Gündem

Yıldıray Oğur: Osman Kavala’nın casusluktan tutuklanmasını hukuka uygun bulan mahkeme üyelerinin gerekçelerini okurken insan irkiliyor

24 Mart 2021 10:09

Karar gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, "Osman Kavala’nın bu kez 'casusluk';tan tutuklanması hakkında ikinci kez yaptığı bireysel başvuru ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin 29 Aralık 2020’de verdiği ikinci “hak ihlali yoktur” kararının gerekçesi Resmi Gazete’de yayınlandı.  Karar aralarında mahkeme başkanı Zühtü Arslan’ın da olduğu 7 üyeye karşı 8 oyla alınmıştı. -  Gerekçede 36 sayfalık karara 42 sayfa karşı oy yazısı yazılmış. Karar, Türkiye’de hukukta aynı anda kaç iklim yaşandığıyla ilgili ibretlik bir vesika. Osman Kavala’nın casusluktan tutuklanmasını hukuka uygun bulan mahkeme üyelerinin gerekçelerini okurken insan irkiliyor." görüşünü savundu. 

Oğur yazısında, "Örneğin iddianamede Kavala’nın casusluk yaptığıyla ilgili herhangi bir delil, iddia, karine gösterilememesini şöyle açıklamışlar: 'Doğası gereği gizlilik içinde işlenen casusluk türü suçların ortaya çıkarılmasında, bunlara dair delil ve olguların belirlenmesinde soruşturma mercilerinin diğer suçlara göre oldukça zor bir konumda oldukları hatırda tutulmalıdır. Dahası bu  tür suçların konusunu oluşturan eylemlerin çoğu kez diğer ülkelerin istihbarat örgütleriyle işbirliği içinde icra edilmesi ve suçların faillerinin eylemlerini gizleme konusunda diğer şüphelilere göre daha fazla kabiliyet sahibi olması gibi olgular, bunlarla ilgili en azından soruşturmanın başlangıcında veya tutuklama gibi koruma tedbirlerinin uygulandığı aşamada aranan delil türü ve düzeyiyle ilgili kısmen farklı ölçütler benimsenmesini zorunlu kılabilir.' Yani mahkeme üyeleri diyor ki, bir savcı sizi casusluktan tutuklayıp, herhangi bir delil göstermeyebilir çünkü siz casus olduğunuz için delilleri saklama kabiliyetiniz var." ifadesini kullandı. 

Oğur şunları kaydetti: 

"Ve yine aynı AYM üyelerine göre iki kişinin telefonlarının birbirine yakın baz istasyonlarından sinyal vermesi o iki kişiyi irtibatlı göstermeye yetebilir: “Teşebbüsten hemen sonra bir lokantada görüşme, birçok farklı tarihte aynı mahalde bulunmaya işaret eden telefon bilgilerinin kesişmesi” irtibat için yeterlidir.

Bu karara göre örneğin Üsküdar Meydanı’ndan geçerken aynı baz istasyonundan telefonlarınızın sinyal verdiği, yine o meydandan geçen bir CIA ajanıyla isterse bir savcı sizi irtibatlı gösterip, sizi herhangi bir delil göstermeden CIA’ye casusluk yapmaktan hapse atabilir. Bu haksızlık karşısında AYM’ye bile başvursanız, ortada olmayan casusluk delilleri, yetenekli bir casus olmanıza yorulabilir. 

Peki, sekiz AYM üyesini ikna eden bu casusluk ve irtibat delilleri için AYM Başkanı Zühtü Arslan karşı oy yazısında ne demiş. 

Bir karşı oy yazısından çok, “böyle hukuk mu olur” isyanına benziyor: 

“HTS ve baz istasyonu kayıtlarından hareketle başvurucunun muhtelif tarihlerde Henri Barkey ile görüşmeler yaptığı ileri sürülmüştür. Aynı şekilde bir an için tüm bu görüşmelerin gerçekleştiği varsayılsa bile bunların içeriklerine dair hiçbir bilgi, dahası iddia bulunmamaktadır. İstanbul’da doğup büyüyen ve Türkiye üzerine akademik çalışmaları bulunan Henri Barkey ile telefon görüşmesi yapıldığı yolundaki kayıtlar, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme suçu bakımından kuvvetli belirti kabul edildiği takdirde, yıllar içinde bu kişiyle bir şekilde telefonla görüşmüş olan herkesin casusluk suçu bakımından kuvvetli şüphe altında olduğu ve dolayısıyla tutuklanabileceği gibi hukuken hiçbir şekilde izah edilemeyecek bir durum ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, yabancı istihbarat servislerine çalıştığı ileri sürülen bir akademisyenin görüştüğü kişilerin, görüşmenin içeriğinde dair herhangi bir tespit olmadan, salt bu görüşmeler nedeniyle casusluk suçunu işlediklerinin ileri sürülmesi ancak varsayıma dayanan ve soyut değerlendirmelerle mümkün olabilir.”

“Başvurucu devletin gizli kalması gereken hangi bilgilerimi temin etmiştir? Bu sorunun cevabı ne tutuklama kararında ne de iddianamede bulunmamaktadır. Daha da önemlisi başvurucunun hangi gizli bilgileri kimden, nasıl ve nerede temin ettiğine dair herhangi bir açıklama olmadığı gibi, kendisiyle “yoğun irtibatı” olduğu varsayılan Henri Barkey’in hangi gizli bilgilere sahip olduğu ve bunları nasıl temin ettiği de soruşturma belgelerinden anlaşılmamaktadır.”

“Başvurucunun kurduğu ve desteklediği STK’lar vasıtasıyla devletin güvenliği ve siyasi yararları bakımından niteliği gereği gizli kalması gereken bilgileri elde ettiği, bunları Türkiye aleyhine ve yabancı devletlerin lehine kullandığı ileri sürülmüştür. Belirtmek gerekir ki sivil toplum örgütlerinin en önemli görevi ülkenin sosyo-ekonomik ve politik meseleleri üzerine araştırmalarda bulunmak, analizler yapmak, raporlar hazırlamak ve öneriler üretmektir. Kuşkusuz STK’lar da casusluk amacıyla kullanılabilir. Ancak bir STK’nın casusluk olarak nitelendirilebilecek faaliyetler yürüttüğünün veya bu tür faaliyetleri örtülmesi amacıyla kullanıldığının soyut ve genel suçlamalarla değil, somut bilgi, belge ve olgulara göre dayanılarak gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde her STK, benzer suçlamalarla etkisiz ve işlevsiz hale getirilebilir. Somut başvuruya konu soruşturma belgelerinde başvurucunun ilişkili olduğu STK’ların hangi gizli bilgileri elde ettikleri Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde bunları nasıl kullandıkları ve hangi ülkede verdikleri açıklamış değildir.”

Diğer 7 üye de neredeyse arka fonda “Olur mu böyle saçmalık” diyen bir sesle benzer karşı oylar yazmışlar. 

Hukuk izah için yetmeyince Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’a edebiyata başvurmak zorunda kalmış:  

“Kafka’nı Dava romanında Josef K. Kendisini aniden bir hukuk sarmalının ve labirentinin içinde bulmuştu. : “Josef bir hukuk devletinde yaşıyordu...bütün kanunla sapasağlam yürürlükteydi.” Somut olayımızda başvurucunun neredeyse aynı olguya dayalı suçlamalarla ve kuvvetli şüphe uyandıracak önemli yeni deliller ortaya konulmadan iki kez tahliye edilip üç kez tutuklanması da Kafkaesk bir hukuk sarmalına benzemektedir.” 

İşte her gün Türkiye’de adını duyduğumuz duymadığımız, haber olan, olmayan, solcu, dindar, Kemalist, selefi, hilafetçi hiç fark etmeden onlarca kişi bu Kafkaesk hukuk sarmalının içine giriyor ve hakkını aramaya çalışıyor."