Gündem

Van’da konaklayan sığınmacılar: Yurtsuzluk en çok kadınları vuruyor

29 Nisan 2021 16:06

Asya’nın farklı ülkelerinden gelerek çoğu Batı ülkelerine geçiş için geçici olarak Van’da konaklayan özellikle yaşayan kadın sığınmacılar yurtsuzluğun en çok kendilerini vurduğuna dikkat çekiyor.

İran İslam Cumhuriyeti ile 295 km’lik sınır hattı bulunan Van üzerinden Türkiye’ye, Ortadoğu ve Asya’nın farklı bölgelerinden her yıl binlerce göçmen giriş yapıyor. Tahminlere göre, Van’ın sınırdaki ilçelerinden her yıl 500 bin insan Türkiye’ye geçiyor. Bu göçmenlerden bir kısmı batıya doğru yolculuklarını sürdürürken bir kısmı da Van’da yaşam mücadelesine devam ediyor. Kadınlar ve çocuklar için bu yolculuk çok daha zorlu. Yolculuğu yaşayan ve yaşam mücadelesini farklı bir ülkede sürdüren kadınlar da yurtsuzluğun en çok kadınları vurduğunu dile getiriyor.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın haber portalı, Gazetecilik Platformu'ndan Şenol Balı'nın haberine göre, sınırın öte yakasında başlayan ve sınır ilçeleri Başkale, Özalp ve Çaldıran’dan Van kent merkezine devam eden yolculuk boyunca mülteciler kaza, donma, açlık ve barınma gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Umut yolculuğu sırasında yaşamını kaybeden, yaralanan, geri dönmek zorunda kalanların sayısı da çok yüksek. Bu nedenle Van’ın Seyrantepe Mahallesi’nde bulunan Kimsesizler Mezarlığı Türkiye’nin en büyük göçmen mezarlığı olma özelliği taşıyor.

Van’a ulaşan göçmenler için de mücadele bitmiyor. Göçmenler ekonomi, barınma, sağlık, eğitim, dil ve entegrasyon gibi temel sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Kadınlar için bu süreçler daha da zorlu. Çalışma izni olmayan, buna karşılık çalışmak ve ailelerini geçindirmek zorunda olan kadınlar zaman zaman dışlanıyor, tacize uğruyor veya dolandırılıyor. Kadınların fuhuş yapmaya zorlandığı iddiaları da sık sık gündeme geliyor. Kadınlar, tüm bunların görülmediğini, duyulmadığını düşünüyor ve sorunlarının çözülmesini istiyor.

”Kadınların sesi haram sayılıyordu”

Asrin Karimpour, Van’a yerleşmiş binlerce göçmen kadından biri. Aynı zamanda bir müzisyen. Karimpour, uzun yıllar müzik alanında çalıştığı İran’da kadınların sesinin haram sayıldığını anlatıyor:

“İranlı bir Kürdüm. Üç yıldır Van’da yaşıyorum. Bazı ailevi sorunlardan dolayı İran’dan çıkıp geldim. İran’da uzun yıllar müzisyenlik yaptım. Konservatuvar mezunuyum ve müzik alanında çalıştım. Ancak İran’da yasaklar vardı. Kadınların sesi haram sayılıyordu. Ben yasağa karşı geldim. Çünkü bu engel ve sansür zoruma gidiyordu.”

”Hem kadın hem göçmen olarak bilmediğin bir yerde yaşamak çok zor”

Karimpour, uzmanı olduğu Setar çalgısı ile Orff’un (müzik ve hareket eğitimi) pek bilinmediğini o yüzden işini yapmakta zorlandığını söylüyor. Bu nedenle geçinebilmek için başka bir işte de çalıştığını aktarıyor:

”Kadınlara müzik enstrümanı dersi, çocuklara da Orff eğitimi veriyordum. Ancak buraya geldikten sonra müzikten koptum ve müzik dışında her işi yapmak zorunda kaldım. Hem tanımadığım, bilmediğim bir yere gelmiştim hem de uzmanlık alanım olan Setar enstrümanı burada bilinmiyor. Orff eğitimi veriyordum çocuklara ancak burada o da bilinmiyor. Çocukları nota ve ritim konusunda sadece keman veya piyanoyla hazırlıyorlar ancak şu an Avrupa dâhil birçok dünya ülkesinde çocuklara ilkin Orff eğitimi verilmekte. Bu yüzden iki alanda da burada işimi yapamıyorum. Bu yüzden geçimimi sağlamak için bulaşıkçılıktan garsonluğa kadar birçok işte çalışmak zorunda kaldım. Koronadan dolayı işler azaldı. Kızımla beraber zor bir süreç yaşıyorum. Hem kadın hem göçmen olarak bilmediğiniz bir yerde yaşamak çok zor. Sağlık, eğitim gibi ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz. Çocuğumla beraber bir kadın olarak yaşam sürdürmek beni yoruyor. Çocuğum okula gidemiyor. Bir arkadaş dahi edinmiş değil. Makyöz olmasına rağmen iş bulamıyor. Burada da ekonomi çok iyi değil, iş imkânları çok kısıtlı. Bir kan tahlili yaptırmak için günlerce uğraşıyoruz, neredeyse yalvarıyoruz ama yapılmıyor sigortamız yok diye.”

”Belirsizlik bizi çok zorluyor”

Göçmenlik statüsünün yarattığı olumsuzluklara değinen Karimpour, Kanada’ya gitmek için başvuru yaptıklarını ve şu an beklediklerini dillendiriyor:

”Başka bir ülkeye gitmek çok daha iyi olacaktır. Çünkü orada vatandaş olma şansınız var en azından. Biz de Kanada’ya gitmek için başvuru yaptık ve bekliyoruz uzun yıllardır. Şartlı göçmen olarak yaşıyoruz geldiğimizden beri. Yurtsuzluk çok zor bir şey. En çok da kadınları vuruyor. Bakalım neler bekliyor bizi. Bu belirsizlik bizi çok rahatsız ediyor ama sabretmekten başka çaremiz yok. Orff eğitimini Van’da tanıtmak istiyorum. Bunun için müzik kursları ve sanat okullarına gittim ama dediğim gibi pek kimse bilmiyor. Dolasıyla işimi yapmak yönünde adım atamıyorum. Ancak müzik benim için vazgeçilmez bir şey. Mutlaka sürdürmenin bir yolunu bulacağım.”

”Bir kadın ve sanatçı olarak baskı hissediyordum”

Sureya Maliki ise Tahranlı bir ressam. Beş yıl önce ülkesinden gelişiyle başlayan hikâyesini şöyle anlatıyor; ”Bir kadın ve sanatçı olarak bir baskı hissediyordum. Kadınlar orada zorlanıyor. Özgürlük alanı yok. Çekilir bir şey olsaydı kendi memleketimden çıkıp gelmezdim ama mecburdum. Orada sansür vardı. İstediğin sanatı üretemiyorsun, üretsen de satamıyorsun. Kadın figürü çizmemiz bile yasaktı.”

İyi derecede Türkçe öğrenen Maliki, geçimini sağlamak için farklı işlerde çalıştığını kaydediyor:

”Güzellik merkezinde alakam olmayan bir işte çalışmak durumunda kaldım. Resim sanatı üzerinde çalışıyorum. Ancak hiç bilmediğim bir yerdeyim bunları insanlara ulaştıramıyorum. Aynı zamanda yüzme antrenörüyüm. Ancak burada o sertifikayı kullanamıyorum. Geçiciyim diye. Belgemi çevirmek istedim olmadı. O yüzden başka bir iş yapmak zorunda kalıyorum.”

”Özgür kalıp sanatımla uğraşmak istiyorum”

Kadınların her zaman güçlü olmak zorunda bırakıldığını kaydeden Maliki, mücadele etmeye devam edeceğinin ve yılmayacağının altını çiziyor:

”Hayatıma dair planlarım var. Bir rüyam var, gerçekleştirmek istiyorum. Özgür kalıp sanatla uğraşmak istiyorum. Bizim kanunlar sıkıntılı. Özellikle kadınlar yönünden. Kanunlar erkek tarafında. Kadınları savunmuyor. Kadınların mücadelesi var yıllardır devam ediyor ama sonuç yok. Ancak bazen insan pes etmek istiyor ve kaçmak, kurtulmak istiyor.”

”Hasta eşim ve çocuklarımın yükü benim omuzlarımda”

Bir diğer göçmen kadın olan Fatime Tuzish’in hikâyesi biraz daha farklı. Afgan uyruklu olan Tuzish, iki yıldır çocuklarıyla beraber kaçak yollardan geldiği Van’da. Çalışmadığı iş kalmamış. Kent merkezindeki bir işporta tezgâhında kışın sert soğuğu ve yazın kavurucu sıcağında meyve satarak çocuklarına bakan Tuzish, bir başka göçmen aileyle tek gözlü bir evde kalıyor. Tuzish, şu sözlerle başlıyor kendini anlatmaya: ”Yaşlı ve hasta olan eşim ve iki çocuğumla Afganistan’dan İran’a geçtik ve oradan da pasaport alarak geldik. Avrupa’ya gitmek istiyoruz. Vize başvurusunda bulunduk ama onaylanmadı. Dili bilmiyoruz, çok zorlanıyoruz. Bir gelir yok. İki çocuğum ve eşim var, geçimi sağlayamıyorum. Tüm yük benim omuzlarımda. İranlı biri tarafından dolandırıldık, İran’dan getirdiğimiz bütün parayı alıp gitti. Beş parasız kaldık. Kocam hasta ve yaşlı. Meyve satarak idare etmeye çalışıyorum. Bu soğukta saatlerce bekliyorum.” Bir çocuğunun hayatını kaybettiğini ve ülkesinden ayrılmaya o zaman karar verdiğini anlatan Tuzish, “Bir çocuğum orada öldü. Ölümünden sonra ben de mahvoldum mezarlığa gidip gelmekten. Her gün gidip geliyordum. O yüzden oradan çıkıp gelmek istedim. Hayatım çok sıkıntılı, çok zor. Yardıma ihtiyacımız var, başka bir aileyle aynı evde kalıyoruz. Ev de iki gözlü eski bir ev. Ancak gücümüz buna yetiyor. Çocuklar büyümüş ama okula gönderemiyoruz. Gelecekleri kararmış durumda. Onlar için bir şey yapamıyoruz.”