Gündem

Prof. Dr. Güvenç: Rusya'nın nihai hedefi Afrin'i rejime devretmek, harekât uzun sürerse başka dengeler sarsılır

"Türkiye, meseleyi tırmandırarak ilgili tarafları ikna etmeye çalışıyor olabilir"

22 Ocak 2018 14:44

Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Güvenç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Afrin'e yönelik olarak düzenlediği 'Zeytin Dalı' harekâtına ilişkin değerlendirmede bulundu. Operasyona ilişkin net bir açıklama yapmayan Rusya’nın nihai hedefinin "Suriye’de siyasi bir çözüm durumunda o bölgenin, dolayısıyla Afrin’in rejime devredilmesi" olduğunu ifade eden Güvenç, harekâtın şiddetli ve uzun sürmesi halinde "Suriye’deki başka dengeleri de sarsmaya aday" olduğunu belirtti.

Evrensel'den Serpil İlgün'ün sorularını yanıtlayan Kadir Has Üniversitesi Uluslararas Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güvenç'in açıklaması şöyle: 

"Zeytin Dalı'nın muhatabını harekattan sonra anlayacağız"

Çok güçlü olmasa da ABD’den BM’ye, Almanya’dan Rusya’ya ‘Afrin’e girmeme’ telkinleri yapılmış olmasına karşın, harekatın başlatılmasını nasıl yorumlarsınız?

Bu konudaki tepkilerin cılız kalacağının anlaşılmasına bağlarım. Hele Washington’daki dağınıklık ve Amerikan devletinin deyim yerindeyse “kepenk indirmesi” Ankara’ya oldukça geniş bir manevra alanı sağladı. Buna benzer bir durum 1974’teki Kıbrıs Harekatı’nda yaşanmıştı. O sırada Watergate Skandalı nedeniyle iç gündemin fazlasıyla meşgul ettiği Washington’un, Ankara’yı Kıbrıs’a askeri müdahaleden vazgeçirme imkanını daraltmıştı. 

TSK açıklamasında, Afrin harekatının PYD-YPG’nin dışında IŞİD’i de hedeflediği yer aldı. IŞİD’in de eklenmesi, uluslararası tepkiyi soğutmak için mi?

IŞİD’e karşı yürütülen mücadelenin bu aşamasında Afrin’de hatırı sayılır IŞİD savaşçısı kalmış olabileceği akla yakın gelmiyor. Ancak işaret ettiğiniz gibi Türkiye, bu askeri harekatın IŞİD’i hedeflediğini de açıklayarak uluslararası meşruiyet zeminini güçlendirmeye çalışıyor. Kaldı ki Ankara uzun süredir bir “kokteyl” terör koalisyonu ile mücadele ettiğini ileri sürüyordu. IŞİD’in de hedef alındığı bu söyleme aykırılık teşkil etmiyor.

Operasyona ‘Zeytin Dalı Harekatı’ isminin verilmesini nasıl değerlendirirsiniz?

Anlamlandırmada zorlanıyorum. Bazı yorumları okudum. Pek ikna edici gelmedi. Bildiğimiz anlamıyla “zeytin dalı uzatmak” diplomaside uzlaşı arayışına işaret eder. Bu harekatta bir zeytin dalı uzatma ve uzlaşı arama niyeti varsa, bunun muhatabını harekat tamamlandıktan sonra anlayacağız sanırım.

AKP’nin mütemadiyen gündemde tuttuğu Afrin’e operasyon, bu kez ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG ve Arap aşiretlerinden oluşturulacak 30 bin kişilik sınır koruma gücü ordusu kurma açıklamasından sonra geldi. ABD’den daha sonra ise ‘Mesele yanlış tanımlandı, bir sınır güvenlik gücü kurmuyoruz, yerel güvenlik gücü kuruyoruz’, ‘Afrin bizi ilgilendirmiyor’, ‘Türkiye’ye Afrin’e karşı eyleme geçmeme çağrısı yapıyoruz’ gibi beyanatlar geldi. ABD cephesinden art arda gelen bu çelişkili açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Söylendiği gibi ABD, tepkiler üzerine geri adım mı attı?

Bunu geri adım olarak nitelemek mümkün olabilir. Hangi perspektiften baktığınıza bağlı. Ama bu kafa karıştırıcı açıklamalar aslında Washington’daki kafa karışıklığını bire bir yansıtıyor. Şu anda biz Amerika’nın dünyaya ilişkin siyaseti ne, Ortadoğu özelinde bölgesel politikası ne ve daha da özelde Suriye politikası ne bilmiyoruz. Sanıyorum Washington’da da böyle bir uzlaşıdan söz etmek mümkün değil. Dolayısıyla bütün bu gelgitler, Washington’daki dağınıklığın yansıması. Eldeki veriler, ortada kurumlar arası iyi koordine edilmiş, üzerinde mutabakat sağlanmış bir politika olduğunu düşündürtmüyor.

AKP, Afrin operasyonunu ABD’ye yanıt, bir tür ders verme biçiminde sundu. Ancak Afrin, ABD’nin değil Rusya’nın operasyon sahasında. Durum böyleyken, meseleyi ‘ABD’ye ders verme’ olarak propaganda ediyor olmasının anlamı ne?

Bunun iki nedeni var. Bir tanesi, içeride yükselen Amerika karşıtlığı. Zaten Türkiye, Amerikan karşıtlığının hep güçlü olduğu bir ülkeydi. Dolayısıyla Amerika üzerinden bunu dile getirmek, bu karşıtlıktan iç politika anlamında bir fayda sağlıyor. Yani Amerika’ya kafa tutan bir Türkiye; bunun da önderi Recep Tayyip Erdoğan. Türkiye’deki dış politika hamlelerinin hep bir iç politika boyutu olduğunu göz ardı etmememiz lazım. O bakımdan, hele ki Afrin’e operasyonun ardından 6 ay içerisinde bir de erken seçime gidilirse Amerika’ya veryansın etmek bu anlamda anlamlı. İki, daha çok Rusya’nın etki ve denetimi altında bulunan bir yere yapılacak operasyon için Amerika’yı suçlamak Ankara açısından Rusya ile iyi ilişkileri sürdürmenin, yakın temasta kalmanın önemine işaret ediyor. Yani, “Benim hamlem Rusya’ya ve Rusya’nın çıkarlarına karşı değil. Ben temelde Amerika’yı ve Amerika’nın desteklediği grupları hedef alıyorum” diyerek hem içeride hem dışarıda kendine puan kazanmaya çalışıyor. Bir diğeri, Türkiye açısından Rusya, Suriye özelinde Amerika’ya kıyasla, işbirliği daha faydalı bir süper güç. Dolayısıyla Rusya’yı da olabildiğince sakınma çabası güdüyor diye düşünüyorum.

Rusya’yı sakınma çabasından devam edersek, malumunuz bazı yorumcular ABD’nin ‘Afrin bizi ilgilendirmiyor’ açıklamasını, ABD’nin Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirme hamlesi olarak değerlendirdi. Katılır mısınız?

Bu açıklamanın yapıldığı kaynak albay rütbesinde bir sözcü, yani dışişleri bakanlığı ile koordineli yapılıp yapılmadığı da meçhul. Bu gibi açıklamalar bir süreliğine Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmiş olabilir ama MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar tarafından perşembe günü Rusya’ya yapılan ziyaret tahmin ediyorum iki tarafın bu konudaki düşüncelerini net biçimde ortaya koymalarını sağlamıştır.

ABD, Sınır Koruma Ordusu’nu, ‘Yerel Güvenlik Gücü’ ne dönüştürmeye neden gerek duydu? Ordunun isminin değiştirilmesi ABD planlarında revizyon yapıldığını mı gösterir?

Bu, görüntüyü kurtarma çabasıdır. Amerika ağır ve sofistike silahları sağlamaya başlayacağını ilan ettiği andan itibaren, Suriye’de özellikle kuzeydoğu Suriye’de askeri bakımdan işbirliğine en uygun partner olarak kimi gördüğünü ilan etmiş oldu. Yani, çok ileri beceri gerektiren askeri eğitimler, çok çok ileri teknolojiye sahip silahlarla donattığınız bir gücü bir çırpıda dağıtamazsınız. Şu an Amerika stratejisinde giderek, özellikle Trump’ın çevresindeki generallerin de ağırlıklarını koymasıyla, bir yön beliriyor gibi gözüküyor.

Nasıl bir yön?

İran’ı bir şekilde sıkıştırma. Bu ekip için Suriye üzerinden İran’a yüklenme stratejinin önemli bir ayağı gibi gözüküyor. Bu bağlamda düşündüğümüzde donatılan ve eğitilen Suriyeli Kürt savaşçılar, Pentagon açısından ve ABD açısından İran’la yürütülecek mücadelede önemli rol oynayabilirler. Belki bunlar doğrudan çatışmaya girmez ama o bölgede Amerikan askeri varlığının uzunca bir süre süreceğini düşünürsek, bölgenin güvenliğinin sağlanması, özellikle iç güvenliğinin temini gibi konularda bu askeri güce Amerika’nın ihtiyaç duyacağına şüphe yok.

Nitekim İran, ABD’nin ordu kurma kararını iç güvenliğine tehdit olarak değerlendirdi...

Evet, Tahran’ınokumasının çok da yanlış olmadığını söyleyebiliriz.

"Türkiye meseleyi tırmandırarak ilgili tarafları ikna etmeye çalışıyor olabilir"

Afrin’e operasyonun zamanlaması konusundaki değerlendirmelerinizi de almak isteriz. Operasyonun yeniden gündeme gelmesinin hemen öncesinde, tartışmaları da devam eden İdlip operasyonu ve Türkiye’ye Rusya’dan da gelen eleştiriler; Rusya ile S 400 alımının resmileştirilmesi; bir de tabii Ocak sonunda Soçi’de yapılması düşünülen Suriye ulusal diyalog kongresi gibi parametreler üzerinden baktığınızda “Afrin’e operasyon neden şimdi” sorusuna ne yanıt verirsiniz?

Orta vadeli perspektifinden bakalım, üzerinden neredeyse bir sene geçen Fırat Kalkanı Harekatı’nın daha büyük bir harekatın ilk aşaması olduğu hep dile getirildi. Ankara’nın Türkiye’nin ve Türkiye’ye müzahir unsurların kontrolünde bulunanın en azından iki katı büyüklüğü bir alanı kontrol etme amacında olduğu; askeri planların da buna göre yapıldığı söyleniyordu. Ben o dönemde de kendi payıma planlar böyle yapıldıysa bu yönde hareket etmek için uygun koşullar oluştuğunda Türkiye’nin hamle yapacağını bekliyordum. Dolayısıyla bu geçmişi olan, hazırlıkları olan bir fikir, bunu bir kere ortaya koyalım.

İkincisi, ifade ettiğiniz gibi hem Rusya havadan ağır bombardımana tabi tutuyor, hem de rejime bağlı birlikler çok hızlı ilerlemeler kaydediyorlar idlip’e doğru. Sahayı daha iyi takip eden gözlemcilere göre, rejim bir takım kilit noktaları ele geçirdiği takdirde, özellikle Türkiye’nin desteklediği unsurların Suriye sahasında askeri ve siyasi anlamda pek bir anlamı kalmayacak. Dolayısıyla Türkiye kendisini Suriye’de bir aktöre dönüştüren bu unsurlardan mahrum kaldığı sürece müzakere masasında da istediklerini elde etmesi pek mümkün olmayacak. Afrin’e operasyon bu nedenle Türkiye açısından Suriye’de denklemde kalabilmek için yapılması gereken bir hamle olarak görülüyor. Bir diğer nokta, Rusya’nın ekim sonunda yine Soçi’de yapılacak görüşmelere YPG’yi  belki YPG olarak değil ama başka bir adla davet etme gibi bir fikir olduğu anlaşılmıştı. Ankara bu konuda çok sert tepki gösterdi ve Moskova’yı yakın markaja alarak YPG’nin davet edilmemesini sağladı. Artık Suriye’deki savaş son aşamaya girmişken ve bir kez daha Soçi’de toplanılmak üzereyken Ankara aynı şekilde Rusya’yı etkilemeyeceğini düşünmüş olabilir.

Yani bu kez Kürtlerin katılımının engellenemeyeceği görüldü…

Evet. Ankara, Suriye’nin nihai geleceği tartışılırken Kürtlerin masadan dışlanmasının mümkün olmayacağını görmüş olabilir, bu anlamda da sahadaki durumu Kürtlerin aleyhine değiştirerek müzakere masasında güçlü olmak ve Rusya’yı da bir tercihe zorlamak istiyor. Yani “benimle işbirliği yapmak istiyorsan bu sevdadan vazgeçmen gerekiyor” mesajını vermek istiyor. Aslında Suriye özelinde düşünürsek Amerika ile ilişkilerinde de temel beklentisi bu. YPG, PYD’yi dışlayarak kendiyle çalışmaya ikna etmek, Rusya’dan çok Amerika’ya karşı daha yoğun yapılıyor. Afrin harekatıyla Rusya da benzer bir tercihle karşı karşıya bırakılıyor. Bu biraz da uluslararası ilişkilerde bir tür tırmandırma siyaseti. Türkiye meseleyi tırmandırarak, diplomatik olarak çıtayı bu kadar yukarı koyarak, ilgili tarafları ikna etmeye çalışıyor da olabilir. Şu da var ki Rusya, tarafların birbirileri arasındaki çelişkileri kullanma becerisine daha fazla sahip. Dolayısıyla bu tırmandırma diplomasinin Rusya nezdinde Amerika nezdinde olduğu kadar sonuç getirmemesi de çok şaşırtıcı olmayacaktır.

Nitekim, AKP cephesi, “masada olmak için sahada olmak gerekir” argümanını sıkça dillendirmişti. Peki operasyonun başlaması, Türkiye’nin,  Rusya’nın izin verdiği, ABD’nin de göz yumduğu ölçüde sahada olabildiği gerçeğinde bir değişiklik yaratmış oldu mu?

Yok ama hiç olmamaktan yeğdir diye düşünülüyor herhalde. Hiç olmasa taraflardan rızasıyla, diğerlerinin gölgesi altında da olsa, biraz daha var olacaksınız. Koşullar değiştiğinde, buna razı olmak durumunda çıkılarak belki gerçek anlamda aktif bir siyasete girilebileceği ve çıkarların öncelendiği hamlelerin yapılabileceği düşünülüyor tahmin ediyorum.

"Operasyonun maliyeti olacaktır ama Ankara bu manada gözünü kararttı"

Değindiğiniz üzere,  72 askerin hayatına mal olan Fırat Kalkanı Operasyonunda umut edilen “faydanın” sağlanmadığı hafızalardayken Afrin ve arkasından Menbiç’e girmenin Türkiye için Fırat kalkanı’nı da aşan siyasi, toplumsal ve ekonomik maliyeti için ne söylersiniz? Hele de esas aktörler bir yana, gerek PYD-YPG, gerek Suriye rejiminin “Afrin’e operasyon olursa savaşırız” dediği koşullarda.

Bir maliyeti olacaktır ama tahmin ediyorum Ankara bu manada gözünü kararttı. Askeri, sivil, ekonomik maliyeti ne olursa olsun “ben bu işi yapacağım” diyor. Bu hamlenin getirilerinin maliyetine göre daha fazla olacağını düşünüyorlar.

Afrin operasyonuna karşı olanlar arasında, Türkiye’nin PYD’ye karşı desteklediği Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin de (ENKS) olması dikkat çekici. Afrin harekâtına PYD’yi güçlendireceği gerekçesiyle karşı çıkan ENKS’nin bu açıklamasını nasıl değerlendirirsiniz?

Bu açıklama bana da enterasan geldi. Rakip Kürt gruplar bunu söylüyor. Operasyonun hakikaten de böyle bir yan etkisi olabilir. Türkiye karşısında siyaseten ve toplumsal olarak daha güçlenmiş bir PYD bulabilir.

"ABD ile makas giderek açılıyor"

Türkiye’deki bazı güvenlik uzmanları ve siyasi yorumcular Afrin’e girmenin maliyetindençok, Amerika ile karşı karşıya gelmenin maliyetiyle ilgilendiler. Müttefiklik ilişkisi bozuluyor mu, köprüler atılıyor mu başlıkları endişeli sorulara dönüştü. Gözleminiz ne, son gerilim Türkiye ABD ilişkisine nasıl etki eder?

Türkiye ile Amerika’nın müttefik kalabilmelerini sağlayacak ortak bir değer tanımlaması aslında soğuk savaş bittikten sonra bir türlü ortaya çıkmadı. Bugün yaşananlar onun sonucu aslında. Baktığınız zaman iki ülkenin dünya meselelerine bakış arasındaki makasın giderek açıldığını görürsünüz ama Amerika açısından Türkiye konumu itibariyle önemli bir ülke. Ama 1. Körfez Savaşı’ndan sora büyük çıkarlarının hiçbir zaman tam olarak örtüşmediğine de şüphe yok. Zaten stratejik ortaklık, model ortaklık gibi kavramlar da hep bu olmayan stratejik çıkar birlikteliğini ikame etme, onun altını doldurma çabalarıydı. Bugün geldiğimiz nokta müttefikliğin çatırdamasının son raddesi. Bugün vardığımız yerde, mevcut iktidar nezdinde ne dünyaya bakışı, ne uluslararası sistemi anlamlandırılması, ne de bölgesel sorunlara bakışı örtüşmüyor bu iki ülkenin.

"Rusya için Türkiye'yi safında tutmak için önemli"

Rusya’dan Afrin operasyonu konusunda net bir açıklama gelmemesi, Afrin operasyonuna gönüllü olmadığı şeklinde değerlendirilmişti. Operasyonun başlaması bunu ortadan kaldırmış mı oldu? Ya da Rusya, bir sınır çizerek mi onay verdi, ne dersiniz?

Benim açık kaynaklardan görebildiklerimizden çıkardığım sonuç şu: Aslında Rusya’nın nihai hedefi, Suriye’de siyasi bir çözüm durumunda o bölgenin, dolayısıyla Afrin’in rejime devredilmesi. Ama şu an Suriye’de çatışmaların sonlandırılıp diplomatik müzakerelerin başladığı aşamada değiliz henüz. Zaten bir takım hamlelerin aceleye getirilmesinin sebebi de o diye düşünüyorum. Rusya açısından tercih şu; YPG’nin büyük ölçüde denetlediği bir bölge mi rejime daha kolay mı devredilir, yoksa Türkiye’nin denetimine geçtiği koşullarda mı? Ben ikincisinin Rusya açısından pek arzu edilir olduğunu sanmıyorum. YPG’den devralmasını sağlamasının koşullarının cari olması Rusya açısından daha tercih edilebilir gözüküyor, fakat Rusya açısından da Suriye denkleminde Türkiye’yi safında tutmak önemli. Dolayısıyla Kürtleri “Türkler geliyor” korkusuyla rejime biraz daha yaklaştırmak gibi bir kazanım elde etmiş olabilir. Bu anlamda da Rusya açısından mevcut durumun sürdürülmesinde herhangi bir sıkıntı yok. Eğer bu önceliği güttüğünü varsayıyorsak tabii.

"Harekat şiddetli ve uzun sürerse bölgedeki başka dengeleri de sarsabilir"

Afrin operasyonunun, Ocak sonunda yapılması planlanan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne yansıması nasıl olur?

Bunu şu aşamada kestirmek biraz falcılık olur. Çünkü biz Afrin harekatının kapsamını, süresini bilmiyoruz. Dolayısıyla Afrin’de ne olacağı ortaya çıkmadan Soçi’yi tartışmak şu anda anlamlı değil. Afrin operasyonunun Rusya’nın bile öngöremeyeceği boyutlara taşınması, Türkiye’yi Amerika ile çatışmanın eşiğine getirmesi gibi durumları düşündüğünüzde bütün bunların Soçi’ye yansımaması mümkün gelmiyor. Belki Soçi bile ertelenebilir. Harekat şiddetli ve uzun sürerse bu Suriye’deki başka dengeleri de sarsmaya aday. O zaman da Soçi’deki masanın yeniden tasarlanması gerekir. Bunun Türkiye-Amerika, Türkiye-Rusya ve Türkiye-İran ilişkilerine yansımaları olur. O sonuçları da görmeden bir değerlendirme yapmak kolay değil.

"İç politikadaki getirileri oprasyon kararında belirleyici"

Operasyonunun AKP’ye iç siyasette sağlayacağı yarardan söz ettiniz. Bu yararın, operasyon kararındaki etkisi için gözleminiz ne?

Belirleyici bir etkisi olduğunu düşünenlerdenim. Olası bir erken seçim için telaffuz edilen bir takım tarihler var; örneğin temmuz ortası gibi öngörülerde bulunuluyor. Afrin operasyonu ocak ayının ikinci yarısına geliyor, bunun sonuçlanmasının Şubat’ı bulacağını düşünürsek, 6 aylık bir siyasi gündemde operasyonun seçmen nezdinde bir karşılığı olabilir. Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Ecevit’in erken seçime gitme ısrarını hatırlarsak, bu tür askeri “başarıları” oya tahvil etmek için çok dar bir zaman aralığı vardır. Bu perspektiften baktığımda bunun iç politikadaki getirilerinin de dikkate alındığını söylemek mümkün.

Nitekim, ‘milli güvenliğimiz tehdit altında’ argümanıyla gerekçelendirilen Afrin operasyonu, yönteme dair bir takım şerhleri olsa da CHP’den İyi Parti’ye genişçe bir yelpazenin desteğini aldı. Dolayısıyla bu destek, AKP’nin Afrin’i kendi bekası için kullanma hamlesini güçlendirmiş oluyor...

Evet, bu argümanın ülkenin ortalama milli güvenlik anlayışına hitap ettiğinden şüpheyok. Ama şunu da bir ihtiyat payı olarak kenara not edeyim; 2002’den bu yana yapılan ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu Transatlantik Eğilimler Araştırmasında, Türkiye toplumunun dış politikada güç kullanma eğilimi bakımından giderek Avrupa kamuoyuyla benzeşmeye başladığını görüyorduk. Ta ki 2013, 2014’e kadar... Bu, Avrupalılaşma girişimlerinin sonuçlarından bir tanesiydi. Amerikan kamuoyu, bu bakımdan Türkiye ve Avrupa kamuoylarından ayrışıyordu. Fakat 2013’ten sonra hem AB perspektifinin azalması, hem de Suriye iç savaşının etkilerinin Türkiye’nin bünyesine sirayet etmesiyle birlikte bu güvenlikçi anlayış kamuoyunda ister istemez tekrar yeşerdi. Bunun sonucu olarak da dış politikada güç kullanma eğilimi giderek güçleniyor Türkiye kamuoyunun. Türkiye’nin batı tarafından, özellikle de Amerika, İsrail tarafından kuşatıldığı gibi bir algı var; ama askeri bakımdan baktığınızda da Türkiye aslında Rusya tarafından kuşatılmış durumda.

Türkiye kamuoyu, 2013-2015 arasında, Kürt sorununun çözümünde diyalog yolunun izlenmesine oldukça yüksek bir oranda destek sunmuştu. Ancak masanın devrilmesi vemilliyetçi propagandaların da katkısıyla bu eğilim hızla tersine dönüştü ve bugün Afrin’e operasyona verilen kitle desteğini de kolaylaştırmış oldu...

Evet, dediğiniz gibi çözüm sürecidenen evrede kamuoyu buna karşı gibi durmuyordu. Diğer yandan kamuoyunun hayati meselelerde bu kadar savruluyor olması, bir toplum için iyiye işaret olmasa gerek.

Bu bağlamda, AKP’nin ‘milli güvenliğimiz tehdit altında’ gerekçesinin bir parçası olarak kullanıldığı için soralım; Afrin Türkiye’ye nasıl bir tehdit oluşturuyor?

Fırat Kalkanı Harekatı’nın temel gerekçesi neydi? “Kürt koridoru oluşturma planı var, bunu engellemek için Türkiye’ye muzahir silahlı muhaliflerle birlikte bu koridora bir ket vuracağız!” Türk karar vericilerinin kafasında bu baskınsa, bu koridor olasılığını iyice zayıflatmak için o cebin genişletilmesi gerekiyor. Bugün de askeri gerekçe bu. Öne çıkmayan bir diğer hesap da şu; biliyorsunuz Kürtler, bölgesel anlamda Arap ayaklanmaları sürecinin kazananı olmaya aday. Barzani’nin önüne gelen fırsatı referandumla tepmiş olmasıyla Türkiye’nin Kuzey Irak konusunda eli daha rahatlamış durumda ama bir kazanım bölgesi olarak Kürtlerin Suriye’de de zayıflatılması ve uluslararası camiada, özellikle IŞİD’e karşı savaşta Kürtlerin kazandığı imajın bir şekilde örselenmesi adına Afrin’e harekat gerekli görülüyor. Bir de tabii, belirttiğim gibi Türkiye’nin bölgesel iddialarının arkasında durulması adına operasyonun gerekli olduğu düşünülüyor. Altını yeniden çizmek isterim ki, dış politikadaki askeri ve stratejik gerekçelerle iç politika gerekçeler birbirini besleyen, destekleyen konular. Tıpkı Kürt meselesinin hem Türkiye içinde, hem de Türkiye sınırlarını aşan bölgesel bir boyutu olması gibi.