Politika

MHP’li Haberal, TBMM Hayvan Haklarının Araştırılması Komisyonu’nda sordu: Hayvana tecavüz eden insana da eder mi?

"Sokaklar Dalmaçyalı oldu biliyorsunuz, Husky oldu, Golden oldu; bunlar da dizilerden oldu yani"

24 Mayıs 2019 22:53

Kurulduktan kısa süre sonra çalışmalarına başlayan “Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” ceza yasasında yapılacak değişiklikler, kısırlaştırma, sahipsiz hayvanların barınması korunması, toplumda hayvana olan sevginin çoğaltılarak  işkence, hayvana kötü muamele ve şiddetin önüne geçilmesinin yolunu arıyor. Komisyonun dün yapılan toplantısında, “Bir hayvana saldıran, tecavüz edebilen ya da eziyet eden bir insanın, bunu bir insana da yapabileceği çok aşikâr” diyen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasret Demircan Yardibi’ye, MHP’nin İdare Amiri, Ankara Milletvekili Erkan Haberal, “Hayvana tecavüz eden insana da tecavüz eder mi” diye sordu. Prof. Yardibi’nin, Haberal’a yanıtı, “Eder tabii’ yanıtı oldu.

CHP İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü, Türkiye'deki şiddet içerikli suçlara bulaşmış mahkûmlar üzerine 5-6 yıl önce yapılan bir araştırma yapıldığını ve bu araştırma da "kan donduran" diye tabir edilen suçlarda bu suçları işleyen faillerin, hükümlülerin geçmişine bakıldığında hemen hemen tamamında hayvana eziyet vakası olduğunu anlattı. Kadıgül, “Bizim bu araştırmayı Türkiye'de yaptırmamızın sebebi de bu konunun Amerika'da yapılan bir araştırmaydı. Özellikle seri katiller ve seri tecavüzcülerin tamamında yani istisnasız bir şekilde hayvana şiddet eziyeti var” dedi.

Komisyonda bazı konuşmalar şöyle:

PROF. DR. HASRET DEMİRCAN YARDİBİ – İlk şundan başlayacağım: Hayvanları Koruma Kanunu bunun adı. Biz aslında şunu istemiyoruz, biz şimdi hayvanları insanlardan korumak istemiyoruz. Her canlının yaşam hakkı zaten vardır, biz bunun hayvan hakları yasası olmasını istiyoruz mesela çünkü bütün canlıların yaşam hakkı var. Biz köpekleri, kedileri, hayvanları insanlardan korumak istemiyoruz. Onların zaten bir yaşam hakkı var ve hayvan hakları yasası olması gerektiğini düşünüyoruz.

Ve hâlihazırdaki hayvana karşı her türlü cürüm, taciz, saldırı, bütün bunların kesinlikle ve kesinlikle kabahatler kapsamından çıkarılması gerektiğini, kesinlikle Türk Ceza Kanunu içerisinde yer alması gerekti ğini, hatta çok daha ileriki aşamalara gidip bu cezaları almış olan insanların sicillerine bu işlendikten sonra bir işe girdikleri zaman bunu kesinlikle burada paylaşılması gerektiğini yani sicilindeki bu bilginin -bu arkadaşımız bir veteriner hekim olabilir, hiç önemli değil ne olduğu- gittiği her kurumda bunun sicilinde, bunun peşinde gölge gibi gitmesi gerektiğini ve deşifre edilmesi gerektiğini düşünüyoruz açıkçası.

YUNUS KILIÇ (Kars) – Suç olursa gider.

PROF. DR. HASRET DEMİRCAN YARDİBİ – Evet. Çünkü takdir edersiniz ki bir hayvana saldıran, tecavüz edebilen ya da işte eziyet eden bir insanın aynı şekilde bunu bir insana da yapabileceği çok aşikâr yani ben bunu tartışmaya bile gerek duymuyorum. İnsanlar hayvana da saldırıyorsa insana da aynı şekilde saldırabilir, insana da aynı şekilde kötülük yapabilirler. İşte böyle böyle seri katiller vesaire olan bir toplum hâline geliriz.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Hayvana tecavüz eden insana da tecavüz eder mi?

PROF. DR. HASRET DEMİRCAN YARDİBİ – Eder tabii.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Kayıtlara geçsin diye ifade ettim.

PROF. DR. HASRET DEMİRCAN YARDİBİ – Yani hele tecavüzün hiç tartışılmaması gerekiyor yani öyle söyleyeyim. Çünkü biz veteriner hekim olarak bu konuda çok hassasiyet gösteriyoruz. Tabii, ben bir hayvansever kimliğimle buradayım, bir akademisyen kimliğimle buradayım, bir veteriner fakültesi hocası olarak buradayım. O yüzden birçok insanla birçok ortamda, birçok platformda bunları hep konuşuyoruz, tartışıyoruz; aynı zamanda ben İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektör Danışmanlığı da yapıyorum, üniversite bünyesinde de birçok akademisyen arkadaşlarımla bunları konuşuyorum ve gelmeden önce de her birine muhakkak gücüm yettiğince sorarak fikir almaya da çalıştım “İletmemi istediğiniz bir şey var mı?” diye.

Çünkü şöyle söyleyeyim: Fakültem olarak biz bu işin çok kutsal olduğunu düşünüyoruz. Kesinlikle yapılan şu işin çok kutsal olduğunu düşünüyoruz ve inanılmaz derecede de arkasında durmaya hazırız ve her durumda, her koşulda da fakültem olarak desteğe ve hizmete de hazırız. Bununla ilgili hiçbir sıkıntımız yok.

Şimdi, tabii, her şey farkındalıkla başlıyor yani çocukta da insanda da her şey farkındalıkla başlıyor. Biz diliyoruz ki bu hayvan sevgisi ve hakları konusunda birazcık daha farkındalık oluşsun ve daha çok kamu spotları olsun.

Yani şimdi televizyonlarda böyle kamu spotları falan görüyoruz ama bilmiyorum, ben çok fark etmiyorum, hayvan haklarıyla ilgili ya da hayvanlarla ilgili kamu spotları, bunlar neredeyse hiç yok yani ben hiç rastlamadım ya da en azından. Bir defa, bunlara kesinlikle en kısa zamanda başlanması gerektiğini düşünüyoruz. Hatta, ben biraz daha ilerlettim, bunu nasıl yapabilirim bilmiyorum ama böyle çok popüler dizilerde falan o dizilerin kahramanlarının muhakkak birer hayvan edinmesi gerektiği ni, bunların evlerinde kedilerin, köpeklerin… Çünkü bakıyorum ben, o diziler insanların hayıtında, toplumun hayatında öyle yer etmiş ki oradaki, o başroldeki insanların bile bir hayvanı olsun, bir kedisi, köpeği olsun, bir farkındalık katılsın bu şekilde. Ufak bir adımdır ama bence çok ses getirebilir diye düşünüyorum.

YUNUS KILIÇ (Kars) – Dizi bitince bırakmasınlar da.

PROF. DR. HASRET DEMİRCAN YARDİBİ – Evet, tabii bırakmasınlar diye ümit ederiz onu ancak.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sokaklar dalmaçyalı oldu biliyorsunuz, husky oldu, golden oldu. Bunlar da dizilerden oldu yani.

PROF. DR. HASRET DEMİRCAN YARDİBİ – Onun tek başına dizilerle de ilgisi yok belki ama bizim İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanemiz var. Biz fakülte olarak VEDEK tarafından yani hem ulusal hem de uluslararası olarak akredite olmuş bir fakülteyiz yani çok donanımlı bir uygulama ve araştırma hastanemiz var. Tabii orada bir sürü hayvansever görüyoruz, hasta sahibi geliyor bir sürü. Ama aynı sizlerin de dediği gibi, bazı hasta sahipleri böyle bir hevesle… Zaten biz pet hayvanlarının bir ödül olmasını, bir hediye olmasını istemiyoruz yani onlar bir hediye değiller ve ödül değiller. Bazı ebeveynler çocuklarını bunları bir ödül gibi, bir şey gibi veriyorlar, ondan sonra da çok mutlu olmadıkları zaman, hastalanınca hastaneye getiriyorlar, biz fakülteden bir çıkıyoruz, hastanenin önünde böyle kafesler var, bırakmışlar, gitmişler. Yani biz onları tedavi de etmişiz, o kedilere, köpeklere bakılmış da ama onlar sadece bir ödül, bir hediye şeyiyle sınırlı kalınca tabii ki o sürdürülebilir bir ilişki olmuyor. Ama bunun tam tersi şöyle bir şey de var, toplumda şöyle de bir algı –bilmiyorum, buna kanunla nasıl engel olunabilir ama- var: Ortamda sanki hayvan sahipleri psikolojik sorunları olan insanlarmış gibi böyle bir algı da var, biz bunu da görüyoruz. Bu algının kesinlikle düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bir de bizim çok önemli gördüğümüz, üzerinde durulması gereken bir şey de acısız kesim konusunun gündeme gelmesini istiyoruz. Özellikle tabii biz manevi değerlere önem veren bir toplumuz, duyarlı bir toplumuz, duygusal bir toplumuz ama hâlihazırdaki kesim yöntemleri, kesinlikle hayvanların canı acıtılarak, can çekişerek oluyor. Biz acısız kesim olsun istiyoruz. Şimdi, mesela, böyle tabancalar var, hayvanın alnına dayadığınızda o beş dakika bir baygınlıkmış gibi anestezi hâli veriyor ve o sırada hayvanı kesebilirsiniz. Yani hayvan o tabanca ateşlendikten sonra ölmüyor, o beş dakikada canlı durma şeyi var, ondan sonra onu kesebilirsiniz. Bunu gerçekten çok rica ediyoruz.

Yani acısız kesim konusunun da gündeme gelmesi, bunun zorunlu olması…

Çünkü biz her Kurban Bayramı’nda bundan çok rahatsız oluyoruz, gerçekten çok üzülüyoruz, bunu da böyle her yerde söyleye söyleye geziyoruz; acısız kesim, acısız kesim, acısız kesim olsun diye.

Bir konu daha: Tabii, bu ülkeye kaçak olarak sokulan hayvanlara da müdahale edilmesi gerektiğini, bu konuda daha denetimli çalışılması gerektiğini, bunun çok sıkı kontroller altında olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bir de hayvanların -son zamanlarda tabii çok güncel oldu- bu faytonlardaki atların -hepimizin bildiği, şey yaptığı şeyler- kesinlikle ticari bir araç olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani belki birçok veteriner hekim arkadaşım, meslektaşım bana kızacaktır ama ben pet hayvanlarının bir yerd e satılmasını da istemiyorum. Yani sahiplenelim, sokakta bir sürü var, bunların hepsini sahiplenebiliriz. Yani bunların böyle para verilip alınmasını…

Veteriner hekim arkadaşım orada sadece kendi hekimliğini yapacak. Pet hayvanlarının böyle bir –tabiri caizse- mal gibi alınıp satılmasını istemiyorum. Ben buna da karşıyım. Bu benim bireysel fikrimdir, radikal de olabilir ama buna karşı bir veteriner hekimim.

Ülkeye kaçak hayvan sokanlara karşı cezaların çok ağırlaştırılması gerektiğini düşünüyorum.  Köpek dövüşü yaptıran mafyalar var, gruplar var. Bilmiyorum, nasıl engellenebilir, nasıl şey yapılabilir ama bunların kesinlikle önüne geçilmesi gerekiyor; çok sıkı denetimlerle, kontrollerle engellenmesi gerekiyor.

