Gündem

Yerine kayyım atanmasının ardından tutuklanan Mızraklı: Üç gün tek kişilik hücrede bırakıldım, ailemden çok uzak olan Kayseri cezaevine sevkim yapıldı

12 Kasım 2019 11:40

Yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı 22 Ekim tarihinde tutuklanmasının ardından yaşadıklarını anlattı. Mızraklı, "Tutuklanınca ilk üç gün tek kişilik hücrede bırakıldım. Daha sonra da ailemden çok uzak olan Kayseri cezaevine, benimle aynı gün tutuklanan Kayapınar ve Kocaköy belediyelerinin kadın eş başkanlarıyla birlikte sevkim yapıldı" dedi. 

"Cezaevleri hak ve hukukun olmadığı işkence hanelerdir" diyen Mızraklı, "Buradaki siyasi tutuklu ve hükümlüler ağır baskılar altında. Günlük gazetelerden dahi yoksun, yoğun hak ihlallerinin olduğu bu yerlerde en masum insan haklarından bile mahrum kalacağımızı biliyorum. Adalet bu ülkede sadece mahkeme duvarlarını süsleyen bir kelime olmanın ötesine geçmemektedir. Tüm adalet sistemi tek bir partinin hizmetindedir" ifadesini kullandı.

Mızraklı cezaevinde, Evrensel'den Meltem Akyol'un sorularına yazılı olarak yanıt verdi. 

Gizli tanık ifadesi nedeniyle tutuklanan Mızraklı, ifade veren hakkında şunları söyledi:

“Mardin’deki mahkemeler tarafından güvensiz bulunan, ifadeleri kayda alınmayan iftiracı, söz konusu bizler olunca ödüllendirilmiştir. Hemen serbest bırakılmıştır. Kendisinin tahliye olduğu Kayseri Cezaevine bizler konularak Türkiye demokratik çevrelerine de bir mesaj verilmek istenmiştir".

Akyol'un sorularına Mızraklı'nın verdiği yanıtların bir bölümü şöyle: 

Nasılsınız, durumunuz nasıl? Cezaevindeki günleriniz nasıl geçiyor?

Tutuklanınca ilk üç gün tek kişilik hücrede bırakıldım. Daha sonra da ailemden çok uzak olan Kayseri cezaevine, benimle aynı gün tutuklanan Kayapınar ve Kocaköy belediyelerinin kadın eş başkanlarıyla birlikte sevkim yapıldı. Cezaevleri hak ve hukukun olmadığı işkence hanelerdir. Buradaki siyasi tutuklu ve hükümlüler ağır baskılar altında. Günlük gazetelerden dahi yoksun, yoğun hak ihlallerinin olduğu bu yerlerde en masum insan haklarından bile mahrum kalacağımızı biliyorum. Adalet bu ülkede sadece mahkeme duvarlarını süsleyen bir kelime olmanın ötesine geçmemektedir. Tüm adalet sistemi tek bir partinin hizmetindedir.

Ama kışın ardı bahardır. Umudu dört duvar arasında da olsak yeşertmek ve filizi büyütmek asli görevimizdir. Yani bizler umudumuzu hiçbir zaman kaybetmedik. Gökyüzünü boyayacağımız inancını hep koruduk. Bundan dolayı moralimiz her zaman yüksektir. Yani parmakların arasında hapsedilmeyen bir umut anlayışımız var. Önce Diyarbakır D Tipi Cezaevindeydim. Hemen ardından Kayseri Cezaevine getirildim. Kısa bir süredir buradayız. Buradaki günlerimi, zamanımı verimli geçirmeye çalışıyorum. Yani dışarıda neler yapılabilir? İçeride de dışarıda nasıl bir çalışma yürütülmelidir sorularına pratiğimle cevap vermeye çalışıyorum. Yani içeride değilmiş gibi çalışmaktayım. Çünkü bu halka karşı bir sorumluluğumuz var ve bunu en iyi şekilde yürütmek zorundayız. Bunun bilinciyle burada yaşamı düzenliyoruz diyebilirim.

3 büyükşehirin ardından seçilmiş, üstelik yüksek oyla seçilmiş belediyelere kayyumlar arka arkaya geliyor... Başından beri meselenin sadece bu belediyelerin, dahası HDP’lilerin meselesi olmadığını ifade ediyorsunuz, ne söylemek istersiniz?

Bu meseleyi basit bir kayyum meselesi olarak görmek yanlış bir politika anlayışıdır. Siyasete dar ve sığ yaklaşımdır. En başından beridir diyoruz ki bu kayyum ataması değildir siyasi darbedir. Kayyum, iyi yönetilmeyen, batmaya yüz tutmuş şirketlere atanır. Kayyum atanan belediyelerimize baktığımızda öyle bir şey olmadığını görürüz. Yolsuzluk, hırsızlık ve talan hiçbir belediyemizde görülmemiştir. Neredeyse her ay müfettiş denetiminden geçtiğimiz halde tek bir eş başkanımız hakkında soruşturma açılamamıştır. Çünkü bizler, halkçı belediye anlayışımızı hiçbir zaman kaybetmedik. Halktan uzaklaşmadık. Belediyelerimizi kentimizle birlikte yönetme anlayışını benimsedik. Tüm bunlara rağmen, yani başarılı olduğumuz halde, yolsuzluk, hırsızlık olmadığı halde neden kayyum atandı diye sormamız gerekir. İşte buradan da anlaşılıyor ki bu uygulamalar ve politikalar sömürge valiliklerinin siyasi darbesidir. Bu uygulamalar, öncelikle Kürt halkına sonrasında ise demokrasiden yana olan tüm halklara karşı yapılan bir uygulamadır. Bir zorbalıktır. Muhalefeti susturmanın siyasetidir. Tüm ülkeye uygulanmak istenilen faşizmin gri renginin kent kent uygulanmak istenmesidir. Bu mesele tüm demokratik kesimlerin meselesidir. Halkı susturmak, iktidarın saraylarda yaşaması, iktidarda kalması için uyguladığı politikalardır. Yani bu mesele, sadece HDP’li belediyeleri ele geçirme meselesi değildir. İnsanlıktan yana ne varsa tüm bunları ezmenin, yok etmenin, savaşın meselesidir.

Yani olaya kayyum olarak bakmamak gerekiyor. Tek taraflı bakmamak lazım. Savaş tamtamlarının bir avuç yandaşın refahı için çaldığı bu dönemde seslerimize ses katalım ve hep birlikte haykıralım, “Bu, kayyum değil darbedir” diyebilmeliyiz. İktidarın bu kirli siyasetini deşifre etmeliyiz.

Söyleşinin tamamı için tıklayın