Gündem

"Otoriter rejimler bağımsız medya olabileceğine inanmazlar"

"Kitabın bombadan daha tehlikeli olabileceğini iddia eden zihniyet..."

29 Temmuz 2017 14:22

Cumhuriyet yazarı Ahmet İnsel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Die Zeit muhabiri Giovanni di Lorenzo'ya söylediği, "Dünya üzerinde herhangi bir yerde bağımsız bir medya olduğuna inanmıyorum" sözlerini değerlendirdi. İnsel, "Otoriter rejimler, otokrasiler, medyanın hükümdarın/iktidarın iki dudağının arasına bakmasına, rahatsız edecek, zor duruma düşürecek haberler yayımlamamasına hayati önem atfederler" dedi.

Cumhuriyet'te Ahmet İnsel'in "Otokratlar bağımsız medya olabileceğine inanmazlar" başlığıyla (29 Temmuz 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Dün Cumhuriyet çalışanları ile ilgili mahkemenin verdiği ara karardan önce bu yazı yazıldı. Tutuklu yargılanan, avukat Ergin Cinmen’in doğru tespitiyle tutuklu bulunan on bir arkadaşımızın durumu hakkında mahkemenin ne karar verdiğini bilmeden konuşmak kolay değil.
Tutuklu ve serbest yargılanan Cumhuriyet çalışanları, Türkiye adalet tarihine geçecek savunmalar yaptılar. Avukatları da iddianamedeki yüzlerce tutarsızlığı, “ben suçladım oldu” mantığının egemen olmasını açık biçimde gösterdi. Aslında dava bütünüyle çöktü. Mahkemenin verebileceği yegâne hukuki karar, beraat olabilir. Ne var ki bugün hâkim ve savcıların da hukuki güvencelerinin olmadığı bir keyfi otokratik yönetim altında yaşıyoruz. 
Beş günlük duruşma boyunca, dikkat çeken bir olgu mahkeme üyeleri ve savcının sordukları bazı sorularda, basın özgürlüğü ilkesi ve uygulaması konusundaki bilgi ve kanaatlerinin türüydü. Bu soruların yansıttığı zihin dünyası AKP iktidarının zirvesinde de karşımıza çıkıyor. Bunu en açık biçimde Tayyip Erdoğan, Die Zeit muhabiri Giovanni di Lorenzo ile yaptığı ve 5 Temmuz 2017’de Zeit Online’da yayımlanan söyleşisinde dile getirdi. 
Di Lorenzo’nun, “Almanya’da bağımsız olan medya neden Türkiye karşıtı bir propaganda yürütsün? Bunu yapmakta ne tür çıkarları olabilir” sorusuna, şu yanıtı vermişti: “Dünya üzerinde herhangi bir yerde bağımsız bir medya olduğuna inanmıyorum. Belli bir seviyede, basılı veya görsel medya, ya ideolojik nedenlerle ya da kendi çıkarlarının peşinde giderek bağımlıdır.Bağımsız medya gibi bir şey olsaydı, bu yaşadığımız problemlerin hiçbirini yaşamazdık. Rüzgâr nereden eserse oraya gidiyorlar. Alman medyasının da farkı yok.” Di Lorenzo, kendi gazetecilik deneyimini de katarak, bütün gazetelerin kendilerine özgü farklı ideolojik çizgileri var ama “Alman hükümeti bir gazeteciye veya yayın yönetmenine ne yazması gerektiğini söylemez” diye yanıtlayınca, Tayyip Erdoğan’ın, bıyık altından gülerek, “Buna inanmamı mı istiyorsunuz?” demesi, vakayı özetliyordu. 
Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bu genelleme sadece Almanya medya kuruluşlarını değil, bütün medya kuruluşlarını ve haliyle Türkiye’deki medya kuruluşlarını kapsıyor. Daha sonra verdiği örnekte, Türkiye’de medya patronlarıyla yaptığı görüşmelerden bu kanaate vardığını belirtiyor. AKP Genel Başkanı’nın Sabah, Ahaber, Akşam, Güneş, Star, Yeni Şafak, Türkiye ve daha birçok “yandaşmedya” statüsü içinde değerlendirilen kuruluşla doğrudan yönlendirme ilişkisi içinde bu kanaate varmış olabilir. Bu kuruluşlardan bazılarının fiili yöneticisi imiş gibi yayın politikası direktifleri vermesinin somut kanıtları Başbakanlığı sırasında ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı olunca bunun azaldığını veya ortadan kalktığını düşündürecek bir delil yok. Hatta başkanlık çevresinin havuz medyasını doğrudan yönlendirip, yönetmesiyle ilgili gazeteci tanıklıkları bol miktarda var. 
Bütün otoriter rejimler, otokrasiler, medyanın hükümdarın/iktidarın iki dudağının arasına bakmasına, rahatsız edecek, zor duruma düşürecek haberler yayımlamamasına hayati önem atfederler. Bir kuruluşun bunu ihlal etmesi, hükümdara sadakat ilkesini çiğnemesi, düşman pozisyonuna geçmesi olarak tanımlanır. Bu nedenle bu hainlere veya ajanlara karşı, düşman ceza hukuku uygulanmasının doğal ve gerekli olduğu addedilir. 
Bugün sadece Cumhuriyet gazetesi çalışanlarına karşı değil, Evrensel, dihaber, Özgür Gündem ve daha birçok yerel veya ulusal medya kuruluşuna, insan hakları savunucularına karşı düşman ceza hukuku uygulanıyor. Bunu desteklemek için, söz, kitap, eleştiri, haber terör eyleminin silahları olarak tanımlanıyor. Gülen cemaatiyle cicim aylarını yaşarken kitabın bombadan daha tehlikeli olabileceğini iddia eden zihniyet bugün aynısını söylemeye devam ediyor.