Gündem
BBC Türkçe

Kıbrıs üzerinde büyük pazarlık: Her şey bu hafta belli olacak

Kıbrıs Sorunu'nun çözümüne yönelik müzakereler bu hafta İsviçre'nin Crans Montana Dağı'nda yeniden başladı. Ada'da nihai çözümün en kilit başlığı "garantörlük" iken, "doğalgaz" konusunun da kriz veya fırsat yaratabileceği görüşü hakim. Stelyo Berberakis'i

29 Nisan 2018 20:30

Kıbrıs sorununun çözüm müzakereleri bu hafta İsviçre'nin Crans Montana Dağı'nda yeniden başladı. Daha önce Birleşmiş Milletler'in (BM) planı üzerinde müzakere eden taraflar bu kez, kendi çözüm önerilerini masaya yatıracak.

Bugüne dek gelinen nokta: Türkiye'nin, Yunanistan'ın ve Kıbrıs'ın her iki kesimindeki tarafların çözümden yana olduklarını ve uzlaşmaya hazır olduklarını ifade etmiş olmaları.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kıbrıs'ta taraf olan ülkelerin "Akdenizli olmalarını" anımsatarak, "Bu yetenek ve imtiyazınızı kullanarak bir çözüm şekli üretin ki, Akdenizlileri ciddiye almayan kuzeylileri şaşırtın" şeklindeki duygusal bir ifadeyle tarafların masada kalmasını sağlamış oldu.

Çünkü Guterres, Crans Montana'ya gelmeden bir gün önce başlayan müzakereler, tarafların kırmızı çizgilerinden tek bir adım bile geri atmama ısrarları nedeniyle neredeyse başladığı gün başarısızlıkla son erecekti.

Bu hafta yeniden başlayan müzakerelerin "baş tacı" yine "garantörlük ve güvenlik" başlığı olacak.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi, bu başlıkta, 1960 Anayasası ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye "Kıbrıs'a müdahale hakkı veren" garantörlük sisteminin ortadan kaldırılmasını istiyor.

Çözümden sonra ortaya çıkacak yeni ve birleşik Kıbrıs Devleti'ndeki toplumların güvenliğini, AB ve BM'nin dahil olacağı, uluslararası bir gücün sağlaması için bir mekanizmanın oluşturulmasını öneriyor.

Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı ise, 1960'te getirilen garantörlük sisteminin güncellenmesini önerirken, çözümden sonra ortaya çıkacak yeni ve birleşik Kıbrıs Devleti'ndeki Türk toplumunun güvenliği için "bir süre daha garantörlük" teklifinde ısrar ediyor.

Türk tarafı, buna gerekçe olarak da, bulunacak çözüm şeklinin ne denli işler olduğunun kanıtlanmasının beklenmesini, çözümün işlerliğine göre de, aşamalı olarak, sayıca daha az olan Yunan birlikleriyle birlikte adadan ayrılmayı öneriyor.

İngiltere ise her zamanki mesafeli duruşuyla "hangi taraf daha baskın çıkarsa o tarafa destek vermeye hazır olduğunu" hissetirmekle yetiniyor.

Buna rağmen İngiltere Dışişleri Bakanlığı kaynaklarının Rum tarafının görüşlerine şimdilik daha sıcak baktığı gözleniyor. Bu bağlamda İngiltere; "AB ve BM üyesi bir Kıbrıs devletinin başka bir devletin askeri ya da siyasi müdahalelerine açık olmasına karşı olduğunu" basın yoluyla sızdırmayı tercih ediyor.

Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumunun, Türkiye'nin Ada üzerindeki garantörlüğünde niçin ısrar ettiğini en çok Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan'ın kendisi iyi tanıyor.

1963 te Kıbrıs'ın Cumhurbaşkanı Makarios'un 1960 anayasasındaki 13 maddeyi Kıbrıs Türk toplumunun aleyhine değiştirmesi, 1964'te Kıbrıstaki Rum Faşist çetelerin Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama teşebbüsleri (Enosis) çerçevesinde Kıbrıs Türk köylerini basarak çeşitli cinayetler işlemeleri, Türkiye'nin 1974'ün Temmuz ayının 20'sinde Ada'ya asker çıkarmasına neden olmuştu.

Tarihteki bu olaylar zinciri, Kıbrıslı Türkler'in, Kıbrıslı Rumlar'a, Türkiye'nin de Yunanistan'a karşı olan güveninin kökünden sarsılması sonucunu doğurmuştu.

Masadaki Türk tarafının, "Türkiye'nin bir biçimde garantör devlet" olarak kalmasındaki ısrarından vazgeçebilmesi için ortaya çıkacak yeni ve birleşik Kıbrıs devletinin güvenliğini sağlayacak olası bir mekanizmada Türkiye'nin de yer alması gerekiyor.

Yunanistan ve Rum tarafı, bu endişelerinin farkında olmasına rağmen bunu göz ardı etmeye çalışıyor ve AB normlarına dayanarak 21. yüzyılda "çağdışı" olarak nitelediği garantörlük sistemlerinin uygulanmasına karşı çıkıyor.

Türkiye'nin, ortaya çıkacak yeni Kıbrıs devletindeki Türkiye vatandaşlarının, AB üyesi olan Yunanistan vatandaşları ile aynı haklara sahip olması gerektiği yolundaki önerisi ise yalnızca Rum ve Yunan tarafının değil; Avrupa Birliği'nin de engeline takılacağı görülüyor.

Yunan ve Rum tarafı, Ada'daki Türkiye vatandaşlarının, elde edeceği serbest dolaşım ve yerleşim haklarının, diğer AB ülkeleri için de geçerli olacak olmasından ve bunun ancak AB'ye üye 28 ülkenin parlamentolarından çıkacak kararlarla gerçekleşebilecek olmasından dolayı, Türkiye'nin bu önerisinin askıda kalmaya mahkum kalacağına inanıyor.

Rum tarafının, Mısır ile Kıbrıs adası arasındaki münhasır ekonomik bölgede sondaj çalışmalarına başlamasının da Crans Montana müzakerelerine gölge düşürebileceğinden endişe ediliyor.

Rum yönetimi, sondaj çalışmalarına başlaması için 15 Temmuz'da, Amerikan Total Petrol şirketine izin verdi.

Crans Montana müzakerelerinde bu tarihe kadar bir çözüm şekli ya da çerçevesi bulunursa, o zaman sondaj çalışmalarının Kıbrıs sorununun nihai çözümü için katalizatör bir rol oynayabileceği yorumu da olasılıklar arasında kabul ediliyor.

Rum yönetimi, bölgeden çıkarılacak tahmini 250 milyar metreküp doğal gaz ve petrolden sağlanacak, 20 ila 30 milyar euro arasında olduğu tahmin edilen gelirin, çözümden sonra, Kıbrıs Rum ve Türk toplumları arasında eşit oranda paylaştırlacağını da vaad etmişti.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir