusların içinden bazılarının da giderek Bizans’ın düşmanı haline geldiğini iddia eder. O kadar ki, “Bizans tapınağında yağma edilmedik bir tek dağ, arazi parçası, mağara” kalmıyor…

İmparatora yönelttiği ikinci eleştirisi, onun mezheplere karşı uyguladığı politika. Çok sayıda farklı mezhebin olduğu ülkede İustinianos herkese, sadece kendisinin doğru dediği inancı benimsemesi için baskı yapıyor. Eski inançlarını terk etmeyenlere karşı da ağır cezalar uygulayarak ülkeyi “büyük bir kıyım ve sürgün sahnesi” haline getiriyor. İsyanların, yargısız infazların veya düzmece mahkemelerin, rüşvetin, yağmanın sonu gelmiyor. Tüm bu karmaşadan imparator ve imparatoriçe devamlı olarak zenginleşerek çıkıyor. Adalet mekanizmasının altüst olduğu, bağımsız yargının kalmadığı Bizans’ta Senato da bir “süs” olarak kalır: “Karar almaya ya da başka bir şey yapmaya yetkisi yoktur. Eski yasalar yerine gelsin diye hatır için toplanır. Üyelerinin ağızlarını açmasına bile izin verilmez.”

Daha önce Teodora’nın imparatoriçe olmadan önce yaptığı “utanç verici” işlerden söz eden yazar, kitabının dördüncü bölümünde onun tahta çıktıktan sonra yaptıklarını anlatıyor. “Aklı fikri inatla ve sürekli olarak insanlara kötülük etmekle dolu” olan Teodora, son derece inatçı ve kindar bir insan, herkes ondan korkuyor. İmparator kapısı herkese açıkken, herkesle görüşülürken onun yanına gelmek bile büyük bir mesele. “Gazabını çeken birinin önemsiz ve göze çarpmayan bir suç işlediği ileri sürülse, hemen sanıkla ilgisiz suçlamalar uydurup, işi cinayet işlemiş gibi” büyütüyor. Özel mahkemeler kurdurup, buralara jürileri kendi seçiyor ve o kişiyi mutlaka en ağır biçimde cezalandırıyor. Sarayın casusları var ve bu casuslar her yeri dolaşıp olup bitenden Teodora’yı haberdar ediyorlar. Yaşamın tüm alanlarına karışıyor, o kadar ki, bir senatörün iki kızını adi iki serseriyle evlendiriyor! Onun döneminde bütün kadınların ahlakı bozuluyor, kadınlar eşlerini aldatınca ceza görmüyor. Zina yapanlar bile cezalandırılmıyor. Kadınlar kocalarına karşı dava açıp onları mahkemelerde süründürebildikleri için, “kocalar, karılarının yaptıkları her şeyi hoş görüp, farkında değilmiş gibi” yapıyorlar.

Beşinci bölümde yazar sözü bir kez daha imparatora getiriyor ve yıkımlarından örnekler vermeye devam ediyor. İddialarından birisi Libya seferiyle ilgili. Bir isyanı bastırmak için bu ülkeye giden Bizans ordusu burada düzeni sağlayamadığı gibi, beş milyon insanın da ölümüne neden oluyor. Bunlardan bir bölümü de Bizans askerleri. İtalya’daki savaşlarda da yine İustinianos’un yanlış politikaları yüzünden başta Bizanslılar olmak üzere çok sayıda insan ölüyor veya düşman kabileler tarafından esir alınıyor. Bu arda imparatorluğun doğu sınırı İranlılar ve Araplar tarafından sürekli saldırıya uğruyor. Bazı bölgeleri İranlılar işgal ediyor.

Bir de bu dönem bazılarına göre Şeytan’ın yüzünden, bazılarına göre de Tanrı, İustinianos’dan nefret ettiği için sürekli doğal afetler yaşanır. Seller Urfa’ya büyük zarar verir, Nil Nehri her zamanki gibi yükselir ama alçalmaz, başta ekinler olmak üzere her şey altüst olur. Tarsus şehri günlerce sel sularının altında kalır. Depremler Antakya’yı Silifke’yi, yakınındaki Kilikya’yı ve Anadolu’nun pek çok şehrini yerle bir eder. Binlerce insan ölür. Bunları salgın hastalıklar izler.

“Para düşkünü” imparatorun işlerinin ardından, Prokopios sözü yeniden Teodora’ya getirerek bu kez onun yaptığı işleri anlatıyor. Özellikle kocasının yaptıklarından dolayı çok memnun kalan imparatoriçe, bunun da ötesinde onun en büyük destekçisi. En zor durumlarda bile arkasında durarak, bazen de “güzel sözlerle kandırarak” kurdukları düzeni beceriyle sürdürüyor. Yazar onun için “büyücü” demekte!

Bizans tarihinin en tanınmış iki şahsiyetini yerden yere vuran Bizans’ın Gizli Tarihi, son satırına kadar ağır suçlamalardan vazgeçmeyen, zaman zaman anlamsız ya da komik gelebilen, aykırı bir kitap. Bin yıldan fazla yaşamış bir imparatorluğun ardından bir de bu kitap kalmış!

•