Gündem

Türkiye’nin en kalabalık ilçesi Esenyurt’ta yaşayanların yaklaşık dörtte biri sığınmacı

29 Nisan 2021 13:17

Türkiye’nin en kalabalık ilçesi İstanbul Esenyurt’ta yaşayanların yaklaşık dörtte biri sığınmacı. TÜİK verilerine göre bu nüfusun büyük bölümü Suriye kökenli. Bir süre önce Esenyurt ve Fatih’te yabancıların oturma izni talepleri sınırlandırıldı. 

Türkiye’de resmi verilere göre 3 milyon 656 bin 525 Suriye kökenli kişi yaşıyor. Ancak resmi olmayan sayının daha yüksek olduğu düşünülüyor. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, İstanbul’da özellikle mültecilerin çoğunlukta olduğu Esenyurt ve Fatih ilçelerinde yabancıların yatırım amaçlı kısa dönem ikamet izin talepleri ile üniversitelerde kayıtlı öğrencilerin “öğrenci ikamet izni” talepleri hariç, ikamet izni amacıyla yapılan ilk başvuruların 15 Ocak’tan itibaren kabul edilmeyeceğini açıklamıştı. İlçede ikamet eden yabancı uyruklu vatandaşlarla birlikte nüfusu Türkiye’nin 58 ilinden daha fazla olan Esenyurt, özellikle son yıllarda Suriyeli sığınmacıların yurdu haline geldi. Bugün 1,5 milyonluk nüfusuyla Türkiye’nin en kalabalık ilçesi. İlçe genelinde resmi olmayan rakamlara göre 300 bin yabancı uyruklu kişi yaşıyor.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın haber portalı, Gazetecilik Platformu'ndan Meltem Suat'ın haberine göre, ilçenin göçle anılan tarihi daha eskiye dayanıyor. Esenyurt ilk kentleşmeye başladığında çoğunlukla Bulgaristan göçmenlerinin yaşadığı bir semtken, ilçenin ilk belediye başkanı Gürbüz Çapan’ın seçilmesiyle birlikte “içeriden”, özellikle Çapan’ın memleketi Kars ve Ardahan illerinden göç başladı.

Suriye’deki savaşla tetiklenen son göç dalgası, uluslararası destek arayışlarını da harekete geçirdi. İlçe belediyesi bir süredir sığınmacıların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için uluslararası kuruluşlardan destek alıyor. Belediye Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile Aralık 2019 tarihinden beri iş birliği yapıyor. UNHCR’dan teknik destek ve mentörlük desteği alınıyor ve insani yardım kapsamında alınan malzemeler Dış İlişkiler Müdürlüğü Göçmen Hizmetleri Bürosu’nda sığınmacılara dağıtılıyor. Belediye ayrıca, finansmanını Avrupa Sivil Koruma İnsani Yardım Operasyonları’nın (ECHO) sağladığı “Save The Children” Vakfı ile Toplum Temelli Çocuk Koruma Sistemlerinin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında iş birliği yaparak 14 aylık süre içinde 4000 mülteci kadın ve çocuğa psiko-sosyal ve sosyal hizmetlere erişim desteği vermeye de başladı.

Suriyeli mülteciler dönmek istiyor mu?

TÜİK verilerine göre 891 bin 120 kişilik Esenyurt toplam nüfusu içerisinde göçmenlerin oranı %24,3. Esenyurt ilçesine en yüksek göçmen nüfusu Suriye vatandaşları oluştururken (127.210), ardından İran (8.669), Mısır (8.575) ve Irak (8.452) vatandaşları geliyor. Resmi olmayan rakamlara göreyse ilçenin nüfusu 1,5 milyon olmuş durumda.

Esenyurt Belediyesi Dış İlişkiler Müdürlüğü Göçmen Hizmetleri Bürosu’nda yardım dağıtımı sırasında konuştuğumuz sığınmacılardan biri olan Fatima Mervan, Esenyurt’a Halep’ten altı yıl önce gelmiş. Kendisini buraya daha önce yerleşen kardeşi davet etmiş. Mervan savaş bitince de Türkiye’de yaşamaya devam edeceğini söylüyor. Büroda konuştuğumuz başka bir mülteci Betül Zekariya da 6 kişilik ailesiyle birlikte 6 senedir ilçede yaşıyor. O da diğer sığınmacılar gibi ilçede yaşayan akrabalarının çağrısıyla göç etmiş. Onun düşünceleriyse farklı. Zekariya ilçede yaşamanın zor olduğunu, bugüne kadar evine iki kez hırsız girdiğini belirterek “Savaş bitince gerekli güvenlik sağlanırsa evime dönmek istiyorum” diyor.

Esenyurt’ta “Şam Sokağı”

Esenyurt Merkez Mahallesi’nde yer alan 1103 Sokak, görüntüsü ve sokak boyunca yer alan tabelalarla küçük bir Suriye izlenimi veriyor. Duruma tepkili bazı ilçe sakinlerinin “Şam Sokağı” olarak adlandırdığı sokakta yer alan dükkânların çoğunu Suriyeliler işletiyor. Sokakta bulunan bir dükkânda çalışan ve isimlerini vermek istemeyen Suriyeli çalışanlar da ilçeye burada yaşayan akrabalarının tavsiyesiyle göç etmiş. Türkiye için “Türkiye bizim ikinci evimiz, burada yaşamaktan çok memnunuz, dönmeyi düşünmüyoruz” diyenler arasında yer alan dükkân çalışanları, memnuniyetlerini ifade ederken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adını da anmayı ihmal etmiyorlar.

Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ulaş Sunata, Esenyurt ve Fatih’in neden mülteciler için bir cazibe merkezi haline geldiği sorusuna, göçmenlerin gittikleri yerlerde belirli ağlar oluşturma ihtiyacına dikkat çekerek yanıt veriyor. Sunata, “Bir yerlerde yoğunlaşma ihtiyacı içindedirler, çünkü bu aslında birbirleriyle dayanışmalarının birbirleriyle ilişki kurmanın tek yoludur. İstanbul gibi büyük bir şehirde böyle bir şey olması beklediğimiz bir davranış. İlk başlarda birçok ilçede yaşıyorlardı, mesela Sultanbeyli Anadolu yakası da çok ilgi çekmişti. Çünkü orada ciddi sivil toplum örgütleri ve belediyenin sunduğu imkânlar orayı özel bir çekim alanı yapmıştı. Ama normalde özellikle Avrupa yakasındaki ilçeler ve çeperdeki ilçeler çok dikkat çekti” diyor.

“Göçmenler burada kendilerini kalabalık içinde görünmez hissediyorlar”

Esenyurt Belediyesi geçmiş dönem Belediye Meclis üyeliği yapmış olan Birgül Çay, kalabalık nüfus içindeki geniş akrabalık bağlarının ilçedeki mülteciler için bir güven duygusu oluşturduğu görüşünde. Çay şöyle devam ediyor: “Kendi benliklerini göçmen hissi duymadan yaşayabilecekleri ve sosyal çevrelerini koruyabilecekleri kısmi alanlar inşa etmiş oluyorlar. Kendi restoranlarında yemek yiyor, kendi kafelerinde buluşabiliyor ve kendi akrabalarıyla komşu olabiliyor, etkileşimlerini arttırmış oluyorlar. Böylelikle günlük yaşam içerisinde sosyoekonomik çevrelerini yaratabilecekleri bir ortam, doğallığında oluşmuş oluyor. Örneğin, eğer işyeri ya da seyyar tezgâh açacaklarsa, burada kendi potansiyel müşterilerinin olduğunu, kendilerini destekleyeceklerini, arzın karşısında bir talebin mevcut olduğunu biliyorlar.”

Birgül Çay, ilçedeki istihdam olanaklarına da dikkat çekiyor ve özellikle düşük ücretli ve güvencesiz çalışma alanlarında mültecilerin tercih edildiğine vurgu yapıyor: “Hadımköy, Kıraç ve Esenyurt bölgesi sanayi alanı olarak belirlenmiş durumda. Diğer sanayi bölgelerine yakın. Vasıfsız işçi diye tabir edilen işçi ilanları dil bariyer dezavantajlarının en aza indiği ilanlar. Bunlara başvurabiliyorlar. Gündelik işlerde sigortasız, ucuz iş gücü ve kaçak olarak çalışabiliyorlar.” Çay’a göre emek pazarındaki rekabet mülteci işçilere dair olumsuz tutumu da tetikliyor: “Yerel halk, göçmenlerin ucuz iş gücü yarattığını ve bunun da kendi iş güçlerini ucuzlattığını ve kendi iş güvenliklerini tehlikeye attığını, işsizlik sürelerini uzattığını düşünüyor. Kaçak çalışan işçilerin görmezden gelinmesi, denetlenmemesi, işverenin mevcut sistem açıklarını kendi günlük faydası için kullanması bu kanıyı güçlendiriyor. Bu da toplumsal bir gerginlik yaratıyor ve yerel halkı daha düşük ücretlerle çalışmaya razı ederken, hak arama mücadelelerinde bariyer oluşturuyor”.

Esenyurt Fatih farkı

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayhan Kaya ise Esenyurt’un özellikle göreli ucuz konut stoku nedeniyle bir çekim merkezi olduğuna dikkat çekiyor. Esenyurt’un belki de Gaziantep’teki Şahinbey ilçesiyle birlikte Türkiye’nin en çok mülteci nüfusuna sahip ilçelerinden biri olduğunu belirten Kaya’ya göre, Fatih ilçesine yönelik göç ise farklı bir karakterde. Kaya, “Suriyelilerin geçmişten kalan dini ve kültürel birtakım mevcut cemaatleri, toplumsal ağları sürdürmeleri ve biraz da Arapça konuşuyor olmanın Fatih’in çok kültürlü yerel nüfusu içindeki muhafazakâr kesim üzerinde bıraktığı olumlu izlenim, onların görece daha büyük bir toplumsal kabulle karşılaştıklarını gösteriyor. Burada da daha çok Sünni Müslüman Suriyelilerin yerel topluluklardan en azından bir kısmıyla kurdukları kültürel/dini yakınlık ilişkisinin belirleyici olduğu söylenebilir” diyor. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Ulaş Sunata da Esenyurt ile Fatih arasındaki farkın sınıfsal temelden kaynaklandığı görüşünde. Ona göre, Fatih daha çok orta sınıf Suriyelilerin yaşadığı bir yerken, Esenyurt daha çok işçi sınıfının yaşadığı bir yer. Yani sınıfsal olarak birbirinden ayrılıyorlar ve benzer sınıfsal konumdakiler birbirlerini çağırıyorlar.

Ayhan Kaya ekonomik alandaki sorunların, mültecilerin toplumla entegrasyonu konusunu sınırladığı ve uzun vadede bu konuda tehditlere yol açacağı görüşünde. Kaya konuyla ilgili görüşlerine şöyle devam ediyor: “Üretimin sekteye uğradığı, ekonomik anlamda daralmanın yaşandığı, tedarik zincirinde kopmaların olduğu bir zamanda, kümülatif bir yoksullaşmadan ve daralmadan bahsetmek gerekir… Yoksullaşma, kentsel alanda başka toplumsal ve siyasal gerilimleri beraberinde getirebilir. Türkiye’de geçmişten de bildiğimiz üzere kentsel alanda yaşanan ve özünde sosyoekonomik kaynakların paylaşımındaki eşitsizlikten beliren rekabetin, genellikle etno-kültürel ve dini fay hatlarında ortaya çıkan gerilimlerle görünür hale geldiğini söylemek mümkündür.” Ayhan Kaya böylesi bir gerilimin kentsel mekânda yeni sorunlara yol açabileceğini ifade ediyor ve bir yandan “Arapofobi” (Arap korkusu) şeklinde ortaya çıkabilecek bir Türk milliyetçiliği ile Arap milliyetçiliğinin karşı karşıya gelme olasılığı bulunduğuna da dikkat çekiyor.