Gündem

Mehmet Altan yazdı: "Ağırlaştırılmış müebbet"e nasıl mahkûm oldum?

Anayasa Mahkemesi 2018 yılındaki başvurumu 9 Ocak 2020’de karara bağladı ve beni bırakmayan dört hâkimin Anayasa’yı çiğnediğine karar verdi

22 Nisan 2020 16:24

Geçen haftaki, denizaltı dronlarından da söz ettiğim "Silivri Notları: Peçete Notlarında 21. Yüzyıl" başlıklı yazıda, "Çeşitli zamanlarda üzerine notlar aldığım peçeteler çoğaldı, bir raf temizliği yaparak, o notları kalıcı kâğıtlara aktarmak gereği doğdu" diye yazmıştım…

* * *

Baktım peçete notları az buz değilmiş, 12 Nisan 2018'de aldığım notlar daha da uzunmuş:

2017 yılını tümden Silivri betonuna gömdük. 2018 yılı benim için 11 Ocak'taki Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararıyla hızlı başladı.

Dava dosyasına giren en son delili de inceleyen Yüksek Mahkeme, 'bu delillere göre gözaltına bile alınamayacağıma' karar verdi. Ben ise 20 aydır cezaevinde idim.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu temel hak ve özgürlükler üzerinden üç  ayrı anayasal hak ihlalini tespit etti;

1-) Özgürlük hakkım ihlal edilmişti.

2-) Hukuk düzeninin sağladığı 'hukuk güvenliği' ihlal edilmişti.

3-) Düşünce, ifade, basın özgürlüğümün üzerine de benzin dökülmüştü.

Anayasa'nın 153. maddesi gereği, bu ihlallerin derhal giderilmesi ve tahliye edilmem gerekiyordu.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ'ın teşvikiyle,  İstanbul 26. Ağır Ceza ve 27. Ağır Ceza Mahkemeleri'nin ikişer üyesi marifetiyle Anayasa çiğnendi ve ben zorla içerde tutulmaya devam edildim.

Hâlâ da Anayasa boğazlanarak zorbalıkla içerde tutulmaya devam ediliyorum.

Kendi anayasasını yok sayan bir devlet, bir hükümet ve mahkemelerin hukuksuzluğunun egemen olduğu bir dönemi nasıl tanımlamak lazım?

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Anayasa Mahkemesi ve dolayısıyla Anayasa'nın 153. maddesi yok sayılınca, Türkiye 'hukukun üstünlüğü' ve 'hukuk devleti' kavramlarının suya düştüğüne kanaat getirdi ve Türkiye'nin notunun düşürülme nedenlerine bunu da ekledi.

* * *

Bir peçete üzerine, Anayasa'yı yok sayan sanki bu zevat değilmiş gibi, PYD eski Başkanı Salih Müslüm'ün, Çekya Mahkemesi tarafından serbest bırakılması ertesinde söylediklerini kısaca not etmişim, herhalde bunu gülerek yapmışımdır. 

Benimle ilgili sesi soluğu çıkmayan, olayları pasif bir seyirci olarak seyreden Adalet Bakanı, "Bu kararı tanımıyor, muhatabımızdan telafisini bekliyoruz," diyordu.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Anayasa emirlerini dinlemeyen ve benimle ilgili olarak Anayasa'nın 153. maddesini çiğneyerek, anayasal suç işleyen iki üyesi için bu kadarını bile söylememişti.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun, benim 'gözaltına' bile alınamayacağımı saptayarak, Anayasa'nın 19., 26. ve 28. maddelerinin ihlal edildiğini hüküm altına aldığı kararından devlet adına mahcubiyet çıkarıp, ihlalin giderilmesi için harekete geçileceğini belirtmesi gereken eski Adalet Bakanı, şimdiki Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, sabahın 07:30'unda tweet atarak, Anayasa Mahkemesi'nin "beraat veremeyeceğini" söylemişti. 

Siyasi çarpıtma ve pişkinlik bu olmalı. Çünkü Anayasa Mahkemesi "beraat" değil  "ihlal" kararı vermişti. Anayasa'ya uyarak ihlalden özür dilemek ve bunu onarmak yerine, bunu "beraat" olarak yorumlamak belki bir taşra siyasetçi kurnazlığı sayılabilse de siyasal ahlak açısından irkilerek izlenen bir durumdu.

Aşırı pişkin bu tavrın sahibi, Çekya Mahkemesi kararı için ise, "Teröre destektir" demekteydi…

Ülkende Anayasa'yı yok sayınca, başkası için eleştiri yapmanın güldürücü etkisi dışında nasıl bir hükmü olabilirdi ki

Bir diğer Başbakan Yardımcısı Çavuşoğlu ise Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı için "hukuku ayaklar altına alan bir skandal karar" buyurmuştu.

Peki ya Anayasa'nın 153. maddesini yok sayan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi iki üyesi ne yapmıştı? İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi iki üyesi ne yapmıştı?

Sonuç olarak beni muhteşem bir zorbalıkla bırakmadılar.

Bu da yeni bir anayasal suç, bir hak ihlaliydi. Anayasa Mahkemesi'ne başvurdum. Anayasa Mahkemesi  2018 yılındaki 2620 numaralı bu başvurumu 9 Ocak 2020 tarihinde karara bağladı ve beni bırakmayan dört hâkimin Anayasa'yı çiğnediğine  ve benim anayasal hakkımı gasp ettiğine karar verdi.

Bu  anayasa ve hukuk dışına çıkan mahkemelere yönelik  bir uyarıdır. Şimdi hâlâ hukuk istemeyen bir zorba zihniyet yok saymaya ve görmezden gelmeye çalışsa da gayrı meşruluğun hesabı sorulduğunda çok önemli olduğu daha fazla anlaşılacaktır.

Gel gör ki Hâkim ve Savcılar Kurulu bu dört hâkim için soruşturmaya gerek olmadığına karar verdi, şimdi bu karara da itirazımızı eğer bir gün görüşürlerse ne karar vereceklerini merak ediyorum.

Sürekli Anayasa'yı çiğneyen bir yürütme erki ve bu yetki gaspına ses çıkarmayan yargı organı ile karşı karşıyayız.

Türkiye'nin bir Anayasa'sı var mı, yoksa bu yönetenlerin paspası mı, merak eder hâle geldim.

* * *

Peçete notlarım şöyle devam ediyor:

Mevcut dosyanın en son hâli üzerinden Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun 'göz altına bile alınamayacağıma karar vermesine rağmen, İstanbul 26. Ağır Ceza  Mahkemesi Şubat 2018 sonunda beni 'cebir ve şiddet' kullanarak 'anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçundan 'ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına' mahkûm edebildi.

Silivri'deki Şubat 2018 ayını tüm bu gelişmeler yuttu.

* * *

20 Mart 2018'de ise AİHM kararı geldi. AYM kararını teyit ediyor, benim hak ihlallerimin altını çiziyor, yerel mahkemenin beni salıvermeyen kararının geçersizliğini hükme bağlıyordu.

Siyasal iktidar kılını bile kıpırdatmadı ama AİHM kararı da Türkiye'de yeni güncel bir depreme yol açtı.

22 Mart tarihli bir peçete notum var:

- AKP Genel  Başkan Yardımcısı Mustafa Elitaş'ın 21 Mart'ta CNN'de Şirin Payzın'a söyledikleri…

- Bir gün sonra 22 Mart'ta ise Kemal Kılıçdaroğlu gene CNN'de Şirin Payzın'ın programında ta başlangıcından beri yaptığı gibi "hakkı, hukuku ve adaleti" savunmuş.

- Gene aynı gün Yeni Asya, AİHM kararını manşete çıkarmış.

Mart 2018 de bu hengâme içinde tükenip gitti...

* * *

Türkiye'nin en Yüksek  Mahkemesi Anayasa Mahkemesi ile Avrupa'nın en Yüksek Mahkemesi AİHM suçsuzluğumu kayıt altına alan kararları vermiş olsa da, hapiste yatmaya devam ederken ve Türkiye'nin kendi Anayasa'sına saygı göstermesini beklerken Nisan geldi.

Nisan'ın müjdecisi sadece bir gün görünüp sonra kaybolan minik salyangoz ile gökyüzü ile aramızdaki avlu üzerindeki tellerde ötmeye başlayan kuşlar oldu.

Nisan 2018 yürüyor, bakalım nereye doğru?

Bu sorunun ardından 12 Nisan notları son bir cümleyle bitiyor:

Yeni peçete notlarımda göreceğiz...