Ekonomi

Mahfi Eğilmez cevapladı: Dolar niçin değer kazandı?

TL niçin değer kaybetti?

09 Mart 2019 10:14

Mahfi Eğilmez*

Bu hafta Doların diğer para birimlerine karşı değer kazandığı bir hafta oldu. Bunu uzun yoldan Dolar Endeksine (DXY), kısa yoldan da USD / Euro paritesine bakarak anlıyoruz.

Buna göre Dolar Endeksi (yani Doların ABD’nin en önemli ticaret ortağı olan 6 ülkenin para birimlerine – Euro, Pound, Yen, Kanada Doları, İsveç Koronası ve İsviçre Frangı – karşı değerini ölçen endeks) bu hafta içinde yüzde 0,83 değer kazanırken, dünyanın ikinci önemli rezerv parası konumundaki Euro Dolara karşı yüzde 1 değer kaybetmiş görünüyor.

Dolar niçin değer kazandı?

Bunun birkaç nedeni var.

İlk olarak ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının bir şekilde çözümleneceğine ilişkin açıklamalar yapılmaya başlandı. Bu gelişme Dolar açısından olumlu olarak algılanan bir gelişme olarak öne çıkmaya başladı.

İkinci olarak da Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi geçen yıl sonunda kapsamı iyice daraltılan ve bu yıl kaldırılacağı duyurulan parasal gevşemenin durdurulmak bir yana yeniden canlandırılacağını açıkladı. Bu açıklama Euro’ya olan talebin düşmesine ve dolayısıyla Euro’nun değer kaybetmesine buna karşılık dünyadaki en önemli rezerv para olan Dolara dönük talebin artmasına ve dolayısıyla Doların değer kazanmasına yol açtı.

TL niçin değer kaybetti?

Bunun da bazı nedenleri var. İlk olarak bizim dışımızda yaşanan ve yukarıda değindiğimiz bazı gelişmeler Dolara değer kazandırdı. Doların rezerv para olarak değer kazanması bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Dolara talebi artırınca Dolar, TL’ye karşı da değer kazandı. Bu gruptaki nedenlere karşı bizim yapabileceğimiz pek bir şey yok.

İkinci olarak bizden kaynaklanan bazı gelişmeler TL’ye değer kaybettirdi. Piyasa dışı yaklaşımlar sergilenmesiyle ortaya çıkan olumsuz beklentiler TL’deki değer kaybını etkiledi. Olumsuz beklentilerin yarattığı risk artışını Türkiye’nin 5 yıllık CDS priminde son bir haftada yaşanan gelişmeden izleyebiliriz.

Grafik bize son bir haftada Türkiye’nin CDS primindeki artışı açık biçimde gösteriyor.

Günümüzde para politikası Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri değiştirmesi, zorunlu karşılıklar gibi dolaylı karışımlarla yürütülüyor. Faizlere tavan konulması gibi dolaysız karışımlara başvurulması ise piyasa sistemine müdahale olarak kabul ediliyor. Türkiye’de son dönemde bankalara faiz indirmeleri yönünde yapılan telkinlerin dolaysız para politikası uygulamasının öne çıkarılması piyasa dışı uygulamalar olması nedeniyle dış dünyada güvensizlik artışı yaratıyor. Piyasa sistemini kabul eden bir ekonomik çerçeve içinde bankalara faizleri düşürmesinin telkin edilmesi ayrı bir yanlış. Ama eğer bu yöntem izlenecekse bankalara kaynak sağlayan Merkez Bankası’nın da daha düşük faizle kaynak vermesi en azından mantıksal tutarlılık sağlayacak bir adım olurdu. Bu da yapılmadı. Bir yandan bankalara düşük faizle kredi vermeleri telkin edilirken bir yandan da dışarıya karşı Merkez Bankası’nın sıkı para politikası izlediği izlenimi verebilmek amacıyla Merkez Bankası’nın faizi yüksek tutulunca bu kez bankalar iki arada kaldı.

Üçüncü olarak hem bizden hem dışarıdan kaynaklanan gelişmeler söz konusu. Örneğin ABD’nin Türkiye’yi GSP (Genel Tercihler Sistemi) dışına çıkarması böyle bir gelişme. Türkiye, ABD’ye olan ihracatının 1,7 milyar dolarlık bölümünü GSP sistemi çerçevesinde vergisiz olarak yapıyor. ABD, görünür gerekçe olarak Türkiye’nin artık gelişmekte olan ekonomiler statüsünden çıktığını öne sürerek bu sistemin dışına çıkarılması girişimini başlattı. Görünür gerekçenin gerçek gerekçesi ise Rusya’dan alınacak olan S – 400 füzeleri. Yılda 170 milyar Dolar ihracatı olan Türkiye için bu karar ilk ağızda çok da önemli görünmüyor. Ne var ki ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımını sergileyen bu karar başka kararların başlangıcı gibi duruyor (zincirin ilk halkası.) Bu gelişmeler Türkiye ekonomisine yönelik beklentilerin biraz daha bozulmasına yol açıyor.   


*Bu yazı, ilk olarak Mahfi Eğilmez'in kişisel internet sitesinde yayımlanmıştır.