Gündem

Osman Kavala'nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra: Bu suçlamalar fantastik; AİHM ve AYM'ye başvurduk

"Osman beni üzecek hiçbir şey söylemiyor, hiç şikâyet etmiyor"

22 Temmuz 2018 17:46

İddianamesiz 264 gündür tutuklu olan iş insanı Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra, 9 ay sonra eşinin iddianamesinin yazılmasını talep etti. Eşine yöneltilen suçlamaları “fantastik” olarak niteleyen Buğra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yaptıklarını ve sonucu beklediklerini söyledi.

Eşinin cezaevi koşullarından hiç şikâyet etmediğine değinen Buğra, “Osman beni üzecek hiçbir şey söylemiyor. Görüşlerde seyahat etmekten, görmediğimiz yerleri görmekten bahsediyoruz bazen. Ben tabii onunla uzun uzun konuşmayı özledim. Hoşuma giden, ilginç bir şey gördüğüm zaman onunla paylaşsaydım, bunu o da görseydi diyorum” ifadesini kullandı.

Cumhuriyet'ten Seyhan Avşar'ın sorularını yanıtlayan Ayşe Buğra'nın açıklaması şöyle:

"Neye uğradığımı şaşırdım"

 Eşinizin gözaltına alındığını duyunca neler hissettiniz?

Neye uğradığımı şaşırdım tabii, ama hemen pratik meseleleri düşünmeye başladım. Kimi aramalıyım? Kimle konuşmalıyım? Nerede bulacağım kendisini? Bunları düşündüm. Gözaltına alınmadan önceki haftalarda, bir takım medya organlarında bir karalama kampanyası başlamıştı. Çok acayip saldırılar, acaip birtakım ithamlar, yakıştırmalar yapılmıştı. Dolayısıyla tedirginliğimiz vardı. Gene de gözaltına alınması beklediğimiz, düşündüğümüz bir şey değildi. Gözaltına alındığı akşam Gaziantep’ten geliyordu. Bir kültür projesi için Gaziantep belediyesinde görüşmeler yapmak için gitmişti. Uçağın iniş saatine yakın, telefon edip “İndim, geliyorum” demesini bekliyordum. Onun yerine, bir arkadaş arayıp haber verdi, ona da Gaziantep’e birlikte gittiği projeyle ilgili biri haber vermiş. Tabii nerede olduğunu bilmiyorduk. Havaalanında mı, emniyette mi? Oradan oraya koşturup aradık.

"Gözaltındayken üst üste kalmışlar"

Gözaltı süreci sizin için ve Osman Bey için nasıl geçti?

Osman gözaltında herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığını, ama koşulların kolay olmadığını söyledi. Bir ara kalabalıklaşmış, üst üste kalmışlar. 15 gün boyunca onu hiç göremedim. 15 gün sonra bir gece yarısı polis sorgusu oldu. Polis sorgusu temelinde, mahkeme kararıyla tutuklandı. O arada ben ders vermeye devam ettim. Mümkün olduğu kadar yaşadıklarımı işime taşımamaya, öğrencilerime yansıtmamaya çalıştım. Arkadaşlarımdan, öğrencilerimden de çok destek gördüm.

"Suçlamalar fantastik"

Osman Bey, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme”, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” gibi ağır ithamlarla suçlanıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu suçlamalar bana fantastik geliyor. İçinde, “Terör örgütü üyeliğinden”, "Gezi olaylarının organizatörü ve finansörü” olmaya varan birtakım acayip suçlamalar var. Zaten Osman’ın gözaltına alınması ve tutuklanması kendi içerisinde o kadar acaip, o kadar olmayacak bir şey ki. Bu kadar saçma bir şey, bu kadar tuhaf bir şey olduysa, suçlama da tuhaf olacak haliyle.

"İlk gün bütün gün emniyetin kapısında oturdum"

Tutuklanması yönünde bir karar çıkacağını bekliyor muydunuz?

Bilmiyorum. Hiçbir şey beklemiyordum. Gözaltındayken kendisini görebilirim zannediyordum. İlk gün emniyetin kapısında oturdum bütün gün. Ondan sonra da bir süre gidip görmeye çalıştım. Göremedim. O 15 gün içerisinde yaşananlar o kadar inanılmazdı ki, bundan sonra her şey olabilir diye düşünmeye başladım. Tutuklanmasını, evet, beklemiyordum, ama olduğu zaman da bu nasıl oldu diye fazla düşünmedim.

Osman Bey 9 aydır tutuklu. İddianame ise henüz yazılmadı. Bu süre boyunca sessizliğinizi korudunuz...

İlk başında dosyada kısıtlılık varken ve iddianame henüz çıkmamışken konuşmanın doğru olmayacağını düşünüyordum. Sustum ve çevremdekileri de susturmaya çalıştım. Yapmayın, bekleyin, sakin olun, bir görelim neler olacağını dedim. 9 ay geçtikten sonra hâlâ iddianame beklerken bu çok anlamlı olmuyor. Onun için şimdi eskisi kadar dikkatli davranmaya çalışmıyorum. Bu 9 aylık süre boyunca, her ay tutukluluğa itiraz dilekçeleri verildi, tutukluluğun uzatılması kararının mahkemeyle verilmesi talep edildi ve bunlar otomatik olarak reddedildi. Bunlar insanın yargıya güvenini sarsıyor tabii. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurumuzu yaptık. Bunların sonuçlarını bekliyoruz. Tabii iddianameyi de bekliyoruz.

"Osman herkesle bağ kurabilir"

Sizin gözünüzden Osman Kavala nasıl birisidir?

Osman, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların ve toplumsal çatışmaların diyalog yoluyla, tartışarak çözülebileceğine gerçekten inanan bir insandır. Kendisi de herkesle konuşabilir, herkesle iletişim kurabilir. En önemli özelliğinin bu olduğunu söyleyebilirim. Herkesle konuşur, herkesin derdini dinler, herkesin derdini anlayabileceğine ve herkese dert anlatabileceğine inanır. Çok farklı sosyal kesimlerden, farklı hayat tarzları, farklı dünya görüşleri olan insanlarla iletişim kurabilir, tartışabilir. Bunun için de, her kesimden, pek çok insanla tanışmış, bağ kurmuştur. Buna karşılık, hiçbir politik parti, siyasi örgüt veya hareketle ilişkisi olmayan, yalnız duran, yalnız düşünen bir insandır. Belki de özellikle bu yüzden, hiç bir kesime bağlı olmadan neredeyse her kesimden insanla bağ kurabilmiş bir insan olduğu için, gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına gelen tepkiler de her yerden, her kesimden geldi.

"Bu kadar büyük ilgi olmasını beklemiyorduk"

Dostları Osman Bey’i yaptıkları eylemlerle yalnız bırakmıyor…

Osman’ın tutuklanmasına Türkiye’den ve dünyanın her yerinden o kadar büyük bir tepki, o kadar çok destek mesajı geldi ki... Geniş bir çevresi olduğunu, bu çevrede çok sevildiğini biliyorum. Bu yüzden etraftan gelen ilgi, destek çok şaşırtıcı değildi, ama o kadar geniş, o kadar güçlüydü ki, bu kadarını beklemiyordum. Belki kendisi de beklemiyordu bu kadarını. Onu tanıyanlar, yaptıklarını bilenler, gruplar halinde Silivri’ye gidip içeriye bazen milletvekilleri, bazen avukatlar aracılığıyla mesajlar yolladılar. Onun için çok içten, çok güzel etkinlikler düzenlendi.

Mesela, Paris’te bir kültür merkezinde söyleşilerin, müziğin olduğu, sanatçıların, akademisyenlerin katıldığı bir gece düzenlendi. Kanada’da bir klasik müzik konseri oldu. İstanbul’da Tütün Deposu’nda çağdaş sanatçılar vardiyalı bir açık atölye düzenledi. Buna benzer bir vardiya Berlin’de de yapıldı. Ayrıca, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklemiş Avrupalı bazı önemli siyasetçiler ve düşünürler, sivil toplum faaliyetleriyle Türkiye’nin uluslararası ilişkilerine son derece olumlu katkılarda bulunan Osman Kavala gibi birinin durumundan duydukları şaşkınlık ve endişeyi dile getirdiler. Bunlar insanı duygulandırıyor tabii.

"Beni üzecek bir şey söylemiyor"

Osman Bey, “tahliye olunca şunu yapacağım, bunu yapacağım” gibi şeyler söylüyor mu?

Hayır... Pek öyle konuşmuyor. Beni üzecek hiçbir şey söylemiyor. Hiç şikâyet etmiyor. Seyahat etmekten, görmediğimiz yerleri görmekten bahsediyoruz bazen. Ben tabii onunla uzun uzun konuşmayı özledim. Hoşuma giden, ilginç bir şey gördüğüm zaman onunla paylaşsaydım, bunu o da görseydi diyorum.

"Kantinden aldığı fındık ve bademleri ikram etti"

Osman Bey için nasıl geçiyor cezaevi günleri?

Osman yalnızlığı iyi kaldırdı. Çok sağlam, çok sakin. Morali bozuk değil. Gazete alabiliyor. İçerde çok kitap okuyor. Önüne gelen kitabı değil, seçerek okuyor. Bizim evimizde yıllardır televizyon izlenmez. Televizyon izlemek gibi bir alışkanlığımız yok. Gündemi gazeteden ve internetten takip ederiz. Osman, biraz tereddüt ettikten sonra bir de televizyon aldı kendisine. Bir küçük avlusu var, orada yürüyüş yapıyormuş. Fiziki koşulların çok ağır olmadığını söylüyor. Ama zaten koşullardan şikâyet eden bir insan değildir, gene etmiyor. Tabii bir de, bunların bir tek bizim başımıza gelmediğini, pek çok insanın benzer şeyler yaşadığını hiç unutmuyoruz. Osman’ın çevresi çok genişti. Sanatçılarla, kültür insanlarıyla, akademisyenlerle faaliyet içerisinde olan, görüşen bir insandı. Ben genellikle yalnız yaşayan ve çalışan bir insandım. Pek sosyal biri değildim. Çok az telefon kullanırdım. Bu süreçte rollerimiz değişti. Şimdi onun günlerinin büyük bir kısmı yalnız geçiyor, benim çevrem çok genişledi. Osman’ı tanıyanlar beni hiç yalnız bırakmadılar. Hayatımda hiç kullanmadığım kadar cep telefonu kullanıyorum. Hiç olmadığı kadar geniş bir kesim ile iletişim içerisindeyim.

"Bana özellikle mektup yazamıyor ve alamıyor olmak çok ağır geldi"

Haftada bir kapalı görüş oluyor. Uzun süre iki ayda birdi, şimdi her ay, bir de bayramlarda açık görüş oluyor. Görüşlere sadece birinci dereceden akrabalar gidebiliyor. Osman’ın annesinin gitmesi imkânsız, dolayısıyla bazen kız kardeşi benimle geliyor. Başlangıçta kısıtlılık vardı, bir iki ay önce kalktı. Kısıtlılık süreci çok zordu. Bana özellikle mektup yazamıyor ve alamıyor olmak çok ağır geldi. O dönemde Cumhuriyet gazetesinin Osman’ın dostlarının ve benim yazdığım mektupları yayımlaması çok güzel oldu. Osman’a da çok iyi geldiğini düşünüyorum. Kısıtlılık kalkınca mektup yazmaya başladık. Kısıtlılık sürerken avukatları haftada bir gün ziyaret edebiliyorlardı kendisini. Bir de, sağ olsunlar, milletvekilleri gidiyordu. Şimdi avukatlar istedikleri zaman ziyaretine gidebiliyor. Başka avukatlar da gidebiliyor. Dolayısıyla koşullar biraz daha rahat. Ama avukat görüşlerinde hâlâ görevli bulunuyor.

"Açık görüş rahat"

Annesinin durumu nasıl peki?

Çok zor yaşananlar. Kolay kaldırılacak bir şey değil, üzülüyor tabii. Ama çok güçlü duruyor. Osman 15 günde bir telefonla annesini arayabiliyor. Bu ikisine de iyi geliyor zannediyorum. 

Bir saatlik kapalı görüşler nasıl geçiyor?

Görüşe giderken söyleyeceklerimi, soracaklarımı düşünüyor, unutmamaya çalışıyorum. Görüş sırasında yanınızda ne kalem, ne kâğıt, ne saat hiçbir şey olmuyor. Söylediği, istediği şeyleri aklınızda tutmanız lazım. Cam arkasından telefonla konuşmak çok rahat değil. Kolay değil tabii, bir haftayı o görüş gününü bekleyerek geçiyorsunuz ve bir saat hemen geçiyor, bir anda telefon kesiliyor. Açık görüş daha rahat. Son açık görüşte Osman bana kantinden aldığı fındık ve bademleri ikram etti.