Bir de son zamanlarda hayvan deneyleri ve yerel etik kuralları konusunda biraz daha hassas davranmamız gerektiğini düşünüyorum yani hâlihazırdaki yerel etik kurallarını aktive edici daha yaptırıcı şeyler olabilir.

Çünkü bunlar bazı yerlerde pasif kalıyorlar ama tabii ki hayvan deneyleri kesinlikle yapılmalı ama belli bir kontrol altında, belli bir disiplin altında ve kesinlikle bunun yerel etik kurullarının aktive edilmesi ve kontrolü altında olması gerektiğini düşünüyorum.

Bir de şöyle bir şey var: Sokak hayvanlarıyla ilgili Emniyette “çevre polisi” gibi bir organizasyon olabilir mi? Yani bilmiyorum, “çevre polis masası” olabilir, “çevre polis kurulu” gibi bir şey olabilir ama bu polisler sadece sokak hayvanlarını korumakla ya da sokak hayvanlarına zarar verecek olan insanları denetleyerek çalışabilirler. Yani bu gerçekten kıymetli olabilir, çok caydırıcı olabilir. Hani, ürkerler, insanlar böyle bir “self” kontrol yapar bu şekilde diye düşünüyorum. Bunun adı da belki “çevre polis masası” olabilir vesaire, öyle isimlendirilebilir.

Hayvan Refahı Yasası uygulamalarının daha ciddi olarak ele alınması gerektiği notlarım arasında yine.

Bir de bu sevgi özellikle çocuklara aşılanmalı, çocukluk itibarıyla, özellikle ergenlik döneminde… Ben şunu yaşadığım için çok samimi olarak paylaşmak istiyorum. Benim 9’uncu sınıfa giden bir kızım var ve biz onun o ergen hırçınlığının, o dönemdeki şeyinin o iki kedimizle nasıl yumuşadığını, nasıl hoş bir ilişkiye döndüğünü, nasıl hoş bir zamana döndüğüne o kadar şahit olduk ki. Yani bazen o iki kediye diyorum ki iyi ki siz va rsınız çünkü Sena o kediler olmasa benle uğraşacak; işte, bizle böyle çatışıyor vesaire.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) -  "Hayvana eziyet eden insana eziyet eder." muhabbetiyle ilgili. Hocam siz de bahsettiniz, "Bunu tartışmaya gerek görmüyorum." dediniz, çok da haklısınız. Bu konuda araştırmalar var, bir ondan bahsetmek istiyorum, gerekirse çek edebiliriz, İstanbul Üniversitesi bünyesindeydi hatırlıyorsam. Türkiye'deki şiddet içerikli suçlara bulaşmış mahkûmlar üzerine bir araştırma yapılmıştı bundan beş ya da altı yıl önce. Özellikle böyle "kan donduran" diye tabir edilen suçlarda bu suçları işleyen faillerin, hükümlülerin geçmişine bakıldığında hemen hemen tamamında hayvana eziyet vakası baki, var. Bizim bu araştırmayı Türkiye'de yaptırmamızın sebebi de bu konunun Amerika'da yapılan bir araştırmaydı. Özellikle seri katiller ve seri tecavüzcülerin tamamında yani istisnasız bir şekilde hayvana şiddet eziyeti var çünkü bu kadar şiddetli suç işleyebilen insanlar -hekimler daha iyi takdir eder- empati duygusundan yoksun bireylerdir, zaten empati duygusu olmadığı için karşısındaki canlıya eziyet edebilir. Bir kediye, bir köpeğe hunharca davranış sergileyebilen insan zaten davranış bozukluğu olan insandır, sağlıklı bir birey değildir. Bu bağlamda, bunların düzenlenmesi... Hani biz hepimiz hayvanseveriz hayvan sevmeyene anlatmak zor olabiliyor. Komisyonda siyaseten de bir done olarak kullanmak amacıyla belki hocam da hazır buradayken...

Ben yanlış hatırlamıyorsam, Sevil Atasoy'un bir çalışmasıydı Hocam.