Dünya
Deutsche Welle

'Müslümanlar değil İslam düşmanları kaygı verici'

Gazeteci Bax, “Garpta Korku” adlı kitabında Avrupa’da neden Müslümanlar yerine yükselen sağ popülizmden korkulması gerektiğini anlatıyor. Bax, DW Türkçe’den Jülide Danışman’ın sorularını yanıtladı.

11 Aralık 2015 21:43


Berlin’de yayımlanan die Tageszeitung’un iç politika editörü Daniel Bax, “Garpta Korku” (Angst ums Abendland) adlı kitabında Avrupa ülkelerindeki İslam düşmanlığını ve bunun toplum için tehlikelerini inceliyor. Bax, söylemlerinde İslam düşmanlığını kullanan sağ popülistleri otoriter bir toplum yaratmak istedikleri için tehlikeli gördüğünü belirtiyor.

DW: Kitabınızda söylemlerinde İslam düşmanlığından beslenen sağ popülist yazar ve siyasi partileri eleştiriyorsunuz. Kitabınızın ilk bölümünde de İslamofobi'nin tarihine değiniyorsunuz. Avrupa'da İslam düşmanlığı nasıl başladı?

Bax: Bugün İslamofobi olarak adlandırdığımız olgu 11 Eylül’den sonra ortaya çıktı. Bu dini kökenlerine bağlı olarak insanları reddeden bir ideolojiye dönüştü. Bu yeni bir ideoloji. Ancak İslam düşmanlığının kökeni çok daha eskiye dayanıyor. İslam düşmanlığı, Batı ve Doğu arasındaki rekabetin oluştuğu, Müslüman ve Hristiyan hükümdarların savaştığı, her iki tarafta da bir çeşit kültürler arası çatışma fikrinin doğduğu dönemde başladı. Bu döneme ait bazı resimler de yeniden gündeme getiriliyor. Örneğin Batı’da hâlâ Hz. Muhammed’e ilişkin Ortaçağ’dan kalma gerçeği yansıtmayan resimlerin etkisi görülüyor. İslam’ı eleştiren kişilerin, Ortaçağ’daki Katolik bir rahip gibi, zaman zaman bu resimleri kullanmalarını hayret verici buluyorum. Çünkü bu resimlerde Hz. Muhammed adeta canavar gibi gösteriliyor. Bu şekilde (İslam’a karşı) bir hava yaratılıyor.

DW: Bu havayı yaratan kim?

Bir tedirginlik var. Dünya artık daha karmaşık, küreselleşme, dünyadaki gelişmeler, savaşlar, mülteci ve göç hareketi, bütün bunlar Avrupa’daki insanları tedirgin ediyor. Yaşadıkları dünyanın değişmesinden korkuyorlar, bu değişimi istemiyorlar ve bunda Müslüman göçmenlerin etkisi olduğunu düşünüyorlar. Bu nedenle de başörtüsü, kadınlarda çarşaf, cami inşası gibi Avrupa için yeni olsa da kenarda kalabilecek konulara gereğinden fazla önem veriliyor. Ve tabii ki, bu konudaki tartışmaları körükleyen ideologlar bulunuyor. Sağ eğilimli partiler de bu tartışmaları alevlendiriyor… Ve Müslümanlarla birlikte yaşayamayız, hep sorun çıkar şeklindeki söylemi sürdürüyorlar. Müslümanların yaptığı her şeyi, bütün taleplerini sanki Müslümanlar özel haklar elde ediyor, küstahlık yapıyor, hatta aramıza sızıyor ve Batı için bir tehdit oluşturuyor gibi sunuyorlar. Tedirginliğin yaşandığı bir dönemde de bu tartışmalar kolayca alevleniyor. Bir de bu tartışmaları destekleyen yazarlar var. Düşünceleri ile medyada, hatta ana akım medyada geniş yer bulan, çok satan kitaplarıyla bu konuları sürekli gündeme getiren yazarlar…

DW: İslamı eleştiren Necla Kelek, Hamed Abdel-Samad, Ayaan Hirsi Ali gibi yazarları siz de kitabınızda eleştiriyorsunuz. Bu çerçevede Almanya’daki İslam eleştirisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bax: İslam ile demokrasi ve insan haklarının bir araya gelemeyeceğini, Müslümanların demokratik ve hoşgörülü olabilmeleri için önce dinlerini reformdan geçirmeleri gerektiğini savunan bir ideoloji mevcut. Bu klişelerle dolu, yanlış bir düşünce. Ve bu kendilerini İslam eleştirmeni olarak adlandıran yazarlar tarafından yayılıyor. Aslında İslam eleştirisi zararsızmış gibi gösteriliyor ama bu şekilde aslında İslam düşmanlığı ve karşıtlığı yapılıyor.

DW: Kitabınızın alt başlığında neden Müslümanlar yerine İslam düşmanlarından korkmamız gerektiği sorusunu yöneltiyorsunuz. Neden sağ popülistlerden korkmalıyız?

Bax: Müslümanlar arasında da İslamcı, şiddeti onaylayan Cihatçı gibi aşırılığa kaçanlar var ve bunlardan korkmak gerekiyor. Ancak bu grup Müslümanlar arasında çoğunluğu oluşturmuyor. Almanya’da yaklaşık 4 milyon Müslüman yaşıyor, sanırım Selefilerin sayısı 8 bin civarında. Müslümanlar arasında aşırılık gösterenler küçük bir azınlık, zaten Selefiler arasında da şiddet eğilimli olanların oranı yüksek olsa bile yine de azınlıkta kalıyorlar. Dolayısıyla burada öngörülebilir bir tehlike söz konusu. Ancak sağ popülistlerin ve İslam düşmanlarının yarattığı tehlike hafife alınıyor. Öncelikle sağ popülist partiler Avrupa çapında başarı sağladı, ardı ardına seçimleri kazandılar. Sağ popülistler, Polonya’da hükümeti kurdu, İsviçre’de en güçlü parti konumunda, Fransa’da son yapılan bölgesel seçimlerden birinci olarak çıktı, Avusturya’da seçimlerde başarı sağladı. Bu partiler Müslümanların yanı sıra toplumun diğer kesimleri için de bir tehdit oluşturuyor, çünkü farklı düşünenlere pek saygı göstermeyen otoriter bir toplum modelini benimsiyorlar.

DW: Almanya’da sağ popülist Almanya için Alternatif Partisi (AfD) oy oranını artırıyor. Almanya’da da diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sağ popülist bu partinin başarısını artırma şansı var mı sizce?

Bax: Bence var. Ben AfD’nin Federal Alman Meclisi’ne gireceğine inanıyorum. Kamuoyu yoklamalarında partinin oy oranı yüzde 10 civarında. Zaten şimdiden birçok eyalet parlamentosunda temsil ediliyor. Bizim de bu duruma alışmamız gerekiyor.

DW: Kitabınızın son bölümünde kültürler arası çatışmanın geleceğinden söz ediyorsunuz. Bu çatışma sizce nasıl son bulacak?

Bax: Ortak bir zemin bulmamız gerekiyor. Ortak yanlarımızı ortaya çıkartmamız ve her türlü aşırılığı, İslamcıları da sağ popülistleri de dışlamamız gerekiyor. ‘Müslümanlarla birlikte yaşayamayız’ diyenlere sınırı gösterip, bunun halk arasında nefret duyguları yaymak olduğunu söylemeli, değerlerimizi açıkça anlatmalıyız. Eğer kültür çatışmasına devam edersek, değerlerimize ihanet etmiş oluruz. Mesela Türkiye’de bir kilise inşa etmek zor, bunu eleştiriyoruz. Ama biz de aynı şeyi buradaki Müslümanlara yaparsak, tutarlı davranmış olmayız.

© DW Türkçe

Söyleşi: Jülide Danışman

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle