Gündem

Murat Yetkin: Aklım ermeye başladığından bu yana benim için 27 Mayıs’ın adı devrim değil, darbedir

27 Mayıs 2020 11:01

Gazeteci Murat Yetkin, 27 Mayıs 1960 darbesinin yıl dönümünde kaleme aldığı yazısında, idam edilen dönemin başbakanı Adnan Menderes'in yaşamına ilişkin anekdotlar paylaştı. "Ben ilk ve ortaokulda, neyin ne olduğunu bilmeden 27 Mayıs’ı 'Hürriyet ve Anayasa bayramı' olarak 'kutlamış', Türkiye’de siyasete müdahaleler kapısını açan bu darbenin devrim olduğu öğretilmiş bir kuşaktanım" diyen Yetkin, "Aklım ermeye başladığından bu yana benim için 27 Mayıs’ın adı devrim değil, darbedir" ifadesini kullandı.

Yetkin şunları kaydetti:

Ben ilk ve ortaokulda, neyin ne olduğunu bilmeden 27 Mayıs’ı “Hürriyet ve Anayasa bayramı” olarak “kutlamış”, Türkiye’de siyasete müdahaleler kapısını açan bu darbenin devrim olduğu öğretilmiş bir kuşaktanım. 27 Mayıs’ı bayram olmaktan çıkarmaya cesaret eden de ne yazık ki seçilmiş hükümetler değil, 12 Eylül darbecileri oldu. Tamamen Batılı hayat tarzına sahip, dindarlıkla ilgisi olmayan Menderes’in neden Türkiye’nin dindarları, muhafazakârları ve İslamcıları için lider sayıldığını ancak tek parti CHP’sinin Türkçe ezan türünden uygulamalarına ve o dönem kendi amaçlarına, giderek otoriterleşen DP’nin CHP lideri -İstiklal Savaş kahramanı ve İkinci Cumhurbaşkanı- İnönü’ye saldırılarını vesile eden bir cuntanın darbesine maruz kalarak idam edilmesine bağlayabiliyorum. Aklım ermeye başladığından bu yana benim için 27 Mayıs’ın adı devrim değil, darbedir. Aklım erdiğinden beri seçilmiş başbakanını, dışişleri bakanı ve maliye bakanını idam etmiş bir ülkenin evladı olmanın ağırlığını üzerimde taşıdım hâlâ da taşırım; tıpkı on yıl sonra onların intikamı diyebilme ilkelliği ile Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın idamının üzüntü ve ağırlığını taşıdığım gibi. Ne darbe doğru bir çözümdür, ne de idam bir ceza türüdür; geri dönüşü, özrü yoktur, nokta.

Menderes’in Bayar’la tanışmasıyla başladık, nerelere geldik? 27 Mayıs’ta kucakta bebekmişim ama 12 Mart’ı ortaokul öğrencisi olarak hatırlıyorum. 12 Eylül’ü maalesef yaşadım. Bu işler artık bitti derken 15 Temmuz gecesi kendimi darbeci bir subayın yüzüme doğrultulmuş tabancasıyla, gazete binasındaki arkadaşlarıma zarar gelmemesi için askerlere silahlarını indirme emri vermesi pazarlığında buldum. Bu son olsun. Tarihte bazen küçük dönemeçlerde atılan doğru yönde adımlar, büyük uçurumlardan koruyor yolcuları.

Yazının tamamı için tıklayın...