Gündem

İşte tutuklanan Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç'ın ifadelerinin tam metni

05 Mart 2020 09:25

Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç savcılık tarafından tutuklama talebiyle sevk edildikleri Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklandı. Terkoğlu savunmasında, "Gerekirse betona gömüleceğiz ama bu tezgâhı kuran çeteye teslim olmayacağız" ifadesini kullandı.

Dün sabah saat 04:00 sıralarında evinden gözaltına alınan Terkoğlu'nun gözaltı kararının Libya'da yaşamını yitiren MİT mensubu hakkındaki haberle ilgili olduğu öğrenilmişti. Terkoğlu'nun gözaltı gerekçesi ve yöneltilen suçlamalar gözaltı kararından ancak 13 saat sonra avukatlarınca öğrenilebildi.

Barış Terkoğlu'na isnat edilen suçlamalar şöyle:

- İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri elde etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/1)

- İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgelerin ele geçirilmesine sebebiyet vermek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/2)

- İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/3-1)

Barış Terkoğlu, mahkemede yaptığı savunmada şunları söyledi:

“Hakkımda daha soruşturma bile yokken iddianameleri yırtıp bu salonlardan çıktım"

"Bahse konu haber içeriği ile ilgili üzerime atılı suçu kabul etmiyorum burada hukuki bir yargılama olduğunu varsayarak savcılık aşamasında bir savunma yaptım. Ben bu soruşturmada evimden alındığım andan çok daha öncesinde burada sanık olarak bulanacağımı biliyordum. Bunu avukatıma da önceden haber verdim. Üstelik burada şüpheli olmamın bu haber ile ilgisi olduğunu da düşünmüyorum, bu haber beni burada bu mahkemelerde sanık yapabilmek için üretilmiş bir bahanedir. Ben 9 yıl öncesinde bu zamanlarda bu mahkemelerde savunma yaptım ve tutuklandım, yıllar sonra o yargılama bizim karşımıza kumpas olarak çıktı, bugünse sadece adı değişmiş bir zihniyet eli ile bana ve bize tezgah kurulmuştur, bunu söylememdeki amacım 9 yıl öncesinde daha hakkımda soruşturma bile açılmamışken bugünkü iktidarın desteklediği Fethullahçı yapılanma beni günlerce hedef gösterdi. Hakkımda daha soruşturma bile yokken iddianameleri yırtıp bu salonlardan çıktım.

“Günlerdir iktidar içindeki bizim deşifre ettiğimiz çeteler bizi hedef gösterdi"

Bugün de daha dün bu haber girmeden çok daha önce günlerdir iktidar içindeki bizim deşifre ettiğimiz çeteler bizi hedef gösterdi, yargılanmamızı defalarca dile getirdiler, hakkımızda mahkeme kararları verdiler, yetmedi TV ekranından Almanya’daki Kızılordu örgütü gibi önce hapse atılıp sonra hapiste infaz edilmemiz gerektiğini söylediler, bütün bunlar olurken memleketin bir tane savcısı bir tane yargı mensubu çıkıp bir yurttaşını korumak için adım atmadı, bu haber sadece hakkımda verilmiş olan cezalandırmanın yargı aracı kalınarak yargı yapılarak üstüme bindirilmiş halidir. O gün nasıl o yargılamayı hazırladılarsa bugün de bu yargılamayı hazırladılar. Bunun tek bir sebebi vardır çünkü biz yazdığımız yazılar ile haberler ile korkup kaçmadan duruşumuz ile tıpkı dün yaptığımız gibi bugün de kendilerini devleti yuva bilmiş çeteleri açığa çıkardık. Delillerini sunduk, bir aydının yapması gerekeni yaptık, ben bu mahkeme kararını hiç önemsemiyorum. Zira ben asıl kendi tarih mahkememde bu tür yargılamaların sonunun bu tezgâhları kuranların eline dolaşacak şekilde çıkacağını adım gibi biliyorum.

“Nasıl gazetecilik yapılacağını sevk yazılarından öğrenecek değilim"

Dün nasıl bir çete yargıyı kendi önünde engel gördüğü bizleri üstünde sopa olarak kullandıysa bugün de yargıya baskı kuranlar aynı sopayı bizim üzerimizde kullanıyorlar, herkes şunu bilmelidir ki bir ülkede benim gibi sade bir yurttaşın hukuk güvenliği yoksa hiç kimsenin hukuk güvenliği yoktur. Benim bu mahkemeye çıkarılma nedenim bir tane haberdir. Burada savunma yapmaya zorlanmamın nedeni bir gazetecinin hassasiyet ile hazırladığı haberi yayınlayan kurumun haber müdürü olmamdır. Ben gazeteciliği sorgulamaları bu hale dönüştüren kimselerden öğrenmedim. Nasıl gazetecilik yapılacağını bu iddianame gibi taleplerden mahkeme kararı gibi sevk yazılarından öğrenecek değilim. Bugün bu talebe konu olan MİT kanunu bu adliye salonundaki bazı yargı mensuplarının bilmediğine eminim. Bundan 9 sene öncesinde ben bu salonlarda bir MİT yöneticisi ile sanık oldum. O MİT yöneticisinin adını vermiyorum. O MİT yöneticisi daha mahkeme önüne bile çıkarılmadan cezaevinde katledildi. O katliamın hesabını sözüm ona bugünkü hukuk adamları gelip sormadı. Ama ben sordum. O gün benim de yargılandığım MİT mensubunun adı soyadı, ailesinin adı adresi kimlik numarası fotoğrafı, kitaplığındaki kitaplar, müzik kasetleri, iddianamelere konuldu, medyaya servis edildi. Bunun yanlış olduğunu ben savundum.

“Odatv davasındaki MİT yöneticisi katledilirken neredeydiler?"

Merak ediyorum; yaşı benden büyük hukuk adamları Odatv davasındaki MİT yöneticisi katledilirken neredeydiler. Beni bu kadar korkak olmadığım için mi yargılayacaksınız? Beni bu ülkenin kurumlarına kurulmuş kumpasları o gün açığa çıkardığım gibi bugün de açığa bugün de açığa çıkarmaya devam ettiğim için mi yargılayacaksınız? MİT kanununu bilmiyorlar dedim, belki de bilmek işlerine gelmiyor. Zira benim birlikte yargılandığım MİT’çi yalnız değildi. Ergenekon davasında, KCK davasında, MİT TIR’ları kumpasında, 7 Şubat kumpasında, MİT mensuplarının bütün özel hayatları bu adliyenin önünde gazetecilere dağıtıldı. Ve o bilgiler çarşaf çarşaf yayınlandı. Sadece Fethullahçı çete tarafından değil daha birkaç hafta öncesinde bu adliyeden hatta bu iddianame gibi talebi yazan savcıdan 7 Şubat kumpası iddianamesi çıktı. O iddianame gösteriyor ki adliye önünde, emniyet önünde, MİT’çilerin kimlik bilgilerini alıp yaptıkları operasyon bilgilerini alıp devletin onlara verdiği görev bilgilerini alıp kendi gazetelerinde basanlardan bir kısmı da iktidar medyası imi, o iktidar medyası bugün bizim burada her türlü cezayı almamız için kampanya yapıyor. Onları suçlamıyorum. Çünkü onlar kendilerine ne emredilirse onu yaparlar. Ancak ben bunu yapmadım.

“Hırsızlık hukuku hırsızlıktan sonra, yolsuzluk hukuku yolsuzluktan sonra çıktı"

Beni bu ülkeye bu kadar ihanet etmediğim için mi yargılayacaksınız? Dün bir çetenin koynunda yatıp bugün başka bir çetenin koynuna girmediğim için mi yargılayacaksınız? Bugün MİT kanunu var ise bundan 9 sene öncesinde bir mahkeme salonunda direnenler sayesinde var. Çünkü bu mahkeme salonlarında direnenler üstünde cüppe olan kimileri gibi yorganı kafasına örtmedi. Bugün benim haber müdürü olduğum sitede yayınlanan haberin MİT kanunu ile herhangi bir ilgisi yoktur. Çünkü kanunların bir ruhu vardır. Kanunlar tarih önünde kendilerini yaratan eylemlerden sonra düşerler. Hırsızlık hukuku hırsızlıktan sonra, yolsuzluk hukuku yolsuzluktan sonra çıktı. MİT kanunu da Fethullahçı çete ile bugün iktidar içerisindeki çeteler el ele MİT mensuplarını terör yapılanmalarına yem ettiği için çıktı. Bir daha bunlar yaşanmasın diye çıktı. Benim yargılandığım bu haber vatanından çok uzakta şehit olmuş bir MİT’çinin şehadetinin ardından kendisine yapılan cenaze töreninin haberleştirmekten ibarettir. Bu haberin hali hazırda şehit olmuş bir yurttaşımızın görevi ile gizli görevi ile sırları ile ne ilgisi vardır? Buna ilişkin bir tek cümle gösterebilir misiniz? Ayrıca aynı gün benim haber müdürü olduğum sitede başka bir toprakta şehit olmuş askerlerin de haberleri yapıldı. Polisler şehit olduğunda onların da haberlerini yapıyoruz. Bizim için asker de polis de MİT mensubu da öldükten sonra şehitlikte eşitlenirler ve bu topraklarından bağrına emanet edilirler. Bu haber, okuyanların anlamak isterse anlayabileceği gibi köşe bucakta cenazesi yapılan bir MİT mensubunun anısına hiçbir olumsuz öğe barındırmamakla aksine onun şahadetini hatırlatmaktadır.

“Ümit Özdağ yerine iktidar vekili bu açıklamayı yapmış olsaydı sanık olur muydum"

Bu haber yayınlanmadan öncesinde İyi Partili Ümit Özdağ, Meclis’te Libya’da şehit düşen MİT mensuplarını ifade ettikten sonra adlarını ve soyadlarını kamuoyuna açıkladı. Bu talebi yapan yargı mensupları çok açık bir şekilde soruyorum, eğer Ümit Özdağ yerine bir iktidar partisi milletvekili bu açıklamayı yapmış olsa idi beni yine burada sanık yapacaklar mıydı? Yoksa susup bir kenarda bekleyecekler miydi? Bu salonda bu sorunun yanıtını bilmeyen biri var ise çok açık şekilde yalan söylüyordur. Bir MİT mensubunun kimliği açıklanmış, şehit düştüğü söylenmiş, bizzat Cumhurbaşkanı şehit düştüğü memleketi söylemiş. Bu cenaze töreni nasıl devletin gizli kalması gerek istihbaratı bilgisi olabilir? Üstelik bu haberi yayınlayan gazeteciler ismi belli olduğu halde MİT mensubunun soyadını karalamışlar. Cenaze fotoğrafları ortaya döküldüğü halde kimseyi rahatsız etmeyecek fotoğrafları seçmişler ve dünya üzerinde evrensel gazetecilik standartlarında bir haber olarak yayınlanmışlardır. Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinde belediye başkanının siyasi parti yöneticilerinin, orada yaşayan bütün vatandaşlarının katıldığı bir cenaze töreni devletin nasıl gizli kalması gereken bir bilgisi olabilir?

“Gerekirse betona gömüleceğiz ama bu tezgâhı kuran çeteye teslim olmayacağız"

Burada çok açık bir şey var. 9 sene önce bu salonda, ‘kurt kuzuyu yemeye karar verdiyse sizin yapacağınız hiçbir şey yoktur’ demiştim. Bugün iktidarın içerisindeki çeteler bizi yargı eli ile yemeye karar verdiyse bugün yapacak hiçbir şeyimiz olmayabilir. Ama emin olun buradaki çığlığımız, yarınki çığlığımız, vereceğimiz mücadele bu duvarları da yıkacaktır. Bizden yazdıklarımızdan çizdiklerimizden gazeteciliğimizden, yazarlığımızdan vazgeçmemizi ülkenin içinde suça bulaşmış yapılanmalar ile daha fazla uğraşmamamızı bekliyorlarsa daha çok beklerler. Gerekirse betona gömüleceğiz, ama bize bir haber bahanesi ile bu tezgahı kuran çeteye teslim olmayacağız. Gerekirse bir daha güneş yüzü görmeyeceğiz. Yargıyı kendi hesaplarına meze eden yapılanmalar ile mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bu dava, bu savunma bu mücadele beni yoksul bir halk çocuğu olarak alıp bu ülkenin yurttaşlarının arasına yerleştiren bu ülkeye bu Cumhuriyete benim borcumdur. Bu tezgâhı kuranlar şunu bilsinler ki emin olun tarih göstermiştir ki hukuku kendi ikballerine aracı yapanlar er ya da geç o hukukun pençesinde can çekişir. Söyleyeceklerim bundan ibarettir."

Hülya Kılınç: MİT mensubu olduğunu sonradan fark ettim

Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanan gazeteci Hülya Kılınç ise ifadesinde, mezarlıkta çekilen fotoğrafların kendisine ait olduğunu ancak MİT mensubu olduğunu bilmediğini söyledi.

Şehidin ailesinin can güvenliğini tehlikeye düşürmek gibi bir kastım olmadığını belirten Kılınç, paylaşılan haberde sadece isim ve fotoğraf olduğunu dile getirdi. 

Hülya Kılınç, mahkemede yaptığı savunmada şunları söyledi: "Ben atılı suçlama ile ilgili savcılıkta alınan ifadelerimi mahkemenizde savunma olarak aynen tekrar ediyorum, üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Bahse konu haber içeriğine dair tarafıma okunan savcılık üst yazısında açıklanan suç unsurlarını kabul etmiyorum, ben gazetecilik yapmaktayım. Libya’da meydana gelen olayda, şehit haberi olarak haber yaptım, bahse konu haber içeriğinde yayınlanan görüntü içeriklerini sosyal medyadan buldum. Bu görüntüleri cenaze töreninde ben çekmedim, bu hususu kabul etmiyorum. Haber şehit haberidir, ancak şehidin MİT mensubu olduğunu sonradan fark ettim. MİT mensubunun ailesi ile ben görüştüm ve görüşmek istemediklerini beyan ettiklerini de haber içeriğinde bahsettim. Atılı suçu kabul etmiyorum, suç işleme kastı ile hareket etmedim, serbest bırakılmamı talep ediyorum.

20 yıllık gazeteciyim, MİT mensubu olan şehidin haberinin yapılmasında gizlilik esasına uyulması ile ilgili olarak beyan etmek istiyorum ki, cenazeye; vatandaşların ve devlet mensuplarının da katıldığını öğrendiğim için basına aktarılmasında bir sakınca görmedim. Ben bu haberi Barış Pehlivan’a gönderdim, kendisini 2 yıldır tanıyorum, Barış Terkoğlu’nu tanımam, kendisi ile telefonda dahi görüşmüşlüğümüz yoktur.

MİT şehidinin ailesinin benimle görüşmek istemediğini evet beyan ettim, açıklama yapmak istemiyoruz, dediler, ben de saygı gösterdim. Ancak bu haberin yayınlanmasında suç teşkil edecek bir husus görmedim, olayı, şehit kısmından haberleştirmek istedim. Çalıştığım gazetelere de şehit haberleri yaptık ve konulara geniş yer veriyorduk. Bu durumun atılı suçun unsurlarını oluşturduğunu düşünmüyorum.

Sadece mezarlıktaki resmi ben çektim, ancak diğer resimleri sosyal medyadan temin ettim.

Şehidin doğum ve ölüm yılını gösteren ve üst tarafında isminin ve soyisminin baş harflerinin olduğu resmi sosyal medyadan buldum.

Şehidin cenazesinde çekilen resmi ben çekmedim. Çelenk resmini de bu resmi de sosyal medyadan buldum. Ben sadece mezarlık resmini çektim.

Tören, 19.02.2020 tarihinde yapıldı. Haber yapılması için bir süre geçmiştir. Muhtarın paylaşımını o günlerde fark ettim, habere dair bilgi edinmek için bekledim, habere bilgi edinin haberi paylaştım."

Terkoğlu ve Kılınç'ın tutuklanmalarına neden olan MİT Kanunu

2937 Sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu

Madde 27 – (Değişik: 17/4/2014-6532/7 md.)
Millî İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz
olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan ve bunları
yok eden kişiye dört yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir
yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya
da bu sahte belgeleri kullananlara üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. (2)
Birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki bilgi ve belgelerin; radyo, televizyon, internet, sosyal
medya, gazete, dergi, kitap ve diğer tüm medya araçları ile her türlü yazılı, görsel, işitsel ve
elektronik kitle iletişim araçları vasıtasıyla yayımlanması, yayılması veya açıklanması hâlinde;
9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanununun 11 inci maddesi ile 4/5/2007 tarihli ve 5651
sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen
Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddeleri hükümlerine göre
sorumlulukları belirlenenler ile bunları yayanlar hakkında üç yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası
verilir.

Bu Kanun kapsamındaki görev ve yetkilerin kullanılmasını engelleyenlere üç yıldan beş
yıla kadar, ihmal veya suistimal suretiyle önleyenlerle yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere iki
yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.
Söz konusu fiillerin MİT mensuplarınca işlenmesi hâlinde verilecek ceza üçte biri oranına
kadar artırılır.
(Ek fıkra: 20/11/2017-KHK-696/52 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7079/47 md.) İstifa
işlemleri tamamlanmadan görev yerini terk eden, görev yerinden veya görevi icabı bulunmak
zorunda olduğu yerden izinsiz veya mazeretsiz olarak kesintisiz on gün süreyle ayrılan MİT
personeli, yürütülecek idari soruşturma sonucuna göre Devlet memurluğundan çıkarılır. Bu
kişilere iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.