Kültür-Sanat

Nurcan Baysal'ın Sur'u anlattığı 'O Sesler' kitabı çıktı: Dehşet herkesi vurdu

Baysal, "O Sesler" kitabında sokağa çıkma yasağı sırasında Diyarbakır Sur'da yaşananları anlatıyor

29 Mayıs 2018 18:38

Gazeteci, yazar ve aktivist Nurcan Baysal, son kitabı "O Sesler" raflardaki yerini aldı. Kitap Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde 100 gün süren sokağa çıkma yasağı sırasında yaşananları insanların tanıklıklarıyla anlatıyor.

Baysal, Dipnot Yayınları'ndan çıkan kitabına verdiği ismi, "O sesler' hem bombardımanın sesini anlatıyor (bom bom bom!), hem de bombardıman altındaki bir şehirde farklı sosyo-ekonomik gruplardan, kimliklerden gelen insanların seslerini ifade ediyor" sözleriyle açıklıyor.

Baysal, kitabı yazarken Suriçi ve Sur dışında oturan 13 kişi ile görüşmüş. 2 Aralık 2015-9 Mart 2016 tarihleri arasında sokağa çıkma yasağının uygulandığı Sur'daki bir ensafın burada yaşananlara ilişkin şu cümlelerine de Baysal kitabında yer veriyor:

“Sesler… Tarifi zor ve imkânsız seslerdi. Filmlerde tank, top sesi olur ya, öyle değil,  çok farklı, çok korkunç sesler. O sesin içinde her şey vardı, yıkım vardı, ölüm vardı.” 

Baysal, kitabında hem batının hem de bölgenin şablonları, klişeleri, yargıları, aşağılamaları, yüceltmeleriyle hesaplaşmak istediğinin altını çiziyor.

“O sesler" için Nurcan Baysal şunları söylüyor:

“Bu kitapla Sur’un sesini ve  Sur’da yaşanan dehşetin bir kenti nasıl etkilediği göstermek istedim. Bir şehir bombardıman altındayken yaşamın nasıl devam ettiğini, Diyarbakır’ın farklı kesimlerinden ve farklı sosyo-ekonomik statülerden gelen insanların yaşamlarına daha yakından bakarak anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Kitabı yazarken Suriçi ve Sur dışında oturan 13 kişi ile görüştüm. Kitabı yazarken hem batıda, hem bölgenin kendi içinde yapılan şablonlar, klişeler, yargılar, aşağılamalar ve yüceltmeler de hesaplaşmak istedim. Bu nedenle bombardıman altındaki şehirde gel-gitleri olan, kaygan zeminlerde olan insanlara ve hikâyelere baktım. İnsanların günlük yaşam pratikleri, aile yaşamı, insan ilişkilerine bakarak sisli, net olmayan alanları göstermeye çalıştım.  Yaşam tam da böyle değil midir zaten.

Bombardıman altındaki 100 günde, bir yandan şehir bombalanırken,  diğer yandan yaşam devam ediyordu. Çocuklar okula gidiyordu, hastalar hastaneye… Şehrin göbeği Sur yanıyor, Sur içindekiler dışarıya, Sur dışındakiler içeriye ulaşmaya çalışıyordu. Barikatlarla Sur’a giriş çıkış yasaklanmıştı. Sur içinde insanlar bombalarla ölürken, Sur dışında ise insanlar Sur’da yaşananları protesto etmek için yapılan gösterilerde ölüyordu. Şehrin farklı kesimleri bu dehşeti farklı şekilde yaşıyordu, ama bu dehşet herkesi vuruyordu.

Yazarken farklı hakikatler arasında görmediğimizi görmeye ve anlamaya çaba sarf ettim. Doğrusu kendim de birçok gel-git yaşadım. 'Görünmeyeni görmek', “görünmeyeni” yeniden düşünmek ya da 'görüneni' farklı açılardan görmeye davet etmek istedim okuyucuları. Belli karakterler ve hikâyeler üzerinden insanların bombardıman altındaki bir yaşamı düşünmesini istedim.

Kitabın adını O SESLER koydum. O SESLER hem bombardımanın sesini anlatıyor (bom bom bom!), hem de bombardıman altındaki bir şehirde farklı sosyo-ekonomik gruplardan, kimliklerden gelen insanların seslerini ifade ediyor.

O sesler, ne genel anlamda batıda ne de Türkiye’nin batısında maalesef duyulmadı. Bazen Bölgenin kendi içinde bile birbirimizi duyamadık. Ben 'o seslerin' duyulmasına sadece aracıyım, 'o seslerin' duyulması için ufacık katkı sağlarsam ne mutlu bana.”