Kültür-Sanat

Yönetmen Ferzan Özpetek: Karantina günlerini ilişkilerinin başında yaşayanlar çok şanslı...

"Benim kafa yapım, çok güzel bir şey mi geldi saklamayacaksın, hemen yiyeceksin, içeceksin, harcayacaksın. Bu hayatta hiçbir şeyi saklamayacaksın"

03 Mayıs 2020 17:10

İtalya'da yaşayan ünlü yönetmen Ferzan Özpetek, karantina günlerini ilişkilerinin başında yaşayanların şanslı olduğunu dile getirerek, "Ben 19 yıldır tek bir kişiyle beraberim. O kadar yıl sonra ilişkide değişiyor bir şeyler. İçimden diyorum ki keşke birlikteliğimizin ilk yıllarına denk gelmiş olsaydı bu, müthiş bir deneyim olurdu. Eve kapanacaksınız üç buçuk hafta; yemek, içki ve seks!" dedi. 

Roma'da yaşayan yönetmen Özpetek, karantina günlerini, Koronavirüs'ten en çok etkilenen ülkelerden biri olan İtalya'daki yaşamı İstanbul Life'tan Berna Abik'e anlattı. 

Özpetek, şunları söyledi:

Evde günleriniz nasıl geçiyor?

WhatsApp’ta sekiz arkadaşımızın olduğu ‘Mumyalar’ isimli bir grubumuz var. Şimdi yedi kişi kaldık gerçi. Akşamları görüntülü konuşmayla elimizde içkilerimiz, önümüzde yemeklerimiz, sohbet ediyoruz. Yanına küçük pizzalar hazırlıyoruz. Dizi seyrediyorum çok ve kitap okuyorum.

Çiftlerin sürekli yan yana olması nasıl bir his?

Ben 19 yıldır tek bir kişiyle beraberim. O kadar yıl sonra ilişkide değişiyor bir şeyler. İçimden diyorum ki keşke birlikteliğimizin ilk yıllarına denk gelmiş olsaydı bu, müthiş bir deneyim olurdu… Noter bir arkadaşım var, “Bir kızla tanıştım, yazışıyoruz” diyor. Ulan evine çağırsana kızı, beraber kalın, faydalan işte bu durumdan! Eve kapanacaksınız üç buçuk hafta; yemek, içki ve seks! Karantina günlerini ilişkilerinin başında yaşayanlar çok şanslı. Uzun ilişkilerde değişiyor tabii ki. Simone ile beraber geçen gün bir bisküvi yaptık, annesi de bize tarif ediyor telefondan. Bir yandan da tartışıyoruz sürekli; onu fazla koydun, bunu az koydun diye. Nihayet fırına koyduk ama muhabbete dalmışız ve bisküviler yandı, çok güldük buna. Ertesi gün ben tekrar yaptım ve çok güzel oldu. “Acaba bir daha yiyebilecek miyiz” diye dramatik bir bahane buluyorsun kendine, götürüyoruz hepsini. Sanırım hepimiz bir altı-yedi kilo şişmanlayıp öyle çıkacağız bu işten. Evimin hiç de fena olmayan bir salonu var ama içimden gelmiyor spor yapmak bu sıralar.

Bu dramatik bahaneler arasında özel günler için sakladığınız şarapları içmek de var mı?

Bizim evde şarap konusunda hiç eksiklik hissetmeyiz. Benim kafa yapım, çok güzel bir şey mi geldi saklamayacaksın, hemen yiyeceksin, içeceksin, harcayacaksın. Bu hayatta hiçbir şeyi saklamayacaksın.

Evde oturmaktan şikâyet edenler var mı?

Geçen gün Sicilya’daki belediye başkanı bağırarak konuşuyor… “Evde oturmaktan bunalıyorum diyorsunuz. Şimdiye kadar hanginiz spor yaptınız? Şimdi hepiniz koşuyorsunuz birdenbire. Köpeğinizi gittiğiniz her yere götürüyordunuz sanki. Bunalıyorum ne demek! Evinde oturuyorsun, savaşta değilsin. Savaşta olan insanlar bunalsın, sen bunalma!” Haklı olarak bağırdı çağırdı adam. Doğru söylüyor. Sevdiğiniz, çok yakın olduğunuz birini götürüyorsunuz hastaneye ve onu bir daha göremiyorsunuz. O yüzden evde otursun insanlar. Bunu kendin için yapmıyorsun. Bunu belki de kanserli bir hasta yakınının yatağını çalmamak için yapıyorsun. Türklerde vardır bu duygu, başkasını düşünme olayı. Bir anne çocuğunun zarar görmesini ister mi? Ya da tam tersi...

Söyleşinin tamamı için tıklayınız